1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Pervolya’da insan kalıntılarının bulunduğu sahilde, Kayıplar Komitesi kazı başlattı…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Pervolya’da insan kalıntılarının bulunduğu sahilde, Kayıplar Komitesi kazı başlattı…

A+A-

KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…

 

Larnaka’nın Pervolya köyünde (Bahçalar) bir “kayıp” şahsa ait olduğu yönünde kuşkular bulunan, insan kalıntılarının bulunduğu sahilde, Kayıplar Komitesi kazı başlattı.

Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz günlerde bu sahilde bazı insan kalıntıları bulunmuş ve Kıbrıslırum polisi duruma el koyarak bu kalıntıları Lefkoşa Genel Hastanesi’ne göndermiş, aynı zamanda Kayıplar Komitesi’ni de bu kalıntıların 1963 “kaybı” bir Kıbrıslıtürk’e ait olma olasılığına karşı bilgilendirmişti…

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatör Yardımcısı Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre, sözkonusu alanda Kayıplar Komitesi kendi kazısını başlatmış bulunuyor. Kayıplar Komitesi bulunan bütün kemikleri de toplayarak bunların analizini yapmak üzere kendi laboratuarına gönderdi, yapılmakta olan kazı sonuçlandırılınca, bu kalıntılardan DNA örneği de alınarak “kayıplar”ın akrabalarının DNA’larıyla karşılaştırılacak ve bulunan kalıntıların bir “kayıp” şahsa ait olup olmadığı araştırılacak.

Geçen yıl Aralık ayının son günlerinde Pervolya’da sahilde bazı insan kalıntıları bulunmuş ve polis haberdar edilmişti. Sözkonusu kemiklerin sahilde gömülü olduğu, denizin kabarması ve yükselmesiyle yerlerinden çıkarak ortaya saçıldıkları öğrenildi.

Oldukça popüler bir sahil olan Pervolya’daki bu kıyı şeridine 1963-64 “kaybı” bir Kıbrıslıtürk’ün öldürülerek gömülüp gömülmediği henüz bilinmiyor ancak yapılacak bilimsel incelemeler ve DNA testleri sonucunda gerçek ortaya çıkarılacak.

DİĞER KAZILAR…

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatör Yardımcısı Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre, Kayıplar Komitesi’nin başlatmış olduğu diğer kazılar da devam ediyor…

Buna göre, Lapta’da “Celebrity yanı” olarak bilinen ve iki “kayıp” şahıstan geride kalanların bulunduğu kazı sürdürülüyor ve burada iki takım halinde arkeologlar üç makine kullanarak toprakları kontrol etmeye devam ediyor.

Domuzcular Burnu’nda (Trahonas askeri bölgesinde) bir “kayıp” şahıstan geride kalanlar bulunmuştu, askeri bölge içindeki park yeri altında bulunan hendek içerisinde de kazılar devam ediyor.

Alsancak’ta (Karava) bir grup Kıbrıslırum “kayıp” şahsın dere yatağı yakınlarına gömülü olduğu bilgisiyle buradaki kazı çalışmaları devam ettirilirken, Hamit Mandrez’de de sanayi bölgesinde bir toplu mezar için yürütülen kazı çalışmaları sürdürülmekteydi. Ancak toprağın aşırı çamur olması nedeniyle bu kazıya şu an devam edilemiyor ve toprağın kuruması beklenecek.

Tekke Bahçesi dışında üç “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşılmıştı, bu kalıntıların “kayıp” Kıbrıslırumlar’a ait olduğu tahmin ediliyor. Kazı genişletilerek devam ettiriliyor.

 


Küçük Kaymaklı Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği:

“Tekke Bahçesi’ndeki tüm mezarlar ve Lefkoşa mezarlığındaki “meçhul” mezarlar açılarak kimlik tespiti yapılsın…”

kk-095.jpg

Küçük Kaymaklı Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği dün yaptığı yazılı açıklamada “Tekke Bahçesi’ndeki tüm mezarlar ve Lefkoşa mezarlığındaki “meçhul” mezarlar açılarak kimlik tespiti yapılsın…” çağrısında bulundu. TAK Ajansı’nda yer alan haberde şöyle denildi:  

“Küçük Kaymaklı Eğitim, Kültür ve Dayanışma Derneği, Tekke Bahçesi Şehitliği’ndeki tüm şehit mezarlarının ve Tekke Bahçesi Şehitliği’nden alınarak Lefkoşa Kabristanlığı’na “meçhul” diye gömülen 11 şehidin mezarlarının açılması ve kimlik tespitlerinin yapılmasını talep etti.

Dernek Asbaşkanı Ali Zeybekoğlu ve Genel Sekreter Mehmet Altuner tarafından yapılan yazılı açıklamada, Şehit Hüseyin Ruso ve Şehit Ecvet Yusuf’un mezarlarının başka isimli mezarlardan çıkmasının ardından tüm mezarların açılması gerekliliğinin bir kez daha ortaya çıktığı belirtildi.

“Şehit Hüseyin Ruso’nun, şimdi de Şehit Ecvet Yusuf’un mezarlarının başka isimli mezarlar altından çıkması nedeniyle; Tekke Bahçesi’ndeki tüm şehit mezarlarının ve 1980’de bir gecede sebebi her ne ise Tekke Bahçesi’nden alınarak Lefkoşa Kabristanlığı’na ‘meçhul’ diye gömülen 11 şehidimizin mezarlarının kesinlikle açılmasını talep ediyoruz” ifadelerine yer verilen açıklamada şöyle denildi:

“Yıllardır bu konuda sürdürdüğümüz mücadelemizde, hayatta kalan, kayıp ve şehit eşlerine, evlatlarına hak ettikleri saygının bu mezarların açılmasıyla geç de olsa sunulması gerektiğini ilgili makamlara arz ediyoruz.”

 


 

BASINDAN GÜNCEL…

“Ermeni opera sanatçısı Mantaşyan özür bekliyor…”

Ermeni opera sanatçısı Ruzan Mantaşyan Dresden'de düzenlenecek Semper Opera Ball'da Azeri sanatçı Yusif Eyvazov ile sahne alacaktı. Ancak Eyvazov Ermeni bir sanatçı ile sahne almayı reddetti. Mantaşyan etkinliği düzenleyen Semper Opera Etkinliği yetkililerinden gerekli tutumu göstermedikleri gerekçesiyle özür bekliyor.

Azerbaycanlı opera sanatçısı  Yusif  Eyvazov 7 Şubat tarihinde  Dresden'de düzenlenecek olan Semper Opera Ball 2020 dönemi açılış konserinde Ermeni opera sanatçısı Ruzan Mantaşyan ile şarkı söylemeyi reddetmişti. Bu olayın öncesinde açılış konserinde Eyvazov ile sahne alacak sanatçının bir engelinin çıkması üzerine, ünlü Ermeni opera sanatçısı Ruzan Mantaşyan'ın sahne alması gündeme gelmişti.

Olay bilhassa Almanya'da tepkilere neden olmuş, Alman şarkıcı Thomas Quasthoff  Yusif Eyvazov’a seslenerek, “Yusif Bey ayıp size. Irkçılığın şarkıcının mesleğinde ve genel olarak bu dünyada yeri yoktur” demişti.

Eyvazov ise hakkındaki suçlamaları reddederek Semper Opera Ball'ın Ermeni sanatçı ile sözleşmesi olmadığını öne sürmüş, buna da Opera'nın açıklamasını dayanak göstermişti. Ancak Aralık ayında yayınlanan  bir listeye göre Mantaşyan kurumun anlaşmalı olduğu sanatçılar arasında yer alıyor. Opera sanatçısı Ruzan Mantaşyan, temsilcisi  René Massis aracılığıyla olayla ilgili yeni bir açıklama yaptı. Ruzan Mantaşyan, Dresden Opera Ball yöneticisi Hans-Joachim Frey'i  özür dilemeye çağırdı. Kamuoyu ile paylaşılan mektupta,

"En iyi tutum, en azından, Bayan Mantaşyan'dan özür dilemek olurdu. Bu durumda, bu acı verici durumun üstesinden gelmeye çalışabilirdik. Kişisel bir iletişim kurmanın bile gerekli olduğunu düşünmediniz. Bunun yerine somut argümanları reddediyorsunuz. Gerçekten başka bir adım atmamızı ve bu davayı daha ileri bir düzeye taşımamızı ister misiniz?" dendi.

Bir grup Ermenistanlı milletvekili de konuyla ilgili olarak Alman Parlamentosu'na bir mektup gönderecek. Mektupta Dresden'de meydana gelen yabancı düşmanlığına dikkat çekilecek.

Semper Opera Ball, Avrupa'da Almanca konuşulan bölgedeki en büyük klasik müzik etkinliği.  Etkinlik, 2006 yılından bu yana, Dresden'deki Semper Opera Binası'nda 2.500 konuk önünde sahneleniyor ve ünlü binanın önünde 15.000 kişi toplanıyor. Etkinlik, dünya çapında milyonlarca kişi tarafından da izleniyor.

(AGOS – 21.1.2020)


  “Kırlangıcın Yuvası” belgeselinin yapımcısı yazar, yönetmen ve yapımcı Şehbal Şenyurt Arınlı:

 

“Gizlenen, devletin cinayet mekanizması…”

“Kırlangıcın Yuvası” belgeselinin yapımcısı yazar, yönetmen ve yapımcı Şehbal Şenyurt Arınlı, BİANET’e yaptığı açıklamada, Hrant Dink cinayetine ilişkin düşüncelerini paylaştı… Şehbal Şenyurt Arınlı, şöyle dedi:

“Ne yazık ki, Türkiye halen kendi tarihiyle yüzleşme olgunluğuna erişemedi. Çok sık söylendiği gibi, toplumların ergenlik döneminde takıldı kaldı galiba. Kimliğini ispat için hala ‘’kutsama ve kutsanma’’ ihtiyacını aşamıyor. Yalan bir ‘’mükemmeliyet, mükemmel devlet/mükemmel halk’’ baloncuğu içinde sonsuza kadar yaşayacağını zannediyor! Yüce… ulvi… Bu baloncuğun patlayabileceği her ihtimal karşısında hemen şiddet refleksi devreye giriyor. Hemen her durumda. Bu ‘’ulviyet’’ kalkanını devam ettirebilmek için kendi görevlilerince fazlasıyla suçlar işleniyor. Devamlı!... Her suç, üstü örtülmesi gereken yeni suçları doğuruyor. Bu suçlar öylesine birikti ki, biri çözülse hepsine sirayet edecek, zincirleme… Bunu ara sıra, en üst makamlardan kendileri de yanılıp şaşıp, ağızlarından kaçırıp sık sık ve giderek fütursuzlaşarak itiraf da ediyorlar artık. Bir zamanlar, Susurluk olayları sırasındaydı galiba, ya da faili meçhuller ile mi ilgiliydi hatırlamıyorum şimdi; Mehmet Ağar bile yaklaşık şöyle demişti; ‘bir tuğlayı çeksem bütün bina yıkılır’’ diye… Dolayısıyla cezasızlık geleneği kırılması en zor konulardan biri olarak önümüzde duruyor. Bir kez suçlar cezalandırılmaya başlandığında işin sonu nereye varır belli değil, öte yandan mekanizmanın üreticileri/planlayıcıları ve uygulayıcıları açığa çıktığında ve yargılandığında daha sonraki suçları kim işler, değil mi? Şimdilik tetikçileri deşifre ederek, onlardan kahramanlar yaratarak sistem orasını burasını onararak halen işletilmeye devam ediyor. Hrant Dink davası tipik bir örnektir. Öncesinde ve sonrasında -bu kadar yaygın etkisi olmasa bile-birçok örnek olduğu gibi. Yakın zamanın bir diğer örneği Tahir Elçi davası…

Bütün bunlar açığa çıkarılsa devletin sistematik olarak yurttaşlarına karşı suç işlediği ortaya saçılacak! Zaten açık seçik belli ama, ikrar edilmiş olacak. Bu da bir diğer büyük adımı gerektiriyor. ‘’Özür dileme’’, ‘’tazmin etme’’, yaraları bir nebze de olsa sarmaya çalışma! ‘’Ulvi’’ devletler özür dilemezler, değil mi? Aslında gayet iyi biliniyor ki; kimse ‘’tazmin’’ peşinde değil ama suçlar ve korkular o kadar büyük ki! Suçlar büyük olunca korkular da o kadar büyük oluyor! Bu bir devlet politikası; devlet görevlileri eliyle tehdit unsurlarını imha edebilir ve bu görevlilerini korumak zorundadır, ki bu uygulamaya devam edebilsin! Bu koruma da bir noktaya kadar; ne zaman ki bu devlet görevlileri de tehdit haline gelir, onlar da bir bir yok edilirler… Ulus-devlet çarkını böyle kurmayı tercih etmişler, böyle işlemeye devam ediyor. Örnekleri çok!  Düşünsenize, -Ermeni Soykırımı meselesini not olarak geçeyim- Mustafa Suphi’lere en tepelerden kimlerin kastettiği açığa çıksaydı, önce ödüllendirilip sonra öldürülen Yahya Kâhya olayı; Topal Osman’ın Ali Şükrü Bey’i katletmesi, ardından öldürülmesi… daha yakın tarihlerde Cem Ersever olayı… ve daha birçok örnek… bütün bu karanlık kötücül zincir bugüne kadar gelebilir miydi?...

Hrant Dink davasında da kanımca gizlenmek istenen tam da bu mekanizmanın kendisi… Birçok örnekteki gibi, görevliler zaten gözden çıkarılmış unsurlardır; ama mekanizma hala işlevini sürdürüyor; görevlileri koruyarak mekanizma/kurucu unsurlar/tabular korunmaya çalışılıyor. Adeta bir suç örgütü…

Kanımca, bu mekanizmayı, kurucuları ve devamını sağlayanları açığa çıkarmaya, deşifre etmeye çalışmak ve öte yandan da başka yaşam formları düşlemeye, modellerini ortaya çıkarmaya çalışmak önemli. Bu Hrant’a, Tahir’e, bu mücadelede hedef olmuş bütün dostlarımıza borcumuz.

Şu söz klişe değil; asla unutmayacağız, unutturmayacağız ve elbette ki hesap sormaya devam edeceğiz. Nerede olursak olalım, koşullarımız ne olursa olsun, küçük adımlar, büyük adımlarla… Eninde sonunda bu toplum, bütün bunlarla ve kendisiyle yüzleşecek. Belki bundan sonradır ki, bu zorlu yüzleşmeyi başarmanın/suçlardan arınmanın özgürleştirmesi ile kendisiyle ve herkesle barışık bir toplum inşa etmeyi başaracak.”

(BİANET.ORG – Zülküf KURT – 18.1.2020)

Bu yazı toplam 1600 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar