Psikoloji’nin Kötüye Kullanımındaki Son İstismarcısı Aile Dizimi mi?
Psikoterapi, televizyonlarda gördüğümüz şekilde anlatıklarınız üzerine uzmanın kuracağı TEK bir cümle ile hayatınızı değiştiremez. Psikoterapi zaman içerisinde inişli çıkışlı giden bir yolculuktur.
Bengü Berkmen
[email protected]
Yapılan psikoloji temalı film ve diziler sonrasında gündeme gelen bir çok terim kısa sürede hayatımızın içine, aniden ortaya çıkan kişiler tarafından dahil ediliyor. Bizler de dizi/filmlerin gerçek hayattan uyarlama olsa bile bir kurgusu ve senaryosu olduğunu, dolayısıyla senaryodaki akışın anlaşılır olabilmesi için herşeyin tereyağından kıl çeker gibi akıcı ve kolay görünmesi gerektiğini unutuyoruz. Bundan dolayıdır ki her çıkan yapım limitleri biraz daha zorlayan yeni sözde meslek grupları oluşturuyor.
Bu sürecin Türkiye ve Kıbrıs’ta nasıl başladığına bakacak olursak, 20 yıl önce “Çocuklar Duymasın” adlı dizi ile psikoloğun işinin deri koltukta oturararak tavsiye veren ve kolay para kazanan kişi algısı ile hayatlarımıza dahil olduğu ve ardından psikoloji bölümlerine ilginin tavan yaptığını söylebiliriz. Belki de bu başlangıç sonrası her popüler meslek grubu gibi psikoloji de emek ve kazanç sömürücülerinden nasibini alıyor.
Sonrasında Quantum fiziğinin “f”sini bilmeyen ve insanların birbirlerine telefon, televizyon, ya da evlerinde otururken enerji göndererek iyileştirme çalışmalarına?! şahit olmuştuk. Hemen akabinde yaşam koçları hayatımıza girerek hadsizce ve bilinçsizce insanların hayatlarına ve kararlarına karışmaya başladılar. Ancak verdikleri zarar yetmemiş olacak ki bir anda meditasyon/yoga başlığı altında kişilere “bilinçaltı temizliği”, “hayatı kodlama”, “Spiritüel Arınma” gibi bilimde yeri olmayan sözde işlemler yapmaya başladılar ve psikoloji bilimini tekrar tekrar istismar etmeye, kolay yoldan fahiş paralar kazanmaya, hizmet alanların da zarar görmesine sebep oldular/oluyorlar. Geçen yıllarda bir pskiyatristin kitaplarından uyarlanan “Kırmızı Oda” gerçek anlamda işi biraz anlatmak istediyse de etik açıdan çok tartışmalı uygulamalar gösterdi ve meslektaşlar arasında büyük tepkilere yol açtı.
Son olarak da Netflix’te yayımlanan bir film sayesinde kucağımızda nur topu gibi “Aile Dizimi” terimi var. Tabi ki filmin ardından mantar gibi aile dizimi seansları lüks otellerde kalabalık gruplara uygulanmaya başlandı ve gazetelerimiz çok matrak birşeymiş gibi grup lideri görevindekilerin psikoloji ile uzaktan yakından ilişkisi olmadığını ya da yapılan eylemin içeriğini araştırmaya tenezzül bile etmeden bu aktiviteleri büyük övgülerle sayfalarında haber yaptılar.
Bert Herlinger kimdir?
Aile dizimini anlamak için önce kurucusunu tanımamız gerekiyor. Aile dizimi terapisinin kurucucusu Bert Herlinger adlı katolik bir misyonerdir. Afrika’da şaman inançları ile yaşayan bir kabiledeki spiritüel kökenli, ateş etrafında toplanarak, sorunlarının çözmek için yaptıkları törenlerde ataları ile bağlantı kurma çalışmaları üzerine psikanaliz eğitimi almış ve çalışma yaşamında hipnoterapiden Sinir Dili Programlaması’na (Neuro Linguistic Programming NLP) kadar pek çok teknikle çalışmayı denemiş ve sonunda aile dizimi terapisinde karar kılmıştır.
Bu aile dizimi bu kadar mucizevi bir olaysa neden şimdi bu zamana kadar kimse kullanmadı?
Sanıldığının aksine aile dizimi terimi, Bert Herlinger’den önce ilk kez Alfred Adler tarafından 1927 yılında aile sistemindeki her bireyin görevini tanımlamak için bir yapı olarak kullanılmaya başlıyor. Herlinger de Adler’in bahsettiği bu yapıyı Afrika’daki gözlemi üzerine bir terapiye dönüştürüyor. Aile Dizimi Terapisi, ailenin nesiller boyunca, birbirlerine görünmez bir bağ ile bağlı olduğu anlayışına dayanıyor ve her ailenin bir bütün olarak bir ruha sahip olduğu anlatılıyor.
Ancak bence buradaki en can alıcı nokta, bu terapide anlatılan temel yapının aslında Sigmund Freud’un psikanalitik kuramı oluştururken 100 yıl önce zaten temel almış olmasıdır. O nedenle dünyayı yeniden keşfetmiş gibi davranmamıza gerek yok. Freud’un kuramında sadece bireyi ele almaz, bireyin ailesini de “Kuşaklararası İletim” ile temele koyar. Freud kuşaklararası iletimin bizlere kendi atalarımızdan bilinçdışı süreçle aktarıldığını pek çok makalesinde bahseder. Bu nedenle psikanalitik çalışmada görüşme odasında sadece analist ve analizan olmaz. Analizanın yaşam öyküsü ile birlikte tüm geçmişi ve ailesi o odada bizlerledir. Bu nedenle hem bireysel analiz hem de psikanalitik aile terapilerinin doğası gereği analizanın ailesi ve ataları (geçmiş nesiller) ile örülmüş olan geçmiş hikayesi ( bu bazen kişinin ismi ile kendisine yüklenen bir görev ya da konuşulamayan ve hayalet gibi kişinin etrafını saran aile sırları şeklinde karşımıza çıkar) ile çalışmanız kaçınılmazdır.
Aile dizimi terapisi son yıllarda kullanılmaya başlanmış bir terapi gibi görünse de temel aldığı terimlerin halihazırda çalışılıyor oluşu önemli noktalardandır. Ancak aile diziminin önemli eksikliklerinden birisi sözkonusu terapi hakkında çok az bilimsel yayının olmasıdır. Bu yayınların bir kısmı terapiyi tanıtıcı özellikte bir kısmı ise klinik olmayan gruplar üzerinde yöntemi tartışılan çalışmalar olmasıdır. Bu da bize klinik gruplardaki geçerliliğini sorgulatmaktadır. Öyle ki bu çalışmaların bilimsel camiada atıf almamış ya da kalitesi sorgulanabilecek dergilerde yayımlanması da kafalarda farklı soru işaretlerini doğurmaktadır.
Aile dizimi ile ilgili düşündürücü bir nokta da Bert Herlinger’in koyu bir katolik misyoner olması ile ilgilidir. Burada Herlinger’in bir dine inanmasının ötesinde, kendisinin yaptığı açıklamarda kadın düşmanı bir tutuma sahip olduğu, cinsel yönelimi bir tedavi edilmesi zorunlu birhastalık olarak gördüğü, savaş suçlularının aklanması gereken kişiler olduğunu ve belki de en ürkütücü görüşünün de tecavüz mağdurlarının tecavüzcülerini bu terapi ile affetmeleri gerektiğini savunan bir kişi olmasıdır.
Aile dizimi terapisi yeni ve bilimsel kanıtları henüz tatmin edici düzeyde olmaktan çok uzakta. Peki pratikte bizleri bekleyen tehditler nedir?
Burada terapinin kendisinden daha önemli bir tehdit de bu yöntemi genellikle ruh sağlığı uzmanı olmayan (işini etik sınırlar içerisinde yapan meslek elemanlarını tenzih ediyorum), psikopatoloji bilgisinden bir haber, bir kişideki travmatik bir anıyı ortaya çıkarmanın o travmayı iyileştirmek olduğunu sanan ama aslında tam da bir yarayı açık bırakıp daha da kötüleşmesine neden olan, daha da komiği her anının travmatik olduğunu düşünen ve bunu empoze eden kişilerin bu işi yapıyor olmalarıdır.
Psikoterapi, televizyonlarda gördüğümüz şekilde anlatıklarınız üzerine uzmanın kuracağı TEK bir cümle ile hayatınızı değiştiremez. Psikoterapi zaman içerisinde inişli çıkışlı giden bir yolculuktur. İnişli ve çıkışlıdır çünkü dışarıdaki mesleği istismar edenlerin aksine yüzleşmeniz gerekenler ve iyileşme aşamalarında terapistiniz size bilimsel yöntemlerle eşlik eder. Kısa süreli, popüler kültürün getirdiği ve mucizevi gibi görünen şeylerin ardında yıllardır bu konularda çalışan uzmanlar ve bilimsel yöntemler var. Bir sihirli sözle, bir görüşme ile hayatınız değişebiliyorsaydı, sizce bu alandaki uzmanlara ihtiyaç olur muydu? Ya da bu alanda yıllarını vermiş uzmanlar varolur muydu?