1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Plajların tümü belediyelere devredilmelidir
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Plajların tümü belediyelere devredilmelidir

A+A-

“Hoş geldiniz” dedi resepsiyondaki genç kız.
Türkçe!
Adanın güneyinde bir otele gittiğiniz zaman Türkçe bir sesleniş çok özel oluyor.

- “Nerelisin?”
- “Galatyalı…”
- “Burada bir Kıbrıslı Türk görmek sürpriz oldu.”
- “Son 1 yıldır güneye yerleştim, burada yaşıyor ve burada çalışıyorum.”
- “Ailenle birlikte mi yaşıyorsun?”
- “Yalnız yaşıyorum, fırsat buldukça da zaman zaman köyüme gidiyorum. Maalesef kuzeyde yaşam şartları giderek zorlaşıyor. Burada huzurluyum.”

Tam o sırada temizlik servisinden bir başka görevli bizi tanıdı, yanımıza geldi, hatır sordu.
Mağusalı bir Kıbrıslı Türk…
Her gün kuzeyden güneye geçiyor, çalışıyor, geri dönüyor.
“4-5 yıl oldu burada çalışıyorum, çok mutluyum, umarım siz de otelimizi sevdiniz.”

“Otelimiz” diyor.

Bir çalışanın iş yerine böylesine samimi aidiyet duymasını çok önemserim.
Adanın kuzeyinde, özellikle özel sektör çalışanları, iş yerlerine aidiyet duygusunu giderek kaybediyor.
Elbette bunun sebepleri var.
Maaş adaletsizliği, eşitsizlik, güvenceden yoksun çalışma koşulları, hayat pahalılığına karşı korumasızlık…

Bir de kamuda aynı görevi yapan ve kıdemi, eğitimi, kapasitesi aynı kişilerle giderek açılan gelir uçurumu…

***

Protaras’a yakın Pernera köyünde, şirin bir turistik tesis, Louis Althea Beach.
Sırtını denize yaslamış…

Otele ilk girişimizde bilgi verilirken, plajı kullanabileceğimiz söyleniyor ancak tesisin havuzundan farklı olarak, plajın, belediye tarafından işletilen halk plajı olduğu da anımsatılıyor.

Çok şirin bir körfez, size özel bir koy gibi…
Protaras’ın kilometrelerce uzayan kumsalından farklı…

***

Protaras’ı geçen yıl da anlatmıştım.
Yüzlerce otel var, sahil boyunca…
Kumsalda binlerce insan…
Tek bir otel bile plajın “sahibi” değil!
Havuzları, bahçeleri, terasları kendi tesisleri içerisinde yer alıyor.
Deniz değil!

Plajların tümünü belediyeler işletiyor.
Tüm şemsiyelerin ve şezlongların üzerinde belediyelerin amblemi var.

Protaras da öyle Ay Napa da…
Larnaka da aynı Limasol da…

Özel mülkiyete dönüştürülmedi denizler.
Kumsallar herkesin, şölen gibi…
Turistler de aileler de işçiler de herkes birlikte kullanıyor plajları…
Kimse kimseyi yemiyor (!)

Yürüyüş yoluyla ayrılıyor, kamusal ve özel mülkiyet…
İşte adanın kuzeyinde en önemli sorunumuz bu.
Tam bir zihniyet sorunu!
Üleşme, ganimet, yandaş kültürünün yansıması…

***

Girne’den Dipkarpaz’a, İskele’den Mağusa’ya, Lapta’dan Lefke’ye plajların tümü belediyelere devredilmelidir.
Halk plajlarından söz etmiyorum!
Tümünden…
Otellerin – kendilerinin sandığı – plajlardan…

Bunun için bir geçiş süreci verilir ve her işletmeden, plaj için ayrıca bir giriş yolu yapılması istenebilir.
Bir de yürüyüş yolu, sahil boyunca, otelle plajı birbirinden ayıran…

Bunun için irade, kararlılık, ilkeli duruş yeterlidir.
Bir de “al gülüm, ver gülüm” ilişkilerinden uzak toplumcu bir yönetim anlayışı…
Plajların tamamı belediyelere devredilmedikçe gerçek bir dönüşümden söz etmek mümkün değildir.


Turist niye kuzeye gelsin?

Kıbrıs’ın güneyi geçtiğimiz yıl 4 milyona yakın turisti ağırladı.
Bu yıl 4 milyon rakamının aşılması bekleniyor.

Protaras’ta sokaklarda günün her saatinde yüzlerce turist var.
Hele de akşamları…
Çoğunluğu Norveç, İsveç, Almanya, Birleşik Krallık, İngiltere, Polonya, İtalya’dan gelen gençler, aileler, çiftler…

Gece yarısına kadar kent merkezine otobüs seferleri var.
Yürüyüş ve bisiklet yolları pırıl pırıl…
“Turizm böyle olur” dediğiniz bir manzara…
Öykünüyor insan…

Oteller, kur farkına rağmen çoğunlukla çok daha hesaplı…
“Casino” yok ama turist var.
Turist sokakta!
Cafeler, restoranlar, barlar, pastaneler, dondurmacılar, marketler, hediyelik eşya mağazaları dopdolu…

Plajlarda “mavi bayrak” dalgalanıyor.
Global anlamda yüzme suyu kalitesi, çevre yönetimi, çevre eğitimi ve can güvenliği kriterlerinde yüksek standardı hissediyorsunuz.

Şunu anlıyorsunuz.
“Kumar yoksa turizm olmaz” tümüyle yalan!
Bir de…
Plajlar tüm halka açık olduğu zaman turistler hiçbir sorun yaşamıyor.

Kıbrıs’ın kuzeyinde “turizm”i öncü sektör seçmedik biz…
“Kumar”ı seçtik her anlamda…
“Rant”ı seçtik.
Ne eğitimi planladık turizm odağında, ne de çevreyi…
Şimdi “turist yok” diye ağlıyoruz.
Sebepsiz değil!
Güneye gidince çok daha iyi anlıyorsunuz bu gerçeği…


O çağrıyı yineliyorum

Bir yıl önce Otelciler Birliği Başkanı Dimağ Çağıner’e bir çağrı yapmıştım.
Yanıtsız kaldı.
Yinelemek istiyorum.

En azından idealist belediye başkanlarımızı da bu çağrıya dahil ederek.

Otel yöneticilerini toplayınız, sahiplerini, yatırımcıları ve Protaras’a gidiniz.
Ay Napa’dan geçiniz, Larnaka’dan…
Ve sonra oturunuz, hep birlikte karar alınız, plajları yerel yönetimlere devrediniz.
Plajlar ile otellerin “mülkiyet” bağını kopartınız…
Otel müşterisi ve halk birlikte kullanabilir plajları, yürüyebilir yan yana, serinleyebilir.

Hani eğer gerçekten “ülkeyi” seviyorsak “kendimizi” değil…
“Olmaz” deniyor ya…
Yerinde görünüz lütfen…
Nasıl da oluyormuş…
 

foto-1-072.jpg

foto-1-a-001.jpg

foto-2-144.jpg
'Paralimni Belediyesi' her yıl binlerce turist ve yerli halkın kullandığı plajlardan sorumlu... Oteller ile plaj, yürüyüş yoluyla ayrılıyor. Birbirinden ihtişamlı otellerin hiçbiri plajın da sahibi değil!

foto-3-130.jpg

foto-4-114.jpg

Kıbrıs'ın güneyinde bir başka turizm merkezi, Ay Napa! Yine görkemli oteller ve yine on binlerce turist... Ancak plajların sorumlusu ve işletmecisi, AyNapa Belediyesi!

Bu yazı toplam 1996 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar