PLANSIZ PLANLAMA YASASI
Bir süredir Girne’de ikinci bölge emirnamesiyle ilgili tartışma sürecini yaşıyoruz. Bu süreç Girne’de yapılmak istenen yapıları, bu yapılara izin vermeyen emirnameyi ve bu emirnamenin merkezi yönetim tarafından değiştirilme sürecini ele alıyor.
Tabii bu noktada tartışmaların merkezinde olan emirnamelerin aslında ne olduğunu bilmek ise çok önemli. İmar planları hazırlanana kadar yapılaşmayı yavaşlatmak görevini üstlenen emirnameler, birçok kentimizde kalıcı hale gelmiş durumdalar.
İmar planlarının eksikliği ise ülkemizde pek çok sektörü kötü yönde etkiliyor. Fakat bu eksiklik, her ne kadar acı da olsa, esas sorunumuz değil. Esas sorunumuz 1989 yılında geçen ve imar planlarını hazırlamamamızda yetersiz kalan 55/89 imar yasamız:
İMAR YASAMIZ DEMOKRATİK DEĞİL
Dünyanın neredeyse tüm şehirlerinde imar planları yerel yönetimler tarafından yapılıyor. Bizde ise durum biraz farklı: Ülkemizde imar planlarını merkezi hükümet altındaki Şehir Planlama Dairesi yapıyor. Bu daire yıllardır bütçesi kısıtlı ve imkânları yetersiz bir şekilde ülkenin tüm imar planlarını yapmakla görevlendirilmiş durumda.
Düşünün ki İskeleli bir Kıbrıslı Türk’sünüz. Son parlamento seçimlerinde bölgenizden çıkan milletvekili sayınız 5 adet. Oy verseniz de vermeseniz de bu 5 milletvekiline bölgenizde ulaşabiliyorsunuz.
Bu 5 milletvekilinin %10 ağırlıklı olduğu parlamentoda bir hükümet kuruluyor. Bu hükümette bir bakanlar kurulu belirleniyor. Bu bakanlara ulaşma imkânınız ise ciddi oranda azalıyor. Ve bu bakanlar kurulu altındaki bir bakanlık, Şehir Planlama Dairesine bir müdür atıyor.
Muhtemelen hayatında İskele’ de hiç yaşamamış, dertlerinizi bilmeyen, ulaşıp görüşme imkânınız düşük olan bir müdür sizin sokaklarınızı, caddelerinizi, yollarınızı, binalarınızı tasarlamak ve şehrinizin kaderini belirlemekle sorumlu olan imar planını yapma görevini üstleniyor.
Hâlbuki dünyada uygulanan sistem bizimkinden farklı: Belediye meclisleri kentin parlamentoları olduğu için imar planı yapma görevini üstleniyor. İskeleli bir vatandaş, İskele Belediye Meclisine ulaşabiliyor ve derdini yaşadığı ortamda anlatabiliyor. Tabii, belediye meclisleri tek bir kişiden oluşmadığı için de siyasi baskılar planlama sürecini daha az etkiliyor.
İşte tam da bu sebeplerden dolayı KKTC dışında kalan dünya ülkeleri imar planı yapma yetkisini merkezi hükümete değil de, yerel yönetimlere veriyor.
KALKINMA PLANI --> ÜLKESEL FİZİK PLANI --> EMİRNAME SÜRECİ --> İMAR PLANI
1989 yılında geçen imar yasasının imar planı yapmak için ön gördüğü bir süreç var:
İlk önce devlet 5 yıllık kalkınma planı yapılıyor
Ardından bu kalkınma planındaki sektörel hedefler ışığında 25 yıllık bir ülkesel fizik plan hazırlanıyor.
İmar planı çalışmaları yapılırken, yapılaşmayı kontrol altında tutmak için kısa süreli emirnameler çıkarılıyor.
İmar planı hazırlanarak yürürlüğe giriyor ve 5 yılda bir ise değişiklikleri yapılıyor.
Süreç 1989 yılında bu şekilde belirlense de maalesef bu şekilde hayata geçmemiş. 27 yılda bir kalkınma planı hazırlanmamış, ülkesel fizik plan 26 yılın sonunda kalkınma planı olmadan hazırlanmış, yasadan önce çalışılan Lefkoşa İmar Planı dışında ise tek bir imar planı tamamlanmamış. Bu yasanın tek ürünü ise yıllardır sadece emirnameler olmuş.
Dahası devlet planlama örgütünde çalışan bir arkadaşımızdan öğrendiğimize göre bu ülkede kalkınma planı bir kez yazılmış fakat dönemin hükümeti değiştikten sonra “Kapağına kim imza atacak?” tartışması çıkmış ve imzalanmadan bu plan raflara kaldırılmış.
Her yıl hükümet değişikliği olan ülkemizde ise bugün kalkınma planı eksikliğini maalesef Türkiye Cumhuriyeti ile yapılan ekonomik protokol üstlenmiş durumda bulunuyor. 27 sene boyunca her yıl oyun masasını bozan ve planlamaya önem vermeyen yönetim anlayışımız var. Ve bu anlayışımızdan dolayı yıllardır biz, ülkeler arası ‘bozdurulmayan’ bir ekonomik plana mecbur bırakılıyoruz.
PEKİ, NE YAPILMALI?
2015 yılında Şehir Planlama Dairesi “Ülkesel Fizik Plan” ile ilgili çalışmasını 24 yıl gecikmeli olarak bakanlar kuruluna sunmak için hazırlanıyordu. Paydaşlarla ilgili eksiklikler olduğundan ülkenin belediye başkanları, Kıbrıs Türk Müteahhitler Birliği ve KTMMOB ortak bir toplantı düzenleyerek sürece müdahil olmak istediklerini ortaya koydular.
Yapılan çalıştayın sonucunda ise KTMMOB altında, benim de içerisinde bulunduğum 5 kişilik uzman bir ekip ülkesel fizik planı üzerinde çalıştı. Bu çalışma sonunda ülkesel fizik planı, imar yasasını ve imar planlarını ele alan kapsamlı bir rapor ortaya çıktı.
Bu raporun imar yasası ile ilgili öngördüğü sistem ise şu şekildeydi:
İmar planlarını yapma yetkisi ilgili belediye meclislerine devredilecek.
Her plan çalışmasından önce Şehir Planlama Dairesi, KTMMOB ve ilgili belediyelerden oluşan bir BİRLEŞİK KURUL imar planının vizyonunu belirleyecek.
İlgili belediye KTMMOB ve Şehir Planlama Dairesinden çağıracağı danışmanlarla birlikte, bir şehir plancısının koordinasyonunda bir ekip kuracak ve imar planını hazırlayacak.
İmar planı tamamlandığında yine Birleşik Kurulun onayına sunulacak ve bu kurul tarafından onaylanmadan uygulamaya geçmeyecek.
Bu belirlenen kıstaslar sayesinde imar planlarının tüm dünyada olduğu gibi yerel yönetim tarafından yapılması, paydaşlar tarafından kontrol edilmesi ve şehir planlama dairesi tarafından ülkesel fizik plana uygunluğu denetlenmesi öngörülmüştü.
Girne’deki sürecin sonunda KTMMOB altında yapılan bu yasa çalışmasının gerekliliğini bir kez daha gördük. Çünkü aslında imar planı eksikliğimiz sorunun kendisi değil ciddi bir dışavurumuydu.
Bugün artık sadece birkaç binanın yükselmesini önlemek değil de imar planlı kentler istiyorsak, imar yasasını değiştirmeli ve çağdaş kentler için bugünden itibaren emin adımlar atmaya başlamalıyız.