Plansızlığın ‘planlı’ hali
Milli Eğitim Bakanlığı’nın, ‘devletin ihtiyaç alanları’ doğrultusunda 2014-2015 öğretim yılı için Türkiye Yükseköğretim Kurulu’na yaptığı kontenjan başvurusu değerlendirilmiş ve YÖK, KKTC uyruklu ve KKTC liselerinden mezun öğrenciler için hangi programlarda kaç kontenjan ayrılacağını belirlemiş.
Buna göre bu yıl, lisans programlarında 79 alanda 176, özel yetenek programlarında 22 alanda 34 ve önlisans programlarında 20 alanda 40 kontenjanımız var.
İlk bakışta son derece planlı bir uygulama gibi görünse de, yıllardır devam etmekte olan bu uygulamanın geçek amaca ne oranda hizmet ettiği, ciddi şekilde tartışma konusu.
Öncelikle bu kontenjanlar belirlenirken, yani hangi alanda açık olduğuna karar verilirken, hangi kriterler dikkate alınıyor?
Normal şartlarda bu alanlar, Devlet Planlama Örgütü’nün yaptığı çalışmalarda elde edilen veriler ışığında tespit edilmelidir.
Bunun için de illa ki ileriye dönük ciddi planlama politikalarına ihtiyaç vardır.
Oysa bizde ne DPÖ’nün güncel ve de sağlıklı verileri, ne de ileriye dönük gerçekçi planlama politikaları var.
DPÖ’nün sayfasından ulaşabileceğiniz en yeni çalışma, 2011 yılına ait.
Oysa biz, 2014-2015 öğretim yılında kullanılacak kontenjanlardan bahsediyoruz.
Ve de bu öğretim yılında kullanılacak kontenjanlar, istihdam açığını en az 4-5 yıl sonra kapatabilecek duruma gelecekler.
Bu yılki kontenjanlardan bir örnek:
Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ‘açığı’ olduğuna karar verilmiş ve bu branşta kontenjan talep edilmiş.
Ama gelin görün ki bu bölüm Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde de var ve her yıl hatırı sayılır oranda mezun veriyor.
Ve de bu mezunların hatırı sayılır kısmı şu anda işsiz.
Ve işin daha da vahim tarafı, devlet yıllardır bu alanda münhal açmamış.
Münhal açmamak ne demek?
Bu alanda eksik yok demek!
Peki durum buyken, nasıl oluyor da bu alanda ‘açık’ olduğu iddiasıyla YÖK’ten kontenjan talep ediliyor?
Bu ‘plansızlığın’ sonucunda, yeni bir diplomalı işsiz yaratılacak, yapılan aslında tam da bu.
YÖK’ten alınan kontenjanların diğer bir ‘sıkıntılı’ boyutu ise, bazı alanlarda haksız rekabet yaratıyor olması.
Nasıl mı?
Örneğin eczacılık bölümünü ele alın.
Devlet, eczacılık alanında istihdam açığı olduğunu tespit ediyor (bu tabii ki devlette çalışacak eczacı eksikliği anlamına gelir) ve bu alanda kontenjan yaratıyor.
Ve bu kontenjan sayesinde X öğrenci, normal yollardan eczacılık fakültesini yazan Y öğrenciye kıyasla daha düşük bir puanla, fakülteyi kazanıyor.
Ve sonrasında her iki öğrenci de kendi özel eczanelerini çalıştırmaya başlıyor.
Yani devlet, işin başında ayrıcalık tanıdığı X öğrenciden, bu ayrıcalığın karşılığını alamıyor.
Oysa eğer siz devlet olarak devlette eczacı açığı olduğunu tespit edip, öğrenciye bu alanda okuması için bir fırsat yaratmışsanız, o öğrenci mezun olduğunda ondan, devletteki o açığı kapatmasını beklemelisiniz.
Bunu da artık yasayla mı yaparsınız, tüzükle mi yaparsınız bilemem ama, kontenjan verilen alanlarda belli sürelerde devlette mecburi hizmet zorunluluğu getirmelisiniz.
Aksi halde öğrenci kontenjandan gayet güzel bir biçimde faydalanır, normal koşullarda kazanamayacağı bir okulu, sizin sayenizde kazanır, sonra döner kendi eczanesinin başına oturur, sizin devletteki eczacı açığınız da aynen devam eder.
İyi güzel de o zaman kontenjanı kullanmayıp da alnının teriyle o okula giren öğrencinin günahı ne?
Ya da siz bu açık alanları (eğer gerçekten de açıksa) kapatamayacaksanız, kontenjan vermenizin manası ne?
‘Planlı’ plansızlık, böyle bir şey olsa gerek!