1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Post-Hakikat Döneminde Siyaset Tarzı
Post-Hakikat Döneminde Siyaset Tarzı

Post-Hakikat Döneminde Siyaset Tarzı

Post-hakikat yeni popülerleşen bir sözcük olmasına karşın, içerdiği anlamlar aslında düşünce tarihi içerisinde çeşitli düşünürlerce de farklı biçimlerde kavramlaştırılmıştır.

A+A-

 

Bülent Evre
[email protected]

Yaşadığımız çağı nitelemek için özellikle akademik alanda bugüne kadar “geç modern”, “postmodern”, “sanayi-sonrası”, “yüksek modern” gibi birçok kavram üretilmiştir. Bugünlerde özellikle uluslararası yazılı medyada sıklıkla gönderme yapılan yeni bir sözcük var: Post-hakikat! İngilizce “post-truth” sözcüğü, hatalı olduğunu düşündüğüm bir çeviriyle Türkçe’de “post-gerçeklik” veya “gerçeklik sonrası” olarak karşılanmıştır. Hatalı olan tarafı, ontoloji ile epistemoloji ayrımının dikkate alınmamış olması ve esasen bilgiyle ilgili olan “hakikat” sözcüğünün, varlıkla ilgili olan “gerçeklik” sözcüğüyle karıştırılmış olmasıdır. Bu bir yana söz konusu sözcükle yaşadığımız dönem nasıl nitelenmektedir? Siyaset sözcüğünün önünde sıfat olarak kullanıldığında, nasıl bir siyaset tarzına gönderme yapılmaktadır?

Post-Hakikat Sözcüğünün Bazı Kullanımları

Post-hakikat sözcüğü, düz anlamına baktığımızda, Oxford Sözlüğü’nde “nesnel olguların kamuoyunun şekillenmesinde, duygular ve kişisel inançlardan daha az etkili olduğu durumlar” şeklinde tanımlanmaktadır. Başka bir ifadeyle, post-hakikat terimi, duyguların veya kişisel inançların kamuoyu üzerinde nesnel olgulardan daha çok etkili olduğu durumlara gönderme yapmaktadır.

Post-hakikat sözcüğü henüz akademik anlamda yeterince kavramlaştırılmamış ve üzerinde çalışılmamış olmakla birlikte, özellikle gazeteciler tarafından kamusal dolaşıma sokulmakta ve popüler hale getirilmektedir. Sözcüğün bilinen ilk kullanımı, The Nation dergisinin Şubat 1992 sayısında yazan Steve Tesich’e aittir. Söz konusu yazıda, Regan ve Bush dönemlerinden örnekler verilerek, liderlerin yalan söylediklerine, ama halkın da hakikati bilmeyi istemediğine gönderme yapılmaktadır.

Daha kapsamlı ama daha çok bir deneme türünde dikkat çeken diğer bir çalışma, Ralph Keyes tarafından 2004 yılında yayımlanan The Post-Truth Era başlıklı kitaptır. Bu çalışmada, post-hakikat sözcüğü yalan söylemek ve insanları kandırmak anlamında kullanılarak, özellikle çağdaş toplumun her seviyesinde post-hakikatin arttığı iddia edilmektedir. Diğer çalışmalardan farklı olarak, Keyes post-hakikatin toplumsal bağlamını da sorgulamakta ve hangi faktörlerin bunu beslediğine değinmektedir. Bu çerçevede cemaat toplumunun dağılması, Amerikan yaşam tarzı, yalan söyleme motivasyonu olarak baskı altında olan kişinin kendini korumaya çalışması, giderek etkileri artan terapist, siyasetçi ve avukatların yalanı tolere etmeleri, yüksek öğrenimdeki postmodern entelektüel eğilimin, toplumdaki öykü anlatma eğiliminin ve elektronik medyanın artması post-hakikati etkileyen faktörler olarak ele alınmaktadır.

Öte yandan söz konusu sözcüğün popülarite kazanması, özellikle Birleşik Krallık’taki AB referandumu ve ABD’deki Başkanlık Seçimleri döneminde ve sonrasında bazı dergi ve gazeteler sayesinde olmuştur. Örneğin, Kasım 2016 tarihli The Economist dergisi, “Post-truth politics: Art of the lie” (Hakikat-sonrası siyaset: Yalan Sanatı) başlıklı bir makale yayımladı. Bu makalede Donald Trump post-hakikat siyasetin elebaşı olarak değerlendirilip, gerçekte temeli olmayan iddialar yaptığı öne sürülmektedir. Bu bağlamda hakikat kavramının yanlışlanan birşey olmaktan çok ikincil önemde olduğu vurgulanmakta ve Trump gibi politikacıların amacının elitleri ikna etmek değil, esasen önyargıları güçlendirmek olduğu ve kampanya sırasında olgulardan çok duygulara başvurduğu ileri sürülmektedir.

Daha sonra bunu 8 Kasım 2016 tarihli The Independent gazetesinin şu manşeti izledi: “ABD seçimlerini kim kazanırsa kazansın, hakikat-sonrası bir dünyaya girdik-artık bunun geri dönüşü yok”. Matthew Norman tarafından kaleme alınan bu yazıda, post-hakikat teriminin nasıl kullanıldığına baktığımızda, hakikatin epey değersizleştiğinin ve bir zamanlar siyasal tartışmaların altın ölçüsü olan hakikatin beşpara etmez birşeye dönüştüğünün altı çizilmektedir. O kadar ki yalan söyleyenin yalanı bariz olmasına rağmen, yalan söylemekte bir beis görmemektedir.

Post-hakikat yeni popülerleşen bir sözcük olmasına karşın, içerdiği anlamlar aslında düşünce tarihi içerisinde çeşitli düşünürlerce de farklı biçimlerde kavramlaştırılmıştır. Örneğin, Platon yaklaşık 2400 yıl önce yalan söyleyen, insanları kandıran politikacıları, “demagog” olarak tanımlamış ve sofistlerin retorik sanatını, demagojiye yol açabileceği gerekçesiyle sert bir biçimde eleştirmiştir. Bu bakımdan yalan söyleyen politikacı tipi, çok kadim bir mesele olarak günümüze kadar gelmiştir. Nitekim siyasetin, toplumdaki yaygın inanışa göre kimi zaman “yalan söyleme sanatı” olarak  tanımlandığını hepimiz biliyoruz.

Post-hakikat sözcüğünün içerdiği objektif olgular yerine duygulara başvurma eğiliminin köklerini yine Antik dönemde bulmak mümkündür.  Aristoteles retorik sanatı üzerine yazdıklarında, politikacıların hedef kitleyi ikna etmek için kullandığı (ethos, pathos ve logos) ikna türlerinden “pathos” kavramını,  duygulara başvurarak hatip ile kitle arasında duygu birliği yaratarak kitleyi ikna etmek olarak tanımlıyordu.

Antik dönemle ilgili örnekleri daha da çoğaltabiliriz; fakat günümüze geldiğimizde de çağdaş düşünürlerce ortaya atılan bazı kavramların, post-hakikat sözcüğünün bazı özelliklerini kapsadığını görebiliriz. Aslında Post- öneki ile hakikat kavramı arasında kurulan gerilimli ilişki, postmodern kavramınca da içerilmektedir. Örneğin Lyotard postmodern olanı “büyük anlatılara yönelik güvensizlik” olarak tanımlarken, çağdaş toplumda artık bilginin temellerinin değiştiğini ve kriterinin artık hakikat olmadığını ilan etmiş oluyordu.

O bakımdan post-hakikat sözcüğü, popüler medya söyleminde dolaşıma girerken bunun düşünsel kökleri olduğunu ve arkeolojisinin/soykütüğünün yapılabileceğini belirtmekle yetiniyorum. Buradan hareketle, post-hakikat dönemde siyasetin hangi özellikler taşıdığına daha yakından bakalım!

Post-Hakikat Siyasetinin Belli Başlı Özellikleri

Post-hakikat sözcüğü, geniş anlamda, toplumsal hayatın her düzeyine gönderme yapmaktadır. Ancak post-hakikat siyaseti dendiğinde, belirli bir siyaset tarzına karşılık gelmektedir. Yukarıdaki kullanım şekillerini de dikkate aldığımızda, post-hakikat olarak adlandırılan dönemdeki siyasetin öne çıkan özelliklerine ilişkin şu çıkarımları yapmak mümkündür:

  1. Post-hakikat siyaset, bir ideoloji olmaktan çok bir siyaset tarzını nitelemektedir.

Ancak bu, post-hakikat dönemindeki siyasetin herhangi bir ideolojiyle ilgisi olmadığı anlamına gelmez. Tam tersine, birçok ideolojiyle eklemlenme yeteneğine sahip olup, ideolojiye de bir üslup ve bir tarz verebilmektedir. Örneğin, meydan okuyucu bir söyleme başvuran post-hakikat siyaseti, anti-ırkçı veya anti-cinsiyetçi ideolojileri yerinden ederek, kolaylıkla ırkçı veya cinsiyetçi ideolojilerle simbiyotik bir ilişki kurabilmektedir.

  1. Post-hakikat siyaset tarzı, dışlayıcı bir söyleme dayanmaktadır.

Buna göre toplumdaki dezavantajlı kesimler, bu politikanın öznesi değil, ancak nesnesi konumunda yer bulabilirler. Toplumun egemen sınıf ve katmanlarına dayanan post-hakikat siyaseti, bunun dışında kalanları, ya göz ardı etmekte ya da mevcut sorunların sorumlusu olarak “günah keçisi” konumuna getirmektedir. Örneğin, ekonomik sıkıntıların nedeni, sistemik veya yapısal analizlerle değil, daha çok ülkedeki göçmenlerle veya yabancılarla açıklanabilmektedir.

  1. Post-hakikat dönemdeki siyasal söylemin iki temel taşıyıcısı vardır: Elitler ile Halk.

Post-hakikat siyaseti, esasen elitler tarafından kamusal dolaşıma sokulmakla birlikte, ancak “halk” söylemi altında geniş kitlelerce karşılık bulduğu oranda geçerlilik kazanmaktadır. Aksi takdirde, kitle bacağı eksik kalan bir post-hakikat söylemi bariz bir yalana dönüşerek oyun dışı kalabilir. Oysa elit-halk denkliğinin sağlandığı post-hakikat söyleminde yalan, artık yalan olarak muamele görmemekte, daha çok kitlelerin duygularını pekiştiren bir motif olarak iş görmektedir. Diğer yandan elitlerin söylemi, genellikle elitist olmaktan çok popülist özellikler de sergilemektedir. Özellikle elitlerin diğer muhalif elitlere yönelik saldırgan tavırları ve halktan biri olduğu klişe retoriğine sıklıkla başvurmaları, post-hakikat siyasetinin popülizmle eklemlendiği momenti oluşturmaktadır.

  1. Siyasal söyleminin temeli rasyonel değil, daha çok duygudaşlığa dayanmaktadır.

Post-hakikat dönemindeki siyaset, varolanla veya olması gerekenle ilgili söylemlerinde, argümantasyondan çok duygulara ve önyargılara seslenir. Ne var ki bu duygular da çoğunlukla düşmanlık, ihtiras, hınç veya kaygı gibi yıkıcı bir içerikle işlevselleşmektedir. O bakımdan Örneğin, insanların belirli korkularını veya kaygılarını manipüle ederek, oy devşirmek post-hakikat siyasetinin alameti farikasıdır.

  1. Post-hakikat siyaset tarzı evrenselciliğe karşı milliyetçiliği öne çıkarmaktadır.

Bu tarz bir siyaset bugüne kadar “ortak insanlık değerleri” olarak yaygın kabul gören insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi kazanımların altını oyarak, milli kimliğe dayalı daha içe kapanmacı politikalara ağırlık vermektedir. Bu yönüyle, milliyetçi ideolojiyi de yeniden üretmektedir. “Evrensel” standartları önemsemeyen veya etik-politik öncülü haline getirmeyen post-hakikat siyaset anlayışı, kolaylıkla otoriteryanizme savrulabilmektedir.

Sonuç Yerine

Post-hakikat dönemi veya çağı adlandırması, iddialı bir niteleme olmakla birlikte, yaşadığımız dönemin bazı yönlerini ve bu dönemde öne çıkan siyaset tarzını daha iyi anlamak bakımından analitik bir kavram olmaya adaydır. Henüz akademik alanda yeterince geliştirilmemiş ve kuramlaştırılmamış olması, onu popüler medya söylemiyle sınırlı bir yüzeyselliğe hapsetmiş gibi görünmektedir. Ancak özellikle Batılı ülkeler ve seçim kampanyaları döneminde sıklıkla kullanılmaya başlayan post-hakikat sözcüğüyle bundan sonra daha sık karşılaşacağımıza benziyor. Sadece Batılı ülkelerin değil, küresel etkileşim ağında yer alan bütün siyasal aktörlerin/kitlelerin ve bu arada  ülkemizdeki siyaset tarzının anlaşılmasında ve yorumlanmasında, post-hakikat sözcüğü, bundan sonra izini sürmemizi gerektiren anahtar bir kavram haline gelebilir.

 

Bu haber toplam 11644 defa okunmuştur
Gaile 420. Sayısı

Gaile 420. Sayısı