Pile’den ötesi: Geçiş derdi
Pileli Kıbrıslı Türkler, adanın kuzeyine çok daha kolay ulaşmak istiyor, her gün en az kırk dakika beklemek zorunda kalmadan...
Bu son derece anlaşılır bir talep…
Ama sorun Pile’yle sınırlı değil.
O nedenle mutlak diyaloğa ihtiyaç var.
Yapıcı, esnek ve barışçıl diplomasiye ve elbette kriz değil çözüm üreten bir siyasete…
Hâlbuki egemenler krizden, çatışmadan, ayrılıktan besleniyor.
***
Lefkoşa'da araçlı tek bir geçiş noktası var ve tıkanıyor!
Geçmişten farklı olarak, adanın her iki yanında sosyal ve ekonomik hayata katılan ciddi bir kalabalıkla yaşıyoruz. Turizm ve çarşı bu geçişlerle besleniyor.
Her gün binlerce insan iş, eğitim, sağlık, ekonomik faaliyet için adayı dolaşıyor; barış inşa sürecinde ortak etkinlik ve programlara katılıyor.
Yeni geçiş noktaları özellikle kuzeyin refahına katkı yapıyor, milliyetçiliğin kör ettiği gözler buna pek aldırmıyor.
***
Lefkoşa'da "Mağusa" ve "Baf" kapısı olarak anılan geçişler masaya gelmelidir mutlaka...
Hem insani ve sosyal ihtiyaç bu, hem de ekonomik...
Haspolat var...
Kiracıköy var...
Akıncılar (Luricina) var...
Pirgo'daki durum Pile'deki gibi tıpkı...
Kıbrıslı Rum Pirgo köylüleri Erenköy'den (Kokkina) 2 kilometrelik bir mesafeden geçiş yapmak yerine, dağ aşıyor, 25 kilometre... Beş dakikalık mesafeyi kırk dakikada geçiyor.
***
Mevcut geçiş noktaları insanların ihtiyaçlarını karşılayamıyor, altyapı yetersiz, bürokrasi anlamsız, sigorta ücretleri pahalı ve şu anki koşullar hayatı engelliyor.
“Toplumlar arası iletişimin önündeki engelleri kaldırınız” diyor, hem Birleşmiş Milletler, hem de Avrupa Birliği…
O zaman asıl odaklanılması gereken, geçişleri çok daha geniş bir çerçevede konuşmak.
Elbette tüm Kıbrıslıların hayatlarını iyileştirecek barıştır, tümüyle barikatsız bir adadır, belirsizliğin ortadan kalkmasıdır.
Pile’deki krizi bir fırsata çevirerek, geçişlerle ilgili tüm zorlukları aşmak için bir takvim hazırlamak mümkündür.
Biliyorum, bu zihniyetlerle çok zor…
Yine de talep etmek gerekiyor.
Yol açmak önemli, hayatlarımıza…
‘Kaba kuvvet’in anlamsız kaldığı yerler
“Kaba kuvvet” son dönemlerin belirleyicisi oldu.
Hayatın her alanında karşımıza çıkıyor; bir hastane koridorunda, bir eğlence mekanında, Pile’de ya da Dipkarpaz’da, siyasette ya da sosyal yaşamda böyle sonuç alınıyor.
Askere, silaha, yumruğa, tekmeye, tokada sırtını dayayan bir kültür yaygınlaşıyor giderek…
Bilgi anlamsızlaşıyor…
Diyalog önemsizleşiyor…
Hak, hukuk, insan hakları, uluslararası sözleşmeler, medeniyet kayboluyor.
Bir mağara yalnızlığına sıkışan hayatlarımızın içinden hem kirli bir konfor akıyor, hem de kibirli bir güç…
Olabildiğince kaba, hoyrat, ilkel…
***
Elbette “kaba kuvvet”in anlamsız kaldığı yerler de var.
Uluslararası bir kürsü örneğin!
Avrupa şampiyonası…
Dünya sahnesi…
Siz yoksunuz.
İster bilim deyiniz, ister spor, ister müzik deyiniz, ister ekonomi…
Tankınız, topunuz, dozeriniz, cephaneniz ve ordunuz sizi o “kürsü”ye taşımıyor.
Dünyanın kayıtları içinde yer almıyor, kendi kendini devlet olarak ilan eden yapı!
“Sür dozeri üzerine” deseniz de olmuyor.
Cebinizde gerçek bir devletin pasaportu yoksa… Malınıza mal diyemiyorsanız… Kendi yöneteceğiniz insanları dahi seçemiyorsanız… Etnik bir mağaranın içerisinde hapissiniz o zaman… En donanımlı üniversitelere uzaktan bakar, en görkemli turnuvaların dışında kalır, yalvar yakar bir hayatın kıyısında gezinirsiniz.
Kaba gücünüz Karpaz’daki kıyıyı elde tutmaya, Girne’deki sahili peşkeş çekmeye, Pile’nin ortasında zorbalığa, Kormacit’i kuşatmaya yetebilir ancak şarkı söyleyemezsiniz dünya sahnesinde, top koşturamazsınız Avrupa önünde, tek bir yabancı ülke başkanıyla resmi temas yapamazsınız.
Havaalanı için 59 milyon euroluk ikrama yeter koltuk gücünüz ama ne Azerbaycan’dan uçak iner pistinize, ne de Türkmenistan'dan!
***
Huzur, refah, yüksek yaşam kalitesi ve gelecek belirsizliğini sonlandıracak bir ortam için “güç” ya da “kaba kuvvet” yetmiyor…
Yaşar Kemal, Ağacın Çürüğü eserinde ‘’Umutsuz insan korkunç insandır” der.
Umuda yetmiyor kaba güç…
Korkunç insanlar ülkesine dönüşüyorsunuz, o zaman…
‘Ortak tarih kitapları’ için önemli sonuç
“Federal Kıbrıs” halen adanın tümünün en fazla ortaklaştığı çözüm modeli!
O nedenle "mümkün olabilecek" en geçerli formül...
Kıbrıs Üniversitesi, Kıbrıs ülkesinde yaşayan toplumların beklentilerini ölçtü.
Çok yeni bir sonuç yok aslında...
Sürpriz de yok…
Siyasi irade ve cesaret gösterilir, eşitlik ve güvenlik temin edilir ve özlü bir uzlaşı sağlanırsa, "federal çözüm"e hazır yüzde 70'in üzerinde bir kitle var.
"İki Devletli Çözüm"e gelince...
Kıbrıslı Rumların yüzde 81.3'ü bunu reddediyor.
O nedenle "uzlaşı" mümkün görünmüyor.
Evet, Kıbrıslı Türklerin % 65.8 "iki devletli çözüm"den yana...
Mümkün olsa…
Bir uzlaşı formülü değil bu…
Fantezi…
En başta söyledim "adanın tümünün en fazla ortaklaştığı çözüm"ü arıyoruz, sonuçta...
***
Kıbrıs Üniversitesi'nin araştırmasında çok daha heyecan verici sonuç okullar için "ortak tarih kitapları" yazılması talebi...
Biliyorum, bunu başarmak, belki Kıbrıs sorununu çözmek kadar zor!
Öyle de "yarım hakikatler" üzerine kurulu tarih bizi uzaklaştırıyor, kin ve hınç çoğaltıyor, gözlerimizi bağlıyor, gerilimi artırıyor.
Kıbrıslı Rum toplumunun % 70,2’si ve Kıbrıslı Türk toplumunun % 82,1’i ortak tarih kitabı yazılması fikrine katılıyor.
Bunu not etmek şart!
Uluslararası örgütler bu fikri sahiplenmeli mutlaka...