“Problem varsa yüz yüze konuşun”
DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen’den, iki toplum liderine çağrı
Fayka Arseven Kişi
DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, iki toplum liderine basını kullanmak yerine, “problem varsa yüz yüze konuşun” çağrısında bulundu.
“Crans Montana’dan günümüze 16 ay geçti, 16 aydır çakılıp kalmış bir Kıbrıs meselesi var” diyen Prof. Dr. Ahmet Sözen, 2018’den artık umudun olmadığı 2019 için de umudun dışsal konjonktürden olabileceğine vurgu yaptı.
Kıbrıslı Rum Lider Nikos Anastasiadis’in ‘gevşek federasyon’ önerisi geçtiğimiz hafta Liderlerin karşılıklı açıklamalarına neden oldu.
DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen ile hem ‘gevşek federasyonu’, hem iki toplum liderinin açıklamalarını, hem de Doğu Akdeniz’deki doğal gaz aramalarının adaya etkisini, tehlikesini konuştuk.
“Crans Montana’dan günümüze 16 ay geçti, 16 aydır çakılıp kalmış bir Kıbrıs meselesi var. Bir taraftan da statüko dediğiniz şey statik değil, değişir. En önemlisi de işte Doğu Akdeniz’de potansiyeli yüksek bir çatışma ortamı var.”
- YENİDÜZEN: Liderlerin beyanatları geçtiğimiz hafta çok tartışıldı. Anastasiadies’in ‘gevşek federasyon’ önerisi, buna karşın Cumhurbaşkanı Akıncı’nın yanıtı…
- Ahmet SÖZEN: Konuyu net koyalım ki, speküle edilen beyanatlar üzerinden gitmeyelim. Çünkü ne kadar sağlıklı bir şekilde Rum tarafının haberleri bize yansıyor? O konuda çok ciddi soru işaretlerim var. Hem tercümesi, hem tercümenin üzerine eklenen yorumlar…
O nedenle eğer sizin bir probleminiz, bir sıkıntınız varsa doğrudan, dolaysız bir şekilde konuşmanız gerekir. Fakat maalesef uzun bir süredir, liderler yüz yüze, doğrudan konuşacaklarına, basın üzerinden bunu yapıyorlar ve bunun da çok sağlıklı olmadığını düşünüyorum.
“Anastasiadis’in murat ettiği kurucu devletlere, federe devletlere daha çok yetki bırakıp, merkezdeki yetkileri azaltmaksa, bu konuya Kıbrıs Türk tarafı hiç uzak durmadı.”
Gevşek federasyon dediğiniz zaman nedir bunun anlamı? Siyaset bilimci baktığı zaman kurulacak federasyonda devletin yetkilerinin ne kadarını merkezi hükümet, ne kadarını kanat, yani federe devletler tutacak, bununla alakalıdır. Aslında Gali Fikirler Dizisi’nden tutun da Annan Planı’na kadar baktığınız zaman yetkilerin 15-20 tanesini Merkezi Hükümete bırakıyor. Geriye kalanlar zaten ‘artık yetki’ dediğimiz, bunlar zaten hep kanatlardaydı. Bugüne kadar görüşülen ‘federasyon modeli’ aslında ‘gevşek’ diye nitelendirdiğimiz federasyondan çok uzak değil. Anastasiadis’in murat ettiği kurucu devletlere, federe devletlere daha çok yetki bırakıp, merkezdeki yetkileri azaltmaksa, bu konuya Kıbrıs Türk tarafı hiç uzak durmadı. Ama 2015’te başlayan Akıncı- Anastasiadis müzakerelerinin gidişine baktığınız zaman bu yönde Anastasiadis adım atmadı.
“Anastasiadis taktiksel olarak zamana oynuyor. Bu ölü geçen dönemin sorumluluğunu, bir şekilde kendisinin üzerindeki sorumluluğu son çıkışlarıyla hafifletmeye çalışıyor.”
Tam tersine var olan yakınlaşmalardan da öte Talat- Hristofyas dönemindeki yetkilerden daha fazlasını merkeze bırakma yönünde bir pozisyon izledi. Peki 2015’ten 2017’ye kadar bu pozisyonu izleyen bir kişi şimdi çıkıp, ‘yok ben bunu arzuluyorum’ şeklindeki beyanatı, en hafif tabiriyle kafa karışıklığı yaratmaktadır. Anastasiadis taktiksel olarak zamana oynuyor. Bu ölü geçen dönemin sorumluluğunu, bir şekilde kendisinin üzerindeki sorumluluğu son çıkışlarıyla hafifletmeye çalışıyor. Çünkü biliyorsunuz Crans Montana’dan günümüze 16 ay geçti, 16 aydır çakılıp kalmış bir Kıbrıs meselesi var, bir taraftan da statüko dediğiniz şey statik değil, değişir. En önemlisi de işte Doğu Akdeniz’de potansiyeli yüksek bir çatışma ortamı var. Bugün 10’ncu blokta kazıya başladı Exxon Mobil ama o bir şekilde dışarda tutuldu. Ama yarın öbür gün diğer bloklar, yani Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının da daha çok iddia ettiği kendi münhasır bölgesi içinde gördüğü bloklarda Exxon Mobil değil de diyelim ki İtalyan ENI şirketi girdiği zaman müdahale yapılırsa ne olacak? Bir taraftan da böyle bir ortam var. O yüzden de Anastasiadis bu ortamda hiçbir şey yapmıyor gibi görünmek istemiyor ve işte ‘bakın bir de bu vardır, alın bir müddet de bunu tartışalım’ diyor.
Bir de şöyle bir şey var; Anastasiadis Cumhurbaşkanlığı’na gelmeden önce verdiği bir beyanatta bile yani 5 yıl önce kendisinin gevşek federasyonu tercih ettiğini söylüyordu. Peki gerçekten gönlündeki bu iseydi 2015-2017’deki müzakere masasına bu neden yansımadı? Burada ciddi bir soru işareti var.
“Ucu açık müzakereler geride kaldı”
- YENİDÜZEN: Cumhurbaşkanı Akıncı da ‘gevşek federasyona’ basın açıklaması ile cevap verdi. Taraflar birbiriyle konuşamaz haldeyken masa yeniden nasıl kurulacak?
- Ahmet SÖZEN: Bu sağlıklı bir durum değil. İkincisi de BM Genel Sekreteri hem geçen yıl Crans Montana’da müzakerelerin çöküşünden sonra Eylül 2017’de Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda, hem de en son Ekim 2018’de Genel Sekreterin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda; müzakereler başlayacaksa, ne şekilde başlayacağının bütün göstergeleri vardır. Ne diyor özellikle son raporunda Genel Sekreter? ‘Ucu açık süreçler artık gerimizde kaldı. Önümüzde değil… Yani artık ucu açık bir müzakere süreci olmayacak.’
Diyor ki; ‘iki lider benim çerçevemi telaffuz ediyor. Bu çerçeveye isterseniz yeni fikirler katıp ve bugüne kadarki yakınlaşmaları da atmadan, onlar da saklı kalacak şekilde, ilk önce bugün neredesiniz ona karar verin ve nereye gitmek isteyeceğinize de karar verin. Bu da yetmez nereye gideceğinizi de, ne şekilde gideceğinize de karar verin, ona göre masaya gelin…’ Yani kısaca dediği şu; ‘Ben eğer Crans Montana türü uluslararası bir konferansı çağıracaksam, siz ona sadece imza atacak şekilde anlaşın ona göre…’
- YENİDÜZEN: Genel Sekreter topu tamamen liderlere bıraktı…
- Ahmet SÖZEN: Kesinlikle topu iki lidere atmıştır ve liderlerden beklediği sadece ‘gel bize yardımcı ol’ değil. ‘Siz neredesiniz, hangi konularda uzlaşmadınız, o uzlaşmadığınız konularda da ne şekilde uzlaşacağınız konusunda anlaşın ona göre gelin’ diyor. Bu kadar açık ve net… Yani bir yerde söylediği; ‘beklemeyin ben New York, İsviçre arasında tekrar “rammi” yapayım sırf sizi yakınlaştırayım diye. Böyle bir şey olmayacak. Eğer bir müzakere süreci başlayacaksa bunun amacı hızlıca bir stratejik bir anlaşmaya ulaşmaktır.’ Onun dışında başka bir şey söylemiyor.
“2020’de Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Bu da demektir ki; 2019’un sonbaharından itibaren seçim sezonuna gireceğiz. Böyle bir dönemde de ciddi ve anlamlı müzakere olmaz. Yani önümüzde 1 yıldan az bir dönem var. ‘Bu dönemde yapabilirsek yapacağız. Yapamazsak yapamayacağız’ havasına girdi Akıncı…”
- YENİDÜZEN: Siz Liderlerde, Genel Sekreter’in belirttiği yönde bir çaba görüyor musunuz?
- Ahmet SÖZEN: Anastasiadis’in son çıkışlarından sonra özellikle Rum tarafında bu motivasyonun yüksek olmadığını, zaman konusunda da aciliyeti olmadığını görüyorum. Akıncı’da bu motivasyonu son zamanlarda daha fazla görüyorum. Ama ona bakarsanız Sayın Akıncı da Crans Montana’da müzakereler çöktükten 10 ay sonra ‘Ben Guterres çerçevesini kabul ettim’ diyor. Ama sanıyorum son aylarda Akıncı şunu gördü; ‘2020’de Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Bu da demektir ki 2019’un sonbaharından itibaren seçim sezonuna gireceğiz. Böyle bir dönemde de müzakere anlamlı olmaz. Yani önümüzde 1 yıldan az bir dönem var. Bu dönemde yapabilirsek yapacağız. Yapamazsak yapamayacağız’ havasına girdi Akıncı… Anastasiadis’in oyalama taktiklerine karşı duyduğu bir bıkkınlığı ve güvensizliği olmasına rağmen sanıyorum son bir çaba içerisinde Akıncı ve aslında Akıncı’nın bastırmasıyla tekrardan bir görüşme oldu.
“En büyük umudum federal çözüme inanmış birisi olarak; Annan Planı dönemine benzer dışsal konjonktürden dolayı belki Kıbrıs meselesi hızlanabilir.”
En büyük umudum, federal çözüme inanmış birisi olarak; Annan Planı dönemine benzer dışsal konjonktürden dolayı belki Kıbrıs meselesi hızlanabilir. Dışsal etkiden kastım nedir? Doğu Akdeniz’deki doğal gaz arama çalışmaları ile alakalı… Çok enteresandır Türkiye Cumhurbaşkanı da bazen çok sert çıkışlar yapıyor, ‘hey haydutlar biz bu kaynakları size yedirmeyiz’ falan diyor ama KKTC’nin kuruluş münasebetiyle yaptığı açıklamasında diyor ki; ‘Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözüm Doğu Akdeniz’in geleceği için tüm bölgesel ülkeler için en hayırlı şey olacaktır.’ Bazı yaptığı açıklamalar iç tüketim içindir, yani ver mehteri ver gazı şeklindedir. Ama diğer taraftan da özellikle doğal gaz paylaşımı konusunda da Türkiye’ye de önemli bir pay, rol düşecekse Kıbrıs meselesinin çözülmesi konusuna da uzak değildir. Bu bir tetikleme olabilir mi? diye düşünüyorum.
- YENİDÜZEN: 2018 umutları tükendi, 2019 umutlarınız nedir?
- Ahmet SÖZEN: Lute tekrardan adaya gelecek ve o görev tanımı konusunda taraflarla tekrardan istişareler yapacak. Bakalım iki taraf da nerede oldukları konusunda hem fikir mi? Gitmek istedikleri hedef konusunda ve oraya nasıl gidecekleri konusunda hem fikirlerse o zaman müzakereleri başlatıp, hızlı bir stratejik anlaşmaya ulaşma konusunda bir zemin olduğuna Lute inanç getirirse, evet o zaman müzakereler başlayabilecek. Ama bu sadece iki toplumla alakalı bir şey değildir. İşin içine doğal gaz işi de girdiği için özellikle 3 garantör ülke ne tür pozisyon alacak, ABD, Rusya gibi önemli aktörler, hem tarafları hem garantörleri ne şekilde etkileyecek? Tüm bunlar önemli faktörlerdir. Yani Kıbrıs meselesini biz artık sadece Kıbrıs içinden bakarak anlayamayız, konuşamayız ve bu sağlıklı bir analiz de olmaz. O yüzden bölgesel bazda ne tür dinamikler var, hem de bölgesel dinamikler ne yöndedir, bunlar Kıbrıs’ı nasıl etkiliyor? Bunların ışığında bakmak gerekir. Dediğim gibi iç dinamiklerde çok fazla beni heyecanlandıran, umutlandıran sinyaller yok. Ama dışsal konjonktürde bir çözümü cesaretlendirecek gelişmeler olabilir. Mesela 10’ncu blokta bazı hesaplamalara göre 30 trilyon ayak küp bir gaz rezervi olabileceğinden bahsediliyor. Şimdi bakıyorsunuz Mısır’ın da Zohr doğal gaz yatağında bulduğu buna yakındı ve Mısır’ı kendi kendine enerjisi yeten bir ülke haline getirdi. Yani çok büyük bir kaynaktan bahsediliyor. Bu oyunu değiştirilebilir.
- YENİDÜZEN: Kıbrıs konusu çözülmeden Doğu Akdeniz’deki çalışmalar bir tehlike oluşturmuyor mu?
- Ahmet SÖZEN: Orta Doğu’ya baktığınız zaman Orta Doğu haritasına aslında doğal kaynakların çoğu işbirliği değil daha çok itilaf yaratan sebepler olmuştur. Ama burada hem iki lider hem de bölgedeki diğer önemli aktörler özellikle de garantörler bunu nasıl görecekler biraz onların alacakları pozisyona bağlı. Gerçekten burada söylenildiği kadar büyük bir kaynak bulunursa, bunun tüm bölgedeki milletlerin refah düzeyini yükseltmek için kullanılabilecek bir kaynak oluşacak. Dediğim gibi vizyoner liderler, siyasetçiler bunu böyle alırsa, bu yöne de gidebilir.
“Evet, insanlar çözüm konusunda umutlarını büyük oranda yitirmiştir ama bu çözüm istemiyorlar anlamına gelmiyor. Çözüm istekleri bakidir, değişmiyor orada duruyor.”
- YENİDÜZEN: Toplumlarda çözüme yönelik bir ışık var mı? Yoksa yıllardır süren ve çözülemeyen bir süreç sonrası bir bıkkınlık mı var?
- Ahmet SÖZEN: Güneydeki bazı arkadaşlarımla ‘Kıbrıs 2015’ diye bir projemiz vardı ve 2009’dan günümüze kadar adanın iki tarafında da kamuoyu araştırmaları yaptık. ‘Kıbrıs meselesinin kapsamlı bir çözümle, iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon olarak çözümü konusunda umudunuz var mı?’ diye sormuştuk. 2009’da da bugün de hemen hemen aynı yüzde 70 civarında insan ‘hayır umudum yoktu’ dedi. Soruyu değiştirip ‘peki ama umudunuz yok ama çözülmesini istiyor musunuz?’ diye sorduğumuz da yüzde 70 iki tarafta da insanlar Kıbrıs uyuşmazlığının çözülmesini istiyor. Bu da nedir? Evet insanlar çözüm konusunda umutlarını büyük oranda yitirmiştir ama bu çözüm istemiyorlar anlamına gelmiyor. Çözüm istekleri de bakidir, değişmiyor orada duruyor.
Benim doğduğum yıl başlamış toplumlararası görüşmeler. 1968’de Denktaş Klerides görüşmeleri… 50 yaşına geldik. 50 yıldır çözülmediği için insanların umutlu olmasını beklemek saflık olur. İnsanları suçlamamak lazım, haklıdırlar, ‘bu kadar yıl olmadığı için herhalde yine olmayacak’ diye umut taşımıyor. Ama baktığınız zaman ‘istiyor musunuz’ dediğinizde iki tarafta da büyük çoğunluk çözülmesini istiyor.
- YENİDÜZEN: Çözüm isteyen toplumlar iç siyasette ise alıştıkları statükonun devamını istiyor. İç siyasette biraz ‘ben merkezli’ miyiz?
- Ahmet SÖZEN: Kıbrıs Türk tarafı, Rum tarafından farklı olarak parlamenter sistemle yönetiliyor. Parlamenter sistem nedir? İç konularda yetki hükümettedir. Hangi siyasi parti veya partiler iktidara gelir, bütün iç konulardaki yetkiler onlardadır. Kıbrıs meselesinde hükümetlerin rolü çok büyük değil. Çünkü Kıbrıs meselesinde yıllardır alışılmış bir pratik var, o da nedir? Kıbrıs müzakerelerini Kıbrıs Türk toplumunun meşru seçilmiş lideri yürütür. O da kimdir? Cumhurbaşkanıdır. Baktığınız zaman insanlar Akıncı gibi federal çözüme uzun yıllardır inanmış, bağlılığı olan bir siyasetçiyi seçmiştir. Mehmet Ali Talat gibi yine federal çözüme inanmış bir siyasetçi de seçilmiştir. Eroğlu gibi federasyonu pek benimsemeyen, iki devletli modeli benimseyen kişileri de seçmiştir. O nedenle hükümet meselelerini Kıbrıs meselesinden biraz ayırmalıyız. Hükumet konusunda biraz daha insanlar ‘ben daha çok ne kazanacağım, günlük çıkarım ne olacak’ diye bakar. ‘Benim çocuğa iş verecek mi? Ya da bunlar Türkiye ile daha mı uyumlu çalışır?’ gibi düşünceler de var açıkçası.
“Hükümet daha iyisini yapabilir miydi? Yapabilirdi. Beklentimin altında kaldılar. Benim beklentim özellikle bu hükümetten birincisi çok ciddi bir kamu reformunun hayata geçmesiydi.”
‘Hükümetten beklentilerim var’
- YENİDÜZEN: Ocak ayında YENİDÜZEN’e verdiğiniz röportajda mevcut hükümetin kurulmasını öngörmüştünüz. Hükümet beklentilerinizi karşıladı mı?
- Ahmet SÖZEN: Çok tahmin yapan birisi değilim ama o tahminim tuttu. Şimdiki hükümetin şöyle bir şansızlığı oldu; hiç umulmayacak bir zamanda Türkiye’den kaynaklanan TL’nin değer kaybetmesiyle çok ciddi bir kriz yaşandı. Biz o krizi Türkiye’den farklı olarak daha güçlü bir şekilde hissettik. Bizim maaşlar TL ama birçok harcamamız da Sterlin, Euro’dur. Şimdi 4’lerden 7’lere fırladığı zaman döviz biz Türkiye’den iki kat daha fazla etkileniyoruz. Ama hükümet bu konu dışındaki konularda daha iyisini yapabilir miydi? Yapabilirdi. Beklentimin altında kaldılar. Benim beklentim özellikle bu hükümetten birincisi; çok ciddi bir kamu reformunun hayata geçmesiydi…
İkincisi; Kuzey Kıbrıs’ta çok daha adaletli bir vergi toplama sistemi oluşturulmalıydı. Çünkü siz ancak bu şekilde Türkiye’den daha az yardım alıp, Türkiye’ye bağımlılığı ve de dolayısıyla buraya olan müdahalesini azaltabilirsiniz. Yani ancak bu şekilde kendi ayaklarınız üzerinde durma ve karar almada daha bağımsız olma şansınız olur. Bugünkü hükumetteki arkadaşların bunun farkında olması lazım. Üç; kendi mesleğimle alakalı olarak, hükumetten en azından çok kısa süre içerisinde yüksek öğrenimle alakalı ciddi bir vizyon, plan, politika beklerdim. Ama o kadar ay geçti bunları görmedim. Evet, biliyorum siyaset ve bürokrasi böyle hemen he dediğiniz zaman karar alacak yapıda değil ama hükümette bulundukları zaman da kısa bir zaman değil. Umarım 2019’da cesurca, risk de alarak önemli konuları hayata geçirirler. Evet, zor kararlar da var ama iyi yönetim diye bir şeyi biz buraya tesis edeceksek, tüm bu reform adımlarının atılması lazımdır.
- YENİDÜZEN: Vatandaş bu adımlara ne kadar hazır?
- Ahmet SÖZEN: Vatandaş hazır olmayabilir ama liderlik denen bir şey var. Burada siyasi parti liderlerinden ve hükumet edenlerden bahsediyorum. Lider halkını bir noktadan daha öndeki noktaya taşıyabilendir. Halkın arkasından gelmez liderlik. Onun görevi, vizyonu koyup hedefleri planlarken, bir taraftan da halkını buna hazırlaması gerekir.
İç politikada da, örneğin kamu reformu konusunda, bir hedef, bir vizyon koyarsanız ve bunun planlamasını yaparsanız, o planlamanın içerisinde halkın hazırlığı da var. Bunu TV programlarıyla, ilçe köy ziyaretleriyle, sosyal medyayı da daha etkin kullanarak yapabilirsiniz. O atacağınız adımların ne kazandıracağını belki kısa zamanda değil ama uzun vadede ne kazandıracağını halkınıza anlatmanız gerekir ki onlar da hazır olsunlar ve siz de bu adımları daha rahat atabilesiniz.