Pervolya’daki kazılar tamamlandı, “kayıp” olduğu sanılan bir şahıstan geriye kalanlar kıyıda bulundu…
Geçen yıl, Aralık ayının son günlerinde bir Kıbrıslırum tarafından sahilde açıkta görülen insan kalıntılarıyla ilgili gelişmeler, bugün Pervolya (Bahçalar) kıyı şeridinde son noktasına varıyor… Pervolya’da kıyı şeridinde bulunan ve “kayıp” olduğu sanılan insan kalıntılarıyla ilgili kazılar tamamlanırken, bugün Kayıplar Komitesi kazı ekibinin son ölçüm ve kapatma işlemlerini yapması bekleniyor. Bundan sonraki aşama ise, bu kalıntıların bir “kayıp” şahsa ait olup olmadığının kesin olarak anlaşılabilmesi için DNA testlerinin sonuçlanmasını beklemek olacak…
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatör Yardımcısı arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre, Lapta’da “Celebrity yanı” diye bilinen bölgede üç makineyle iki takım birlikte, toprakları kontrol etmeye devam ederken, Domuzcular Burnu’nda (Trahonas askeri bölgesinde) bir “kayıp” şahıstan geride kalanların bulunduğu park yeri altında bulunan hendek içindeki kazı çalışmaları da sürdürülüyor.
Alsancak’ta (Karava) bir grup Kıbrıslırum “kayıp” şahsın dere yatağı yakınlarına gömülü olduğu bilgisiyle burada başlatılan kazı devam ederken, Tekke Bahçesi’nde de üç “kayıp” Kıbrıslırum şahıs olduğu sanılan şahısların kalıntılarının bulunduğu Tekke Bahçesi dışındaki kazı çalışmaları da sürdürülüyor.
Yukarı Yeşilırmak (Limnidi) yöresinde askeri bölgeye denk gelen dere yatağı kenarında kuyu aranmaya devam ediliyor. Ancak arazide kazılan hendeklerden su geldiği için dün kazı tekrar durduruldu.
Kazı ekibinde bulunan tüm çalışanlara çok kolay gelsin diyoruz…
Ufuk Tomson, kalbi kırık gitti… Tek dileği barıştı…
Kıbrıs’ta barış mücadelesini bir yaşam biçimi olarak uygulayan, çok sevdiği Baf’a uzaktan bakmayıp hep oraya giden, zivaniya yapan, Kıbrıslırum dostlarıyla birlikte üzüm toplayan, Baf’ı yaşayan ve yaşatan bir güzel insanımızı yitirdik: Ufuk Tomson’u…
Herkes çok üzüldü, herkes ardından duygularını paylaşıyor Ufuk Tomson’un…
Kıbrıs’ta Baf bölgesinde barış mücadelesinin önderlerinden George Bachis, “En yakın arkadaşlarımdan biri olan Ufuk Tomson’u kaybettim” diye yazarken, Ahmet Gürses de “Barış yanlısı Mutallo-Kasaba-BAF ve Ülkesine sevdalı Kıbrıs aşığı Ufuk Tomson yeğenim sana Tanrıdan rahmet dilerim yattığın yer nur mekanın CENNET olsun inşallah…” diye yazdı…
Berk Büyükoğlu ise onun için şöyle yazdı:
“Güzelyurt çarşısı içerisinde günlük yaşamında Raleigh Klasik Bisikletini park eder öğretmenler lokaline otururdu. Klasik Bisiklet turu organize ederken ilhamlarımızdan biri olmuştu. Özellikle kimlerde ve hangi evlerde klasik bisiklet var diye bana birçok bilgiler vermişti. Klasik Bisiklet turuna her zaman kendisini davet ederdik ama genelde hava sıcaktı diye gelmezdi. En son 1 tanesine ikna edebildik. Onda da 10 dakika dayanamadı sıcaktan dolayı ayrılmak istedi ama o 10 dakikası bile ortamı neşelendirmeye yetti.
Son buluşmamızdan bir buluşma önce Petek Pastehanesi'nin önünde 20 dakikaya yakın ayak üstü Güzelyurt'u konuştuk. Özellikle AKM arkasındaki St. Georgious Kilisesi'nin üzerinde çıkan incir ağaçlarının kendisini utandırdığını söylerdi. Rum arkadaşları ile gezerken böyle manzaralardan dolayı üzüldüğünü söyledi o gün bana. Özellikle de bu sohbetimizde Güzelyurt'taki eski sinemalardan birinin nostalji amaçlı açılabileceğini ve bize her türlü katkıyı yapacağını belirtmişti.
Son buluşmamızda da yine öğretmen lokalinin orda nasıl olduğunu sordum ve bana gayet kendini iyi hissettiğini söylemişti.
Ufuk abim tam bir Baflı ve Kültürel Miras sevdalısıydı. Onu kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyim. Işıklar yoldaşın olsun Ufuk abim. İyi ki seni tanımışım...
Belki bir gün talebi olan Omorfodaki eski sinemalardan birini nostalji amaçlı işlevselleştirip açabiliriz...”
Baflı araştırmacı-yazar Ulus Irkad ise şöyle yazdı:
“Bir bir gidiyor dostlar. Daha birkaç hafta bile olmadı aynı akran arkadaşın Dalman'ın cenazesi. Gerçi onu orada görememiş ve soramamıştım da. Kötü bir mesaj almayayım diye. Sezmiştim Ufuk'un iyi olmadığını. Çoktandır artık fotoğraf da paylaşmıyordu. Dün Mehmet Özateşli'ye sordum facebook'tan; "Kötü dedi.." Babası Beyarmudulu Niyazi Tomson... İnşaat ustası, kısa, şişmanca, ama kalbi hep insanlık ve iyilikle dolu. Babamla hemen hemen aynı dönemlerde gelmiş Baf'a. Babam Beyarmudu'nda öğretmenken tanımıştı Niyazi Tomson'u.Baf'ta okul tatillerinde birkaç defa yanında çalışmış ve birkaç haftalığımı çıkarmıştım. Niyazi Usta'yı da birkaç sene önce kaybetmiştik. Seyyan abla, annen, daha da önce... Seyyan abla Baf'ta her ölü gördüğünde veya cenazelerde bozulurdu. Ağlar, ağıt yakardı. Çocukluğunda çok küçük yaşta kaybettiği kızkardeşinin acısı oldu içinde. Seyyan ablanın da insan sevgisini nasıl unuturum ki? Kardeşlerinden Metin, Meryem ve diğerleri, Sami hatta...Hele Mavrali'de Metin'in gözünden yaralanışını ve o savaş faciasını nasıl unuturuz ki Ufuk? O Annen, Seyyan abla, gözünden ciddi şekilde yaralanan kardeşin ve 1974 yılında savaşta ölen genç arkadaşlarımız için az mı ağlamıştı? Şimdi sana ağlıyor seni karşılıyor yukarılarda Ufuk. Deden Sami Dayı'yı kim unutur ki? Hani ateşle sınav verilen o günlerde Mutallo'da çare üretmek için en yüksek yerlere çıkıp çare üreten deden Sami Bakkal'a da selamlar söyle. Baf'ın Dr İhsan Ali'yi en çok seven, sayan demokrat kişisine selam söyle. Artık Baf fotoğraflarını yayımlayamayacağım buralardan. Senin sayendeydi her şey Ufuk. Baflılar senin Baf köylerine yaptığın gezileri, Mesela Baf Ayanni'sinden zivaniya çıkarmanı, arkadaşlarınla Aşağı Baf'ta buluşup zivaniya kadehini havaya kaldırıp "Barış" dilemeni yurdumuza. Veya çok uzaklarda kalan Baf köylerinde pilavuna, sucuk, gullurukya, köfter ve de birçok Kıbrıs lezzetini tadmanı,onları oralarda üretmeni yeniden, göremeyecek kimse buralardan arkadaşım. Seni Mutallo'da, Baf Gazi İlkokulu'nda, Mutallo'nun o daracık sokaklarında küçük bir arkadaşımız, küçük bir çocuk olarak anımsamaktayım. O korkutucu günlerde gece zifiri karanlıklarda savaş tehlikesi olan gecelerde, tüm mahalle halkı evlerinden çıkıp daha da iç Baf sokaklarına baban, annen, komşular ve mahale halkıyla gidişinizi hiç unutamam. Hep sevinçli ve üzüntülü günleri birlikte paylaştık Ufuk. Son zamanlarda senin barış hasretlerini, hükümetlere yaptığın eleştirileri, kendinden olanlara döndürdüğün özeleştirilerini kimse unutamayacak. "Gitti diyordun gitti ülkemiz". Biliyorum Ufuk, kalbin acılı gittin. En fazla Kıbrıs için ağlayanlardandın. Ufuk, çocukluk arkadaşım, çocukluğumun Mutallolu çocuklarından,Baf Gazi İlkokuluöğrencisi, Baf'ın doğru konuşanı, Baf için ağlayanı, Baf için üzüleni, "Kral çıplak" diyeni, aziz arkadaşım. Hoşçakal.
Seni unutmayacağım, unutamayacağım.
Mahallelim, okul arkadaşım, Baf'ın haylaz ama anlayışlı çocuğu, Baf'ı en çok sevenlerden, arkadaşım, kardeşim, çok üzgünüm. Hoşçakal...
Mahallelin, arkadaşın,
Ulus Irkad…”
Ufuk Tomson, ışıklarda ol… Ailenin, dostlarının, yoldaşlarının acısını paylaşıyoruz…
“Amida'nın Sofrası'na ödül…”
Ermenice Amida ya da Dikranagerd, Kürtçe adı Amed olan Diyarbakır'ın sofra kültürünü anlatan 'Amida'nın Sofrası'na ödül verildi. Yazar Silva Özyerli, ödülü Gâvur Mahallesi'ne ithaf etti.
Aras Yayınları'ndan çıkan Amida'nın Sofrası 3. baskısıyla okuyuruyla buluşurken Dünya Gazetesi Kitap Dergisi’nin 27. kez verdiği Yılın En İyileri Ödülü’nde Gastronomi dalında Jüri Özel Ödülü'ne değer görüldü. Silva Özyerli, ödülü Gâvur Mahallesi'ne ve o mahalleye emek verenlere ithaf etti.
Diyarbakır’da doğup büyüyen, bugün artık İstanbul’da yaşasa da memleketini daima içinde taşıyan Silva Özyerli, Diyarbakır yemekleri hakkında uzun yıllara dayanan araştırma, keşif, deneme ve üretimlerinin meyvesi olan Amida’nın Sofrası’nda, tüm birikimini alanının en özgün kitaplarından birini ortaya koyarak sundu.
Silva Özyerli, kendi yaşamından, soykırım mağduru aile geçmişinden, eski kuşak Diyarbakırlılarla yaptığı görüşmelerden, yazılı kaynaklardan yaptığı araştırmalardan yararlanarak, bugün bazıları yaygın olarak bilinse de önemli kısmı yok olmaya yüz tutmuş veya değişip dönüşmüş, bir kısmı ise tamamen unutulmuş yemekleri eskiden pişirildikleri halleriyle gün yüzüne çıkarıyor. Yazarın aile tarihinde iz bırakmış acı tatlı olaylarla harmanlayarak geliştirdiği anlatım tarzı, Amida’nın Sofrası’nı pek çok yerde öyküye, edebiyata yaklaştırıyor ve damakta doyumsuz bir tat bırakıyor. Özyerli’nin ilmek ilmek ördüğü anlatı, Diyarbakır ve çevresinin son yüz küsur yıllık tarihine alternatif bir bakışın taşıdığı imkânlara da işaret ediyor. Erkin Ön’ün fotoğraflarıyla zenginleşen Amida’nın Sofrası “Yemekli Diyarbakır Tarihi” üst başlığını da sonuna kadar hak ediyor. (ARTI GERÇEK – 23.1.2020)
DEVAM EDECEK