Porno toplumu ve aşk
Her çağ kendi toplumunu yaratır...
Veya tersten kurarsak cümleyi,
her toplum yaşadığımız dönemin özelliklerini yansıtır...
***
Ve bugün gittikçe narsistleşen bir toplumda yaşıyoruz.
Neredeyse tüm eylemler ve davranışlar seyirlik bir gösteriye dönüşüyor,
Odağında kendisini dünyanın merkezine yerleştiren bedenlerin olduğu sürekli bir kendi kendini ifşa hali...
Gittikçe narsistleşen bir toplumda aşka yer var mıdır?
***
Aşk, artık sosyal medya storylerinde paylaşılan bir tüketim nesnesine dönüştü.
Çünkü her şeyin şeffaf, ifşa edilir ve görünür olmasının kural olduğu bir çağda yaşıyoruz.
Bir anda veya ilişki süresince tüketilen neredeyse her şey aynı şekilde sosyal medya storylerinde de tüketime açılmakta, ifşa edilmekte....
Öyle ki çoğu zaman kişi, bir şeyi sırf zevk almak veya içselleştirmek için değil, paylaşıp daha çok like ve görünürlük edinmek için yapmakta.
***
Aşk da, yaşanan bir değer değil, paylaşılan bir sevinç veya üzüntü değil, like ve görünürlüklerle ifşa edilen bir meta haline geldi...
“Gözlerine baktığımda çarpan kalbinin titreşimlerini hissediyorum, bulut bulut özgürlükler görüyorum” demek artık yerini “Fotoğrafımız 300 like almış” cümlesine bıraktı.
Gittikçe narsistleşen bir toplumda aşkın yeri like butonları ile ölçülürken, bulut bulut özgürlükler çoktan bir tüketim nesnesine dönüştü.
***
Sadece narsistleşen değil, aynı zamanda teşhirci bir toplumda da yaşıyoruz...
Teşhir edilmeyen, sergilenmeyen, gösterilmeyen bir şey sanki hiç olamazmış gibi düşünmeye başlıyoruz...
Teşhir etmeyen, sergilemeyen, göstermeyen bir kişi de yaşamış sayılmıyor...
Öyle ki artık her şey sergilenme değeri ile ölçülmeye başlandı.
İçeriğinden bağımsız olarak politik duruşunuz, fikriniz, dinlediğiniz müzik, okuduğunuz kitap, sevdiğiniz insan, aşkınız ve kendiniz, sergiledikçe, teşhir ettikçe ve gösterdikçe varlık arz ediyor.
Tam da bundan dolayı kişi artık kendi kendisini reklam eden, bir tüketim nesnesine dönüştüren, aşkını ve bedenini dijital kodlar içerisinde milyonlarca veriye aktaran bir tüketim nesnesi haline geliyor.
Neredeyse herkes bir bireyden çok kendi kendisinin vitrinine dönüşüyor.
***
Her şey ifşa edilmiş, sergilenmeye açılmış, ortaya bırakılmış ve seyircilerin tüketimine sunulmuştur.
Birey, anlamını ifşa edilmişliğinde aramakta. Ve bu artık bir mecburiyet, bir kural gibi işlemekte... “Sergiliyorum, ifşa ediyorum o halde varım” mottosu, aynı zamanda sömürülmeye de bir davetiyedir.
Günümüzde kişi, kendi bedeni olmak üzere tüm varlığını sömürüye açmış bir durumdadır. Sistem artık kişiyi zorla sömürmüyor. Bir özgürlük yanılsaması yaratıp kişinin kendi kendisini sömürmesini sağlıyor. Dijital dünyanın sağladığı 'sınırsız özgürlük' içerisinde birey hem kendisini gönüllü olarak sömürüye ve denetime açan hem de aynı zamanda sömüren ve denetleyen haline dönüşüyor.
***
Bu topyekun teşhir çağında ortaya çıkan durum pornografinin tam kendisidir. Çünkü pornografi aslında açık saçık her şeyin ortada olması demektir. Bunu illa açık saçık bir insan bedeni olarak düşünmeyin. Ama bir beden olarak hayatın açık saçık ifşa edilmesi olarak düşünebilirsiniz. Ve her pornografide olduğu gibi tüketime tabii tutulmuş bir süreçtir bu. Aşk da bundan nasibini almıştır.
***
Sadece sergilenmişlikten anlam çıkaran, teşhir etmek için yaşayan, hiçbir giz ve saklı kalmışlık bırakmadan yaşanan yaşamlar pornografik yaşamlardır. Sosyal medya storylerinde akan tüm o görüntüler cümbüşü de aslında bir çeşit porno toplumunda yaşadığımızın kanıtı.
Bir yandan bıkıp usanmaksızın bedenlerini, aşklarını, tatillerini ve sabahtan akşama kadar ki yaşam faaliyetlerini açık bir şekilde ifşa edenler diğer yanda ifşaya katılanlar, yani dikizleyenler...
***
Bir toplumun porno toplumu olması, bu ifşa etme ve dikizleme faaliyetinin neredeyse gün 24 saat devam etmesinden kaynaklanmakta. Porno filminde ifşa edilen şey çıplaklık iken, porno toplumunda ifşa edilen şey hayatın ve 'yaşanan' zamanın sergilenmesi, doğrudan tüketime açılması ve bir kutsallaştırma merasimi gibi bireyin tam da merkezde olmasıdır. Böyle bir toplumda aşka yer var mıdır?
***
14 Şubat sevgililer günü tüm bu tüketim ilişkileri içerisinde artık neredeyse kapitalizm için bile sönük kalmakta. Çünkü tüketilen şey artık kişinin gönüllü olarak dahil olduğu dijital ağlar içerisindeki verileri... Ve an be an yaşanmakta. Bir aşkın sevinç ölçütlerinden birinin likelar ve commentler olduğu, performansın aynı zamanda sosyal medya storylerindeki görünürlükle ölçüldüğü bir çağda, aşkın ne olduğunu, mutluluğu çoğaltmayı ve hayatı paylaşmayı gittikçe hızlı bir şekilde unutmaktayız. Narsist bir toplum içerisinde aşk da boğulup soluksuz kılınmakta.
***
Yarın, sevgililer gününde tüketecek, çılgınlar gibi ifşa etmeye can atacak ve dükkanların vitrinlerindeki iç çamaşırlarından farksız bir şekilde sosyal medya vitrinlerinde 'aşk' sergilenecek... Sergilerken de bol bol filtrelerden geçirip emojilere bulanacak.
Filtrelenmiş aşklar aşk mıdır? Emoji mutluluklar, mutluluk mudur?
***
Toplumun bir porno toplumu haline dönüştüğü topyekun teşhir çağında, birbirimizden uzak, kendimize yabancı ama bir o kadar da dijital ağlara 'ilhak' edilmiş yaşamları ve aşkları tüketiyoruz... Sosyal medya kalabalıklarının gölgesinde titreyen yalnızlıklar biriktiriyoruz, aşkı bile veriler yığının içerisinde boğuyoruz. Halbuki aşk özgürlüktür, karşısındakinin gözlerinde bulut bulut özgürlükler görmek, ufuk çizgisine uzanmaktır. Özgürleştirmeyen aşk, aşk değildir.
________________________________________________________________________________
*Okuma önerisi: Şeffaflık Toplumu, Byung-Chul Han, Metis