1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Popülist Milliyetçiler ve Liberal Demokrasilerin Geleceği
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Popülist Milliyetçiler ve Liberal Demokrasilerin Geleceği

A+A-

Brexit’in öncülerinden Nigel Farage Brexit’ten sonra Avrupa Parlamentosu’nu terk ederken yaptığı son konuşmada övünerek şöyle diyodu: “popülizm günümüzde çok popülerdir!.” Gerçekten de America First diyen Trump’ın ABD başkanı seçilmesi, Brexit’in hayata geçirilmesi, Viktor Orban, Matteo Salvini, Marine Le Pen, Avusturya’da Heinz Christian Strache ve Norbert Hofer, Almanya İçin Alternatif (AFD) gibi isim ve hareketlerin güçlenmesi, Sağ popülizmin yükselişine işaret ediyor.

Aşırı Sağın yükselişe geçtiği ülkeler arasında Yunanistan ve Kıbrıs da yer alıyor. Yunanistan’da “Altın Şafak” (Hrisi Avgi) ve Kıbırs’ta fiilen şubesi gibi çalışan ELAM geçtiğimiz yıllarda çıkış yakaladılar. Neo-faşist bir hareket olan ve şiddete başvurmaktan çekinmeyen Altın Şafak şu sıralar zor günler yaşıyor. 2015 yılından beri “organize suç örgütü” olmakla itham edilen partinin yargılandığı dava 7 Ekim’de karara bağlandı. Altın Şafak, suçlu bulunarak resmen suç örgütü ilan edildi. Parti önderlerinin çoğu hapis cezası aldı.

Aşırı Sağ örgütlerin tümünün şiddete yatkın olduğunu söylemek abartılı olur ama olmayanlar da genellikle radikal Sağın şiddet eğilimlerini eleştirmekten kaçınıyorlar. Örneğin ABD’de Trump, “Proud Boys” (Onurlu Çocuklar) olarak bilinen şiddet yanlısı ırkçı gruba laf söylemek istemiyor. Bu konuda kendisine yapılan eleştiriler karşısında, “ben onların kim olduğunu bilmiyorum” diyor. Başpiskopos Hrisostomos da ELAM konusunda benzer bir tavır içindedir. “Onlar iyi çocuklardır” diyor.

Şiddet eğilimi bir yana, popülist milliyetçilerin en büyük özelliği, uluslarını, milli kültür ve kimliğini her şeyin üstünde tuttuklarını söylemeleridir. Fakat onların anlayışında “ulus”, yurttaşların tümü anlamına gelmiyor. “Milli halk” anlamına geliyor. Nitekim ELAM’ın açılımı “Milli Halk Cephesi” olarak yazılır.

Erdoğan ve Bahçeli’nin söylemlerinde de gördüğümüz gibi, popülist Sağın sık sık dile getirdiği “biz halkız” sloganı bir yandan müesses nizamın yozlaşmış addedilen elitlerine karşı kullanılırken, diğer yandan da “milli ve yerli” dedikleri bir fantezi kimliğe gönderme yapılıyor ve bu kimliğin dışında kalanlar “yabancı” veya “yabancılaşmış” sayılıyor.

Popülist Sağın söyleminde, çoğulculuğa yer yoktur.

Globalleşmenin hızına bağlı olarak giderek daha fazla yaygınlık kazanan yurt ve kimlik tartışmalarına baktığımız zaman, popülist Sağın özcü bir yurt ile “biz duygusu” arayışı içinde olduğunu görürüz. Globalleşen dünyamızda yurt ve kimlik kaybı korkularını, sosyal hareketlilik sonucunda toplumların nüfus yapılarının çoğullaşıp değişmesini, şehirlerin kozmopolit merkezlere dönüşmesini ve orta sınıfların yurt ve konum kaybı endişesini fırsat olarak gören popülist  milliyetçiler kitleleri harekete geçirebiliyorlar. Örneğin Trump kendisini statüsü tehlikeye giren “beyaz adamın” temsilcisi olarak  konumlandırıyor, Erdoğan ise “yabancılaşmış monşerlerin” baskı altında tuttuğu “yerli ve milli” halkın sesi olduğunu ileri sürüyor.

 Popülist milliyetçiler yurtlarının kapılarını yabancılara kapatmak isterken, “dejenere” olduklarını ileri sürdükleri kendi yurttaşlarının insan haklarına saygı duymuyorlar. Empati duygusunu ve acıya karşı duyarlılığı sadece “kendinden” saydıklarıyla sınırlandırıyorlar. liberalizmin şahikası sayılan “açık toplum” fikrine açıkça karşı çıkıyorlar. Örneğin Viktor Orban kendisini “liberal tugaylara karşı savaşan bir aker” olarak tanımlıyor ve “liberal olmayan demokrasi” anlayışından söz ediyor. “Liberal olmayan demokrasi” hukuk devletini ayaklar altına almaktan başka bir şey değildir. Dolayısıyla demokrasi değildir.

Macaristan ve Polonya gibi bazı AB üyesi ülkelerde bile hukuk devleti kurallarına uyulmuyor. Bu yüzden, AB son günlerde hukuk devletini aşındıran üyelerine karşı ne gibi yaptırımlarda bulunacağını tartışıyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Avrupa Parlamentosu’nda bu doğrultuda bir karar alındı.

“Milli popülizmin” önümüzdeki yıllarda daha da güçlenip güçlenmeyeceği yaygın bir tartışma konusudur. Bu sorunun kolay bir yanıtı yoktur. Çünkü bu akım çok farklı kaynaklardan besleniyor. Örneğin neo-liberal politikların yarattığı eşitsizlikler, yurttaşların korkuları ve gelecek endişeleri popülist milliyetçilerin en büyük kozlarını oluşturuyor. Her şeyi piyasanın “düzenleyici işlevine” bırakan liberalizm, sonunda kendi elleriyle liberal demokrasiye karşı ciddi tehditlerin oluşmasına yol açıyor.

Uzun lafın kısası, daha adil ve eşitlikçi politikalara yönelmeden, aşırı Sağın yükselişini engellemek kolay olmayacaktır...

Bu yazı toplam 2084 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar