“Politik değil, bilimsel kararlar”
Coronavirüs servisinde görev yapan Enfeksiyon ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Emre Vudalı, YENİDÜZEN’e konuştu, kritik bir dönemden geçildiğini belirterek, politik değil bilimsel kararlar üretilmesinin önemine vurgu yaptı…
Corona servisinde görev yapan Enfeksiyon ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Emre Vudalı, kritik bir dönemden geçildiğini belirterek, politik değil bilimsel kararlar üretilmesinin önemine vurgu yaptı.
Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği ve Tıp-İş Yönetim Kurulu üyesi Dr. Vudalı, iki örgütün de Sağlık Bakanlığı’yla iletişime geçme çabalarına dikkat çekerek, hükümetin bilimsel eleştirileri politik eleştiri olarak algılayıp kendilerini ‘karşı taraf’ gibi görmeye başladığını söyledi.
Dr. Vudalı, “Bu dönem ‘siz, biz’ dönemi değil, bu dönem hep birlikte, bilim ışığında doğru kararlar üretme dönemidir. Bu dönemde politik değil, daha çok bilimsel kararlar üretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu olmazsa, yanlış kararlar verilebiliyor” diye konuştu.
Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’ndeki 7 kişiden 4’ünün Sağlık Bakanlığı’nda çalıştığına işaret eden Dr. Vudalı, “Bu ne demek? Üretilen kararlar bilimsel değil, siyasidir. Aslında orada da bir sıkıntı var...” dedi.
Vaka sayısının yüksek olduğunun altını çizen Dr. Vudalı, alınan kararların, tedbirlerin etkisinin 2-3 hafta sonra görüleceğini belirtti. Dr. Vudalı, sağlık çalışanları olarak yaptıklakları önerilerin bir kısmının uygulandığını kaydederek, “Yüksek risk grubundaki aktivitelerin kısıtlanması gerekiyor, aksi takdirde yerel bulaş hızla artacaktır” dedi.
Dr. Emre Vudalı, vakaları kontrol edilebilir düzeyde bırakmayı hedeflediklerini vurgulayarak, bulaşın kontrollü ve hastane kapasitesinin de yeterli olmasının önemine dikkati çekti. Dr. Vudalı, “Hasta sayısı hızla artıyor, bunun önünü kesemezsek gidişatı durduramayacağız, onun için önlemlerimizi almamız lazım” dedi.
Toplumsal ve bireysel önlemlerin hastalığın toplum içerisindeki yayılma hızıyla doğrudan ilişkili olduğunu söyleyen Dr. Vudalı, “Bireysel olarak aldığımız önlemleri gerektiği şekilde yerine getirmemiz durumunda yerel vakalar kontrol altına alabilir. Hastalığın toplum içerisinde görülme sayısı, sağlık sistemi kapasitesini aşacak olursa, toplumsal tedbirlerimizi yeniden artırmamız gerekecektir” diye konuştu.
“Bulaşıcı Hastalıklar Yasası uygulanmıyor”
Soru: 10 Mart-20 Nisan arasında 108 vaka çıktı ve o süreç 4 ölümle tamamlandı. 20 Nisan-30 Haziran arasında hiç vaka çıkmadı ve 1 Temmuz’da açıldık. Bu süreçte gerekenler ne kadar yapıldı?
Dr. Vudalı: Bu hastalık Aralık 2019 dünyada yeni görülen bir virüs olarak tanımlandı. Ocak 2020 sonunda DSÖ bu hastalığın dünyaya yayılacak önemli bir hastalık olduğunu ifade etti ve sonra pandemi alarmı verildi. Mart ayında ilk vakamızı gördük ve kapandık çünkü hazırlığımızı yapmamıştık. Sağlık örgütleri olarak “sağlık sistemimiz hazır değil, bununla başa çıkamayız, büyük kayıplar olacak, kapanmalıyız” dedik. Aslında çalışmalara Ocak’ta başlamak gerekiyordu ama maalesef siyasilerimiz virüs Mart ayında ülkemize geldikten sonra işin ciddiyetini anladı. Ocak’tan Mart’a kadar hazırlığımızı yapsaydık, belki de kapanmamıza gerek olmayabilirdi.
Hastalık bizde Mart ayında görüldü, Tabipler Birliği yürütmeyle ilgili dava açtı ve ancak Temmuz başında Bakanlar Kurulu hastalığın bir bulaşıcı hastalık olduğunu kabul etti ve yetkiyi Sağlık Bakanlığı’na verdi ve Bulaşıcı Hastalıklar Yasası’nı aktive etti. Aslında süreç ne kadar çarpık, hastalığın çıkmasından 4 ay sonra bulaşıcı hastalık olarak ilan ediliyor. Bulaşıcı Hastalıklar Yasası 2018 yılında bu gibi durumlar için yapılmıştı ama uygulanmıyor.
“Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi öneri değil, karar çıkarır”
Soru: Bu süreçte Bulaşıcı Hastalıklar Yasası altındaki Bulaşıcı Hastalıklar Üst Kurulu’nun kararlarının uygulanmadığını, Bakanlar Kurulu’nun kararlar aldığını gördük...
Dr. Vudalı: Öncelikle şunu vurgulamak isterim ki Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi öneri değil, karar çıkarır, bunlar uygulanmak üzere Bakanlar Kurulu’na iletilir. Bakanlar Kurulu’nun yeniden karar üretme gibi bir durumu yoktur, Bakanlar Kurulu bu konuda sadece uygulayıcıdır. Bu arada Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi altında Sürveyans Komitesi, Laboratuvar Komitesi ve Enfeksiyon Kontrol Komitesi adında üç komite olması ve onların da aktif olarak toplanması, gündem üretmesi, veri üretmesi ve üst komiteye sunması, Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nin de ona göre karar üretmesi gerekir. Bu komiteler de çalıştırılmıyor. Bu yasa etkin, bilimsel ve hızlı sonuç üretebilmek adına geçirildi ama çalıştırılmıyor.
“Bilimsel eleştirilerimizi politik eleştiri olarak algıladılar”
Soru: Hükümetin sağlık örgütlerinin görüşlerini de dikkate almadığını gördük. Sizce bunun nedeni nedir?
Dr. Vudalı: Ben hem Tabipler Birliği, hem de Tıp-İş yönetim kurulundayım. İki tarafın da Sağlık Bakanlığı’yla iletişime geçme çabalarını çok iyi biliyorum. Aslında çok kritik bir dönemden geçiyoruz, bu dönemde politik değil bilimsel kararlar üretmemiz gerekiyor.
Tabipler Birliği ve Tıp-İş, hükümete hazırlık yapmaları için her zaman bilim ışığında önerilerde bulundu. Hangi sebepten olduğunu bilmiyorum ama bilimsel eleştirilerimizi daha çok politik eleştiri olarak algılayıp, bizi “karşı taraf” gibi görmeye başladılar. Bizim bir hedefimiz var, bu hastalığı hep birlikte, en doğru şekilde, en az kayıpla yenmek. Bunu bilim ışığında yapmamız gerekir. Yasaya göre, Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nde Tabipler Birliği’nin temsilcisinin de olması lazım ama sadece bir defa toplantıya çağrıldık. Neden? Çünkü istenmiyoruz. Sebebini bilmiyorum ama bu dönem “siz, biz” dönemi değil, bu dönem hep birlikte, bilim ışığında doğru kararlar üretme dönemidir. Bu dönemde politik değil, daha çok bilimsel kararlar üretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu olmazsa, yanlış kararlar verilebiliyor. Zaman zaman kararların toplum baskısı, sosyal medya üzerinden ortaya konan baskı ve politik sebeplerden dolayı alındığı görülüyor. Bu konuda doğru tutumu sergilemezsek hatalı kararlar alınabilir. Siz de bazı kararların ne kadar yanlış olduğunu ve bir kararın bir gün içinde ne kadar değiştirildiğini görüyorsunuz. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nde 7 kişi var, 4’ü Sağlık Bakanlığı’nda çalışıyor, 3’ü ise sağlık çalışanı... Bu ne demek? Üretilen kararlar bilimsel değil, siyasidir. Aslında orada da bir sıkıntı var...
“Hasta sayısı hızla artıyor, önünü kesemezsek gidişatı durduramayacağız”
Soru: 1 Temmuz açıldıktan sonra vakaların çıkması sürpriz değildi, bekleniyordu ama Eylül’de vaka sayıları patladı. Eylül’ün ilk 10 gününde 163 vaka çıktı. Vaka sayısındaki artıştan çok yerel bulaşın artmış olması ürküttü. Çocuk vakalar da çıkmaya başladı, onlarda hastalık ağır seyretmese de hastalığı yayma riskleri fazla. Son dönemde virüsün her yerde ve herkeste olabileceğini gördük. Neler oluyor?
Dr. Vudalı: Öncelikle şunu ortaya koymak lazım, bizim hedefimiz steril kalmak değildi ve olamazdı zaten. Bu bir pandemidir ve hastalık dünyada hızla yayılmaya devam ediyor. Vaka sayımız sıfır olsun gibi bir idealimiz yok. Bilim bize “toplumda %60-70 bağışıklık kazanıldığı zaman bu hastalık durma noktasına gelecektir” diyor. Toplum bağışıklığını artırmanın iki yolu var, ya normal yoldan hasta olarak ya da aşı ile bağışıklık kazanacaksınız. Aşı maalesef henüz yok, olup olmayacağı da bilinmiyor. Virüs mutasyon geçirecek mi, aşıdan kaçabilecek mi? Henüz bilmiyoruz.
Bizim hedefimiz nedir? Vakaları kontrol edilebilir bir düzeyde bırakmak... Bir ay önce günde 5-10 hasta çıkarken, şimdi 20-30 vaka çıkıyor. Bu sayı giderek 50-60, belki de 100’lere kadar çıkacak. Eğer öyle olursa, 100 vakanın belli bir kısmının hastaneye yatması gerekecek, bazıları ağır vakalar olacak. Ağır vakalara tedavi götüremezsek o zaman sıkıntı çıkar. O yüzden bulaşın kontrollü ve hastane kapasitemizin de yeterli olması gerekiyor. Örneğin 150 hasta, 100 yatak varsa o zaman 50 kişi tedavi hizmeti alamayacak ve istenilmeyen kayıplar olacak. Biz “hasta sayısı hızla artıyor, bunun önünü kesemezsek gidişatı durduramayacağız, onun için önlemlerimizi almamız lazım” diyoruz.
Soru: Nedir bu önlemler?
Dr. Vudalı: Amerika Enfeksiyon Hastalıkları Derneği (IDSA), günlük hayattaki aktivitelerimizi COVID-19 açısından barındırdıkları risklere göre sınıflandırdı. Bu aktiviteler, özellikle yüz maskelerinin takılacağı, 2 metrelik fiziksel mesafenin korunacağı ve ek hastalığı olan kişilerin daha tedbirli olacağı düşünülerek düşük, orta ve yüksek risklere göre ayrıldı. Örneğin yüksek risk grubunda casinolar, spor salonları, restoranların iç mekanlarında yemek yemek var. Orta risk grubunda restoranların dış mekanlarında yemek yemek var. Süpermarkete gitmek düşük risk grubunda... Bu dönemde yerel hasta sayımız arttığı için yerel vakaların yükselişinin düşüşe geçtiğini görene kadar yüksek riskli aktiviteleri bir süre için durdurmamız lazım.
Yerel bulaşları nasıl kontrol altına alabiliriz?
Soru: Yerel bulaşları nasıl kontrol altına alabiliriz?
Dr. Vudalı: Öncelikle tanı koymak lazım. Tanı konmayan kişi hasta olduğunu bilmediği için bulaştırmaya devam edecektir. Yerel vaka artışında kontrolü kaybetmenin arifesindeyiz. Bu nedenle önümüzdeki haftalar, hatta günlerde atacağımız adımlar çok önemlidir. Tüm şehirlere 7/24 hizmet verecek ateş ve öksürük poliklinikleri kurulmalıdır. Ateşi olan, baş ağrısı, kas ağrısı, eklem ağrısı, tat ve koku almada bozukluğu, nefes darlığı şikayeti olan her hasta o merkeze gidecek, PCR alınacak, sonuç çıkana kadar izole olacak ve sonuç pozitifse karantinaya alınacak, tedavisi uygulanacak. Önce tanı...
Sonra yüksek riskli aktivitelerin geçici süre durdurulması ve üçüncüsü de bireysel önlemlere dikkat etmek. Virüsün bulaşma riskinizi artırabilecek veya azaltabilecek çeşitli faktörler var. Bunlar; maske takma, el yıkama sıklığı, diğer insanlara yakınlık ve temas süresi, bir iç mekanın büyüklüğü ve iç mekan havalandırmasının kalitesi ile ilişkilidir. Bunları tekrar tekrar anlatmak ve uymayanlara cezai işlemlerin yapılması gerekiyor. Toplumsal önlemler ve bireysel olarak aldığımız önlemler hastalığın toplum içerisindeki yayılma hızıyla direkt olarak ilişkilidir. Bireysel olarak aldığımız önlemleri gerektiği şekilde yerine getirmemiz durumunda yerel vakalar kontrol altına alabilir. Hastalığın toplum içerisinde görülme sayısı, sağlık sistemi kapasitesini aşacak olursa, toplumsal tedbirlerimizi yeniden artırmamız gerekecektir.
Sağlık sisteminin hazırlanması da önemli bir konudur ve zaten bunu Ocak ayından beri yapmamız gerekiyordu.
Enfeksiyon ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Emre Vudalı, toplumsal ve bireysel önlemlerin hastalığın toplum içerisindeki yayılma hızıyla doğrudan ilişkili olduğunu söyledi
“Önlemleri almazsak hasta sayısı çok hızlı artacak”
Enfeksiyon ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Emre Vudalı, toplumsal ve bireysel önlemlerin hastalığın toplum içerisindeki yayılma hızıyla doğrudan ilişkili olduğunu söyleyerek, “Vaka sayısı hızlı şekilde artıyor, eğer az önce söylediğim önlemleri almazsak hasta sayısı çok hızlı artacak” diye konuştu.
Hastanenin, karantina otelleri ve merkezlerinin dolduğunu kaydeden Dr. Vuralı, şunları söyledi:
“Bir günde 28 hasta yatırdık, yeni yapılan pandemi merkezi 100 yataklı yani 4 günde dolacak. 4 günde dolacaksa çok da bir anlamı yok. Hangi hastaları yatıracağımızı baştan değerlendirmemiz gerekiyor. Eve göndereceklerimizi doğru değerlendirip, takibini yapmalı, denetlemeli ve kurallara uymayanlara cezai işlem uygulamalıyız.”
“Dört duvar hasta bakmaz, oraya personel gerekir”
Soru: Hastalar, temaslılar, yurtdışından gelenler derken pandemi için ayrılan bölümler doldu, anlaşmalı oteller doldu. Pandemi hastanesi henüz bitmedi, Barış, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi yanında yeni bir servis açıldı. TC uyruklu bazı hastaları Türkiye’ye gönderdik, Sağlık Bakanı gerekirse diğer hastaların da gönderilebileceğini söyledi. Belli ki birşeyler ters gidiyor...
Dr. Vudalı: Hastanenin altyapısına baktığımızda, hastanenin yatak kapasitesini, yoğun bakım kapasitesini artırmanız lazım. Sadece ventilatör alarak kapasiteyi artırmış olmuyorsunuz. Bunları çalıştıracak personel de gerekir. Bir hastane kurduğunuzda, servisi açtığınızda dört duvar hasta bakmaz, oraya personel gerekir. Şu anda korona servislerinde çalışan 4 enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve 7 göğüs hastalıkları uzmanı toplam 11 doktoruz. Hastaları vardiya sistemiyle takip ediyoruz. Nöroloji, enfeksiyon, göğüs hastalıkları servisleri kapatıldı, oralarda hastalarımız var. Barış, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yeni bir servis açıldı, oraya da bizim bakacağımız söylendi, yani dördüncü servis de bize verildi. Bu servislerin birbirinden ayrı yerlerde olması da sıkıntılı bir durum tabi. Ayrıca 11 kişinin 10 hastaya vereceği hizmetin kalitesiyle, 100 hastaya vereceği hizmetin kalitesi aynı olamaz. Yapılması gereken organize olmak, ekipler oluşturup, belli sayıda hastayı belli ekiplere vermek olmalıydı.
Bu arada biz kendi hastalarımıza bakamıyoruz, hepatit, HIV, astım hastalarına, idrar yolu enfeksiyonu, üst solunum yolu enfeksiyonu olan hastalara bakamıyoruz çünkü COVİD-19’a yoğunlaştık. Bu hastalığın 2 yıl süreceğini düşünürsek, bu sürede bizim diğer hastalarımıza kim hizmet verecek? COVİD için pratisyenlerden ayrı bir ekip kurulabilirdi, biz her gün hastaları kontrol edip tedavileri düzenlerdik ve diğer hastalarımıza da bakabilirdik. Şu anda 11 doktor bütün COVİD-19 hastalarına bakmaya çalışıyoruz. Servis açıyorlar ama sağlık çalışanlarını organize edemiyorlar. Sağlık sistemini düzeltmek, organize etmek gerekiyor. Gelişmekte olan bir ülke olarak en büyük zaafiyetimiz organizasyonsuzluktur.
“Vaka sayısı hızla artıyor”
Vaka sayısı hızlı şekilde artıyor, eğer az önce söylediğim önlemleri almazsak hasta sayısı çok hızlı artacak. Dünyada 30 milyona yakın tanı almış hasta var, muhtemelen gerçek sayı çok daha fazladır. Avrupa’da, Amerika’da her hasta yatırılmıyor, eve gönderiliyor ama takipleri yapılıyor ve kurallara uymayanlara ceza veriliyor. Bunun düzenlemesinin yapılması ve denetlenmesi önemli. Toplumda %60 bağışıklık hedefliyorsak, 300 bin kişi olduğumuzu varsayarsak, ki daha fazlayız, 200 bin kişiyi hastaneye yatıramayız, gerek de yok. Risk grubundaki kişileri veya ağır akciğer hastalığı geçirenleri hastaneye yatırmamız gerekiyor. Diğerlerini de eve gönderip, takiplerini yapmalı ve durumu ağırlaşanları hastaneye yatırmalıyız.
Hastanede yer kalmadı, karantina otelleri ve merkezleri de doldu. Bu konuyu değerlendirmemiz lazım. Bir günde 28 hasta yatırdık, yeni yapılan pandemi merkezi 100 yataklı yani 4 günde dolacak. 4 günde dolacaksa çok da bir anlamı yok. Hangi hastaları yatıracağımızı baştan değerlendirmemiz gerekiyor. Eve göndereceklerimizi doğru değerlendirip, takibini yapmalı, denetlemeli ve kurallara uymayanlara cezai işlem uygulamalıyız.
“Karantina merkezlerine bakamıyoruz”
Soru: Sosyal medyada karantinada olan ve kimsenin sağlığını takip etmediğini yazanlar var. Şu anda karantina otellerinde veya merkezlerinde kalan asemptomatik vakalar ne kadar takip ediliyor?
Dr. Vudalı: Şu anda hasta sayısı çok fazla, o merkezlere bakamıyoruz. İlk başta çok iyi bir uygulama vardı. Bu kişilerin sağlık durumu kontrol ediliyordu. Gerektiğinde psikolojik destek veriliyordu. Yoga, dans, jimnastik yaptırılıyordu. Şu anda hangi doktor nereden sorumlu, hangi doktor hangi hemşireye direktif veriyor belli değil.
“Birçok sağlık çalışanına düzenli olarak PCR yapılmıyor”
Soru: Sağlık çalışanları arasında da vaka çıktı. Sağlık çalışanları olarak neler yaşıyorsunuz? PCR testleriniz düzenli olarak yapılıyor mu?
Dr. Vudalı: Hepimiz için çok stresli bir ortam. Mart ayından beri bu konuda çalışıyoruz, dönem dönem dinlendirilmemiz gerekirdi. Dinlendirilmediğimiz için yıpranıyoruz, yoruluyoruz. Maalesef Kıbrıs’ta kimse bunları tartışmadı. İnsanız sonuçta ve büyük bir stres altındayız. Bununla nasıl baş ettiğimiz sorulmadı?
PCR konusuna gelince, birçok sağlık çalışanına düzenli olarak PCR yapılmıyor, oysa iki haftada bir yapılması gerekir. Biz, en öndeki 11 kişi, iki haftada bir kendimiz gidip PCR yaptırıyoruz. Bunun kişisel duyarlılık değil, politika olarak uygulanması gerekir. Diğer arkadaşlarımız da risk altında, onlar daha da büyük risk altında aslında. İki önlem alınması gerekiyorsa, biz karantina servisine zaten 7 önlem alarak giriyoruz. Korkumuz karantina dışında gördüğümüz hastalar veya toplum içindeki temaslar aslında. Vakalar beklemediğimiz yerlerden çıkıyor. Kimin hasta olduğunu ve yaydığını bilmiyoruz, herkesin dikkatli olması gerekiyor.
Hasta tespit etme oranı %40
Soru: Son dönemde kullanılan PCR kitlerinin doğruluk oranının düşük olduğu da konuşuluyor. Bu toplumu ne kadar riske atar?
Dr. Vudalı: PCR testi iki aşamalıdır. Türkiye farklı kitler geliştirdi, ilk aşamayı atlayıp ikinci aşamaya geçen testler... Biz de şu anda onları kullanıyoruz. Normalde PCR’ı doğru şekilde yaptığınızda bile, hastayı tespit etme oranınız %65-70’tir. Tek aşamalı PCR testini kullandığınızda bu oran %40’lara kadar düşüyor. Bu da hasta kaçırıyorsunuz demektir ve bu kişiler yalancı negatiflik dolayısıyla toplumda dolaşıyor, bilmeden virüsü yayıyor. Bu konuda sıkıntılarımız var, ilk başta kullandığımız Alman kitler çok iyiydi. İlk aşamayı atlayarak yaptığımız testlerle şu anda günlük test kapasitemiz 4 bin-5 bin civarındadır, iki aşamalı testleri yaparsak günlük kapasitemiz 4 yüz-5 yüz olur.
“Testin kime, hangi şartlarda, ne zaman yapıldığı önemli”
Soru: Test kapasitemizin 4 bin-5 bin civarında olduğunu söylüyorsunuz ama 1500’ün altında test yapılıyor...
Dr. Vudalı: Test sayısından daha önemli olan şey testi kime, hangi şartlarda, ne zaman ve nasıl yaptığımızdır. Öncelikle kimlere test yaptığımızı tartışmamız gerekiyor. Her ateşi, öksürüğü, tat ve koku almada bozukluğu olan kişiye test yapıyor muyuz? Yüksek temaslı kişilere yedinci ve ondördüncü günde tekrar tekrar test yapılıyor mu? Sağlık çalışanlarına iki haftada bir test yapılıyor mu? Yurtdışından gelen kişilere yedinci ve ondördüncü günde test yapılıyor mu? Doğru kişilere ve doğru zamanda test yapmak önemlidir.
Soru: Kullanılan kitten dolayı vaka yakalama oranı %40, yer sıkıntısı var. Peki ilaç sıkıntısı var mı?
Dr. Vudalı: Şu ana kadar bir hastanın tedavisine başlamak istediğimizde ilaç bulamadığımız olmadı.
“Yaşlıları ve risk grubundaki kişileri koruyamadığımız zaman kayıplar da olacak”
Soru: “Yoğun bakım hastaları bekliyoruz” yönünde açıklamalar da var...
Dr. Vudalı: Bu bir istatistiktir aslında, eğer günde 100 vaka olursa, bunun bir kısmı asemptomatik olacak, bir kısmı hafif geçirecek, bir kısmı ağır geçirecek ve bir kısmının da yoğun bakım ihtiyacı olacak. Bu, yaşlıları ve risk grubundaki insanlarınızı ne kadar koruduğunuzla ve toplam vaka sayısıyla ilgilidir. Eğer vaka sayılarımız artmaya devam ederse ve risk grubundaki kişileri doğru şekilde korumazsak yoğun bakım ihtiyacı olacak hasta sayısı da artacaktır. Bizde hastalık görülme yaşı düşük olduğu için kayıplarımız başlamadı ama yaşlıları ve risk grubundaki kişileri koruyamadığımız zaman kayıplar da olacaktır. Çocuklar bu hastalığı çok hafif geçiriyor ancak bizde torun bakma kültürü yaygın olduğu için, çocuklar hastalığı risk grubuna taşımış oluyor. Buna da dikkat etmek gerekir.
“Yerel yayılmayı kontrol altına aldığımızda okulları konuşabiliriz”
Soru: Okullar hangi şartlarda açılabilir?
Dr. Vudalı: Yerel vakalarda yayılmayı kontrol altına aldığımızda okulların açılmasını konuşabiliriz. Kontrol altına almaktan kastettiğim, yerel vaka sayısında düşüştür. Okullarda, sınıflarda öğrenci yoğunluğu, havalandırılma önemli, çocuklara sürekli hatırlatma yapmak lazım. DSÖ bunun bir maraton olduğunu söylüyor, birkaç yıl sürebilir. 2-3 haftada bir durum değerlendirmesi yapılmalı, önlemler gözden geçirilmeli. Şu anda bazı tedbirleri aldık, bunları artırmamız da gerekebilir.
“Tedbirlerin etkisini 2-3 hafta sonra göreceğiz”
Soru: Şu anda alınan tedbirler yeterli değil mi?
Dr. Vudalı: Vaka sayımız hala yüksek, bunun ne kadar kontrol altına alındığına bakmak gerekiyor. Şu anda alınan kararların, tedbirlerin etkisini 2-3 hafta sonra göreceğiz. Bunu değerlendirmek için henüz erken çünkü bu hastalığın kuluçka süresi 2 ile 14 gündür. Sağlık çalışanları olarak yüksek risk grubundaki aktivitelerin kısıtlanmasını ve eğitimin askıya alınmasını talep ettik. Bunların bazıları yapıldı, bazıları yapılmadı. Yüksek risk grubundaki aktivitelerin kısıtlanması gerekiyor, aksi takdirde yerel bulaş hızla artacaktır. Maske, el yıkama, sosyal mesafe sürekli hatırlatılmalı.
Şunu unutmayalım, yeni dünya, COVID-19 olan bir dünya. Bu gerçekle nasıl yaşayacağımızı bilmemiz ve hayatımızı ona göre nasıl idame ettirebileceğimizi tartışmamız gerekiyor. Son dönemde ülkemizde artan bir risk söz konusudur ve bu sebeple kendimize ve çevremize dikkat etmeli, bireysel ve toplumsal tedbirlere uymalı ve toplumumuzu korumalıyız.
Dr. Vudalı, hasta sayısındaki hızlı artışa dikkat çekerek, bunun önünün kesilememesi durumunda gidişatın durdurulamayacağını söyledi