Polemidyalı “kayıp” Panikos Haralambus’un öyküsü... (3)
24 Temmuz 1974’te, Kutsovendi (Güngör) çarpışmaları ardından “kayıp” edilen Panikos Haralambus’un yakınları, Kayıplar Komitesi’nden onun akibetinin belirlenmesini, gömü yerinin ve kalıntılarının bulunmasını istiyor...
24 Temmuz 1974’te Kutsovendi çatışmaları ardından “kayıp” edilen Polemidyalı Panikos Haralambus’un kardeşi Andreas Haralambus, kızkardeşi Efi Haralambus Kuyallis ve yeğeni Lakis Kestas ile röportajımızın son bölümü şöyle:
SORU: Araştırmanızda neler buldunuz?
LAKİS KESTAS: Araştırmam çerçevesinde pek çok insanla konuştum. Hem Türkler’le, hem Kıbrıslıtürkler’le, hem de Kıbrıslırumlar’la konuştum. Yeğenimle birlikte, Kutsovendi’de (Güngör – S.U.) aynı çatışmada bulunmuş olan Kıbrıslırumlar’la da konuştum… Eminim anlatılanları biliyorsunuz otobüslerle ilgili – 24 Temmuz 1974 tarihinde yani ateş-kes döneminde meydana gelmişti bu olay. Benim öğrenebildiğim kadarıyla yeğenimin birliği Lefkoşa’nın dışında konuşlanmıştı. Ve çok hızlı biçimde Kutsovendi’ye küçük bir grup devriye göndermek durumundaydılar… Grup, Türk askerlerinin konumunun ne olduğuna bakacaktı…
SORU: Kutsovendi’de Kıbrıslırum askerlerine ait bir kamp var mıydı?
LAKİS KESTAS: Vardı evet… Ayios Hrisostomos’taydı bu kamp, 32nci birliğin kampıydı orası, Kıbrıs ordusunun özel kuvvetlerinin kampı yani… Ancak kamp boştu… Belki yalnızca birkaç asker kalmıştı orada.
SORU: Bir tür komando kampı mıydı bu?
LAKİS KESTAS: Evet, komando kampı… Kutsovendi köyünde ise zaten bazı seferi askerler vardı ancak oraya küçük bir birlik göndermek istemişlerdi – önce onlar gidecekti, sonra da bütün birlik onları izleyecekti…
SORU: Yani öncü olarak gönderilmişlerdi oraya… Bölgeyi araştırmak için…
LAKİS KESTAS: Evet, araştırma yapmak üzere gönderilmişlerdi, “düşman”ın konumunu anlamaya çalışmak üzere… O sıralarda Birleşmiş Milletler de helikopterlerle bölgede uçtuğu için, hiçbir taraf da kendilerinin ateş-kes’i ihlal ettikleri şeklinde bir izlenim yaratmak da istemiyordu… Onları hattı çizmeye göndermişlerdi… Ayrıca Cenevre’de de müzakereler devam etmekteydi… Bir yandan ateş-kes hattı çizilirken, öbür yandan Kıbrıs, Türkiye’yi ateş-kes’i ihlal etmekle suçluyordu. İşte bu nedenle “kayıp” yeğenimin de içinde bulunduğu grubu Kutsovendi’ye göndermişlerdi…
Anlatılanlara göre, o gün sabah saat 10.30 civarında Kutsovendi tepesine varmışlardı. Oturup savunma pozisyonları aldılar. Sonra da grup lideri olan teğmen, Ayios Hrisostomos’taki kampa, oradaki birlikle temas kurmaya gitmişti çünkü telsizde sorun vardı. Ayrıca biraz da patlayıcı bulmak istiyordu çünkü oradaki bir köprücüğe tuzak kurmak istiyorlardı…
Teğmen kampa doğru giderken, Digomo’dan üç otobüsün geldiğini gördüler… Diğer Kıbrıslırum askerlerin anlattığına göre, yeğenimde dürbün vardı ve baktığında bu üç otobüsün geldiğini görmüştü – oradaki teğmene bu durumu bildirmiş… “Üç otobüs geliyor” demiş… O esnada daha üst düzey bir subay gelmiş oraya ve aralarında tartışma olmuş, acaba bu otobüstekiler Kıbrıslırumlar olabilir mi, acaba Digomo’da sıkışıp kalmış olanlar olabilir mi bunlar diye… 361nci birlikten Kıbrıslırum askerler ise üstlerine “Bu imkansızdır çünkü biz Digomo’dan üç gün önce ayrıldık” demişler. “Digomo’da Kıbrıslırum kalmadı, orayı Türkler ele geçirdi” demişler.
Böylece iki asker göndermişler yola, otobüsleri durdursunlar ve otobüstekiler kimdir baksınlar diye… Ve otobüstekiler Türk komandolarmış… O iki Kıbrıslırum askeri öldürmüşler. Sonra da yeğenimin de bulunduğu tepedekilerle bir çatışma başlamış. Tepedekilerin bazıları ölmüş bu çatışmada, bazı Türk komandolar ölmüş… Onların subayı Orhan imiş… O da yaralanmış.
Kutsovendi'yi gösteren harita... Kaynak, Yiola Çirponuri'nin sosyal medya sayfasından...
SORU: Orhan dediğiniz subayın soyadı neydi?
LAKİS KESTAS: Orhan Ceylan… Türk komandolarının lideriydi… Çatışma bir saat kadar devam etmiş – bazıları iki saat sürdü, bazıları 45 dakika sürdü diye anlatıyor. O nedenle tam süreyi söylemek zor. Bu çatışmalarda bazı Kıbrıslırumlar öldürülmüş, bazıları hala “kayıp”tır…
SORU: Bu gruptan kalıntıları bulunan oldu mu hiç?
LAKİS KESTAS: Tek bir kişinin kalıntıları bulundu.
SORU: Köprünün altında mı bulundu?
LAKİS KESTAS: Evet… Adı Andonis idi…
SORU: Çünkü oradaki kazılara gittiydim ben, kazıyı yürüten arkeolog ve antropolog ve şirocu arkadaşlarla röportaj da yaptıydım kazı esnasında…
LAKİS KESTAS: Bir “kayıp” şahıstan geride kalanları orada buldular.
SORU: Sanırım 2008 civarıydı ben oraya röportaja gittiğimde – zaten bir “kayıp”tan geride kalanları buldulardı ve genişleme yapmaktaydılar bölgede, başka “kayıp” kalıntısı var mı diye…
LAKİS KESTAS: Bildiğim kadarıyla başka birisini bulamadılar… O bölge çok değişti… Bir maden ocağı var oralarda… Ve şahitlerin ifadelerine göre, yeğenimi askerlerle birlikte yürüyüp giderken gördüler, savaş esiri olarak götürülüyordu. Bize bir aracı vasıtasıyla konuşan, o gün orada olan birisi, “Onu bizzat ben Boğaz’a götürdüm, oraya gittiğimde çok sayıda subay vardı Boğaz’da – ben de onu, Boğaz’ın sorumlusunun yardımcı subayına teslim ettim” diye anlattı. Ve bu da bildiğimiz son şey, onun hakkında…
Köyümüzden birisinden başka bilgiler de elde ettik – 24’ündeki çatışmadan birkaç gün sonra, birisi onu alıp otobüslerin olduğu yere götürmüş, kendisine üç tane mezar göstermiş. “Bu mezarlardan birisi, Panikos’un mezarıdır” demiş.
SORU: Bu üç mezar nerededir?
LAKİS KESTAS: Anlattığına göre, otobüslerin durdurulmuş olduğu yerin yanındaymış. Ancak pek çok kereler onu bu yeri göstermesi için ikna etmeye çalışmamıza rağmen, oraya gitmeyi reddediyor. Sanırım korkuyor… Ne kadar güvenilirdir bu bilgi, bilemem…
SORU: Nereden korkuyor ki?
LAKİS KESTAS: Bilmem… Pek çok kereler rica ettik kendisinden gelip göstersin diye, kabul etmedi.
SORU: Şimdilerde Kayıplar Komitesi yüksek teknoloji kullanıyor, belki bir harita üzerinde gösterebilir size…
LAKİS KESTAS: Ben onun hikayesini araştırdım, bu bilginin ne kadar güvenilir olduğunu anlamak için… Bu üç mezarda bulunduğunu söylediği iki kişinin adını söylediydi… Üçüncü şahsın adını hatırlamadığını söyledi. Söylediği isimlerden birisi, yeğenimin ismiydi, diğer isim ise “Gargas” denen birisinin adıydı…
Gargas, 32nci birlikte komando idi. Ama hayattadır bu adam… Yani emin değilim… Ancak oradan bir başka “kayıp” daha vardır ki onun adı da Garios’tur… Gargas/Garios, belki aklı karışmıştır… Çünkü Garios hala “kayıp”tır…
Orada üç kişi öldürülmüştü yani Kutsovendi’de – bunlar Garios idi, aynı yerde öldürülmüştü İpsos’la birlikte… Hrisantu diye birisi daha öldürülmüştü ancak onun daha ileriki bir tepede öldürüldüğü anlatılıyor. Yani bu ikisiyle birlikte öldürülmemişti o… Garios, İpsos ve Hrisantu’nun öldürülmüş olduğunu görmüştü insanlar – oradan tek “kayıp” olan yeğenim Panikos’tur. Diğer üçünü ölü vaziyette görmüşlerdi… Oysa yeğenim Panikos’u canlı olarak gördülerdi, esir alınırken… Onu Türk askerleri yürüyerek götürürken görmüşlerdi… Ve ayrıca elimizde orada bulunan üst düzey bir Türk subayının bir aracı vasıtasıyla bize ilettiği bilgi vardır: Bizzat kendisi onu almış ve Boğaz’daki büyük komutanın yardımcısına teslim etmiş diye… Elimizde bulunan son bilgi budur, tabii bu bilgi de güvenilirse…
Halil Sadrazam’ın kitabından bazı bölümleri bir arkadaşımız çevirdi ve gönderdi bize – Sadrazam’ın Kutsovendi çatışmasıyla ilgili yazdıkları, Orhan Ceylan’ın hatıralarında yazdıklarıyla örtüşüyor… Orhan Ceylan’ın ayrıca youtube’da bazı videoları vardır ki orada neler olduğunu aktarıyor. Ve bu videolarda da bir esir almış olduğunu söylüyor gayet net biçimde.
Panikos'un kızkardeşi Efi, yeğeni Lakis ve erkek kardeşi Andreas...
SORU: Kayıplar Komitesi size bu konuda ne söyledi?
ANDREAS HARALAMBUS: Zaman zaman temasa geçiyorlar ancak somut bir şey yok. Bir de Panikos’u Türkiye’de gördüklerine yönelik iddialar vardı ancak nihayetinde bunun doğruluğundan da emin olamayız.
SORU: Bazan insanlar “kayıp” yakınlarını rahatlatmak için de çeşitli hikayeler uydurur…
ANDREAS HARALAMBUS: Ve tabii para kazanmak için yapanlar da var bunu…
SORU: Ne yazık ki öyle…
LAKİS KESTAS: Onu Türkiye’de canlı olarak gördüğünü söyleyen bir şahıs vardı – gene durup araştırdım bu konuyu ben… Ve bunu, Kayıplar Komitesi’ni ziyaretimden önce yaptım. Ve bazı şeyler öğrenince, bunun yanlış bir bilgi olduğuna kanaat getirdim. Aynı şahıslar, başka “kayıp” yakınlarına da, “kayıp” sevdiklerini Türkiye’de canlı olarak gördüklerini söylemişlerdi oysa o “kayıplar”dan geride kalanlar da Aydemet’te (Kermiya) toplu mezarda bulundular… Tüm bunları Kayıplar Komitesi’nin bilgileriyle de karşılaştırdım, “kayıp” yeğenimin dosyasını okumaya da gittim… ve 2006’dan bu yana bize bunu söyleyen “şahidin”, “güvenilmez” olarak nitelendirildiğini öğrendim. Çünkü başka “kayıplar” için de benzer şeyler söylemiş ve sonra o “kayıplar” Kıbrıs’ta toplu mezarlarda bulunmuştu… Ve anlattıkları tutarlı da değildi. Başlangıçta yeğenimle hapishanede buluştuğunu, yeğenimin yaralı olduğunu söylüyordu… Beş yıl sonra kendini aradıklarında, “O seferi biriydi, İngiltere’den geldiydi, Türkçe ve İngilizce konuşabildiği için onu tercüman olarak kullanıyorduk” dediydi. O zaman kendi kendime şunu sordum: Eğer yeğenimi bir çevirmen olarak kullanıyorlarsaydı, o zaman neden başka hiç kimsecikler onu görmemişti ki? Eğer onu çevirmen olarak kullanıyor olsalardı, herkes yeğenimi tanıyor olacaktı hapishanede! Ve 361nci birlikten hiç kimse de görmemişti yeğenimi söylediği yerde…
Ve bu bilgileri veren bu şahsın, seferi olarak Kutsovendi’de konuşlandırılmış olduğunu öğrendim – yani herhalde biliyordu neler olup bittiğini orada… Yeğenimin öyküsünü biliyordu… Yaralanmış olduğunu biliyordu… Onun için bu kadar bilgi alabilmişti…
ANDREAS HARALAMBUS: Annemizi kaybetmeden önce son beş yıl konuşamıyordu… Oğlunuz “kayıp” olsun, düşünebilir misin ne büyük acıdır… Çok marazlıydı… O kadar maraz etmişti ki umudunu kaybetmişti…
LAKİS KESTAS: Ben Kayıplar Komitesi’nin yeğenim hakkındaki raporunu okuduktan sonra ve yeğenimin annesi ve babasının 1974’ten sonra çektiklerini düşündüm… Sürekli yeğenimi arıyorlardı… Ve onun hayatta olduğuna inanıyorlardı… Hep buna inandılar. Yeğenimin annesi en sonunda umudunu kaybetti ve böylece herşeyden vazgeçti… O kadar üzgündü ki, bu, umudunu yitirmesine yol açtı… Ve babası Nikos ise, son anına kadar oğlunun hayatta olduğuna inandı…
EFİ HARALAMBUS KUYALLİS: Türkiye’de evlenmiş olabileceğine de inanıyordu…
LAKİS KESTAS: Bir de şu kitap hikayesi var. Yunanistan’da Petros Kasimadis adlı bir Yunan, bir kitap yazdı – “13 Güvercin”dir kitabın adı ve bu kitapta, bazı Yunan ve Kıbrıslırum esirlerin, Türkiye’de yaşadığını yazıyordu… Ve bu esirlerin, askerin deneylerinde kullanıldığını ileri sürüyordu. Bu kitapta 25 isim verdi bu adam ve isimlerden biri de yeğenimin ismidir… Ancak verdiği isimlerden üçünün kalıntıları, Kornokipos’ta (Görneç – S.U.) bulundu… Hatırladığım isimlerden biri Lulludis… Sanırım birkaç yıl sonra bu kitaba bir “dur” dediler, ona artık bu kitabı yayımlayamayacağını söylediler vesaire… Çünkü verdiği bilgiler tamamen gerçek dışıydı… Onunla temasa geçmeye çalıştım çünkü ona söyleyecek çok lafım vardı… Ama hiç yanıt vermedi bana… Hiçbir zaman…
ANDREAS HARALAMBUS: Bazı insanların para kazanmaya dair tuhaf yöntemleri var, görüyorsunuz…