1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Quo Vadis Kıbrıs?
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Quo Vadis Kıbrıs?

A+A-

Vikipedi diyor ki, “Quo Vadis, ‘nereye gidiyorsun?’ anlamına gelen Latince bir deyiştir…”
Yine Vikipedi’ye göre
Ayrıca Polonyalı Henryk Sienkiewicz'in 1895'te yazdığı tarihi romanın adıdır…
Bu arada, Quo Vadis, Sienkiewicz'in romanından uyarlanarak yapılan, Mervyn LeRoy'un 1951'de yönettiği 8 Oscar'lı filmin de adıdır… 
“Domine, Quo Vadis” bir de, Annibale Carraci'nin 1602'de yaptığı tablodur… Anlamı; “Nereye gidiyorsun, Tanrı(m)”dır!

-*-*-

Bugünkü yazıda, kitaba, filme, tabloya değinecek değiliz…
Ama “Quo Vadis Kıbrıs?” sorusuna yanıt aramaya çalışacağız…

-*-*-

Kıbrıs nereye gidiyor?

-*-*-

Kıbrıs Cumhuriyeti dün yani 1Ekim 2023 tarihinde, kuruluşunun 63’üncü resmi yıldönümünü kutladı…
“Penisim çok büyüktür” sapıklığı gibi gelir bana askeri törenler…
Hatta öyledir de!
Geri kalmış toplumlar ya da devletler, bol silahlı geçit törenleri düzenlemekle, komşuya korku vermek ya da korkmadığını sergilemek için, ilkel ve son derece sapkın bir dürtüyle “büyük malını çıkarıp sallar” gibi olur!

-*-*-

Kıbrıs Cumhuriyeti sadece 3 yıl yaşayabildi…
Resmi kuruluş tarihi de 16 Ağustos’tan alınıp 1 Ekim’e getirildi ve aslında bu devlet; bugün tüm Rumların da gayet net bir şekilde kabul ettiği “kendi devletleri” haline getirildi.

-*-*-

Kıbrıslı Türklere, “gelin bizimle yaşayın” seçeneğini sunanlar elbette vardır ve bundan da şahsen gocunmuyorum çünkü bu devlet, AB üyesidir ve Türkiye veya KKTC ile kıyaslandığı vatandaşına son derece kaliteli yaşam verebilen bir devlettir.
Ancak bu devlet, şu anda, 1960’ta kurulduğu gibi iki toplumun yüzde 70 – yüzde 30 ortaklığında bir devlet değildir…

-*-*-

Son olarak, Pile yolu sorunu çözülse, BM’nin yeni bir temsilcisi veya uzlaştırmacısı atansa ve Cumhurbaşkanı Nikos Christodulides’in “açıklayacağını” ilan edip de vazgeçtiği Kıbrıslı Türklerle ilgili iyileştirme önerileri açıklansa, belki durum değişir (di)…
Bu üç beklenti, çözüm adına hala “umtulu” bir beklenti olsa da, görüntü moral bozucudur…

-*-*-

Peki, gelin günümüzün sorusuna yani “Quo Vadis Kıbrıs?”a bir bakalım…
Nereye gidiyoruz?

-*-*-

Kıbrıs Cumhuriyeti, 1960’dan 63’e huzurluydu…
O yaptı, bu istedi; onlar kovdu, biz kaçtık tartışmaya gerek yok; 1964’e kavgalı – öldürmeli girdik…
1974’ün ortasında memleket kan gölüne döndürüldü…
Türkiye Ada’ya resmen davet edildi ve “Devlet”, topraklarının yüzde 40'ını kaybetti…
Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin topraklarının yüzde 40’ı şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mutlak kontrolünde, sahte ve ayrılıkçı bir “devletçik”tir!

-*-*-

Ve Kıbrıs Cumhuriyeti de, 1963’ün son günlerinden bu güne geçen yaklaşık 60 yıl boyunca resmen olmasa da, aktif anlamda “bir Kıbrıs Rum devleti” olarak varlığını sürdürmektedir…

-*-*-

Ülke olarak, iki bölgeli, iki toplumlu bir federal yönetim altında yeniden bir bütün haline gelmesi için bugüne kadarki tüm fırsatlar kaçırıldı…

-*-*-

Neden kaçırıldı?
Çünkü “federal devlet”, Rum tarafındaki egemenlerin ve Türk tarafındaki benzerlerinin çıkarına değildi!
Federal devlet kurulursa, Kıbrıslı Rumlar, 1963'ten bu yana sahip oldukları devletin kontrolünü kaybedebilirdi… 
Siyasi eşitlik diyerek, ülkenin kontrolünü, Kıbrıslı Türklerle paylaşmak zorunda kalabilirlerdi…

-*-*-

Ve Kıbrıslı Rum çözüm düşmanları, yönetimi paylaşmak yerine, “işgal” dedikleri yüzde 40’ı Türkiye’ye bırakmayı, mağduru oynayıp, buradan bile siyasi veya başka çıkar elde etmeyi daha uygun gördüler…  

-*-*-

Federal devlet kurulursa, Kıbrıslı Türk veya Türkiyeli egemenler de iktidarlarını, her türlü hırsızlık şanslarını, her türlü kara para işlerini, her türlü rüşvet alengirilerini ve elbette emperyalistik komplekslerini yitirebileceklerdi…
Bu şekilde devam etmesi, iki tarafın egemenlerince onaylanıyordu…

-*-*-

Güney Kıbrıs’ta tüm başkan veya iktidarlar, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin 1964 başından itibaren oluşan statüsünü korumayı tercih etti… 
Aslında esas hedefleri, tüm devlet yönetimini kendi ellerinde tutmaktı… 
Ama bunu açıkça söylemediler… Söyleyemediler…
Ve halk da onları çoğunlukla destekledi…

-*-*-

Kuzey Kıbrıs’ta, CTP, Talat, Akıncı gibi “kimlikler”, elbette çok farklıydı ama onların da en büyük “yanlışlığı”, Türkiye’nin pozisyonunu konuşmaktan korkmaları, çekinmeleri veya bir şekilde gerçeği konuşmaktan imtina etmeleriydi…

-*-*-

Şu anda Türk egemenler, Kuzey Kıbrıs’ın her açıdan kaymağını yer pozisyondadır…
İnsan kaçakçılığından akaryakıt usulsüzlüğüne, her türlü “indira gandi” yani cebe indirme faaliyetinden, bilimum doğal gaz çıkar ilişkilerine kadar; üstüne üstlük askeri prestij falanla, durum idare edilmektedir… 

-*-*-

“Kıbrıs Türk Toplumu” diye bir toplum kalmamıştır; nüfus, uluslararası hukuka rağmen değiştirilmiştir…
Aslında ırkçı ve saldırgan Rum kitleciğinin yapmak istediği “Kıbrıslı Türk Soykırımı”, bir şekilde Türkiye’yi yönetenlerin gerçekleştirdiği “boşaltma” operasyonu ile sonuca ulaşmış durumdadır…
Boşaltma siyaseti, hem toplumun içinin beyin anlamıyla boşaltılması hem de toplumun ülkeden kovulması anlamını içermektedir…
Ve tıpkı Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nde olduğu gibi, kurulu düzen Kuzey’de de “seçmen” desteğini öyle veya böyle hep almaktadır…

-*-*-

Kalıcılaşan başka gerçekler de vardır…
Mesela 1974’te ucuz olan Güney’deki bazı araziler, şu anda çok değerlidir…

-*-*-

Ayanapa basit bir balıkçı kasabasıydı, şimdi müthiş bir mass turizm merkezidir…
Güney’de iş insanları, toprak ağaları, müteahhitler, otelciler, turizmciler, ayrıcalıklı kamu çalışanları, özellikle de diplomatlar ve yüksek rütbeli polislerle, yüksek rütbeli subaylar; “her şeyi” bir anda neden Kıbrıslı Türklerle bölüşsün ki?

-*-*-

Kısacası, Güney’de Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, Kuzey’de KKTC’yi korumakla görevli “egemenler”, çözümün asıl engelleridir…
Önemli ölçüde Kıbrıslı Rum, kaybettikleri topraklardan vazgeçmeye, o toprakları resmen Türkiye’ye teslim etmeye bile hazır haldedir…

-*-*-

Eğer en kısa sürede Kıbrıs sorununa çözüm bulunmazsa; ki bahsettiğim egemenler “çözüm” derken anlamamız gereken “Federal Çözüme” şiddetle karşıdır; yakın gelecekte Kıbrıs “hukuki” anlamda da bir şekilde bölünmüş olabilecektir ki bu “Kıbrıs Türk Toplumu’nun tamamen bitmesi”, Kıbrıs Rum Toplumu’nun ise işgal altındaki topraklarını unutmasının ötesinde, Türkiye ile sınırının “resmileşmesi” anlamına gelmektedir!”

-*-*-

İşte o gün, bazı Rumlar çok iyi biliyor ki, anlaşma ya da sadece tokalaşma amacıyla uzatacakları elleri her an koparılacak ve geriye kalan vücut da anında yutulacaktır…
Güney, 1 milyon nüfusa ulaşamayacak ama en geç 5 sene sonra KKTC’nin ya da resmi adıyla Türkiye’nin “Kuzey Kıbrıs” ilinin nüfusu 4 – 5 milyonu bulabilecektir…

-*-*-

Şu anda Aralık ayına kadar en küçük bir hareketlilik beklenmiyor…
Aralık’ta, Avrupa Konseyi ile Türkiye, “AB ilişkilerini” masaya yatıracak…
Ama Türkiye’de gelecek yılın başlarında yerel seçimler var; Aralık’taki toplantılardan ne çıkacağını kestirmek çok zor…
Tayyip Erdoğan, milliyetçi oyları düşürebilecek ve “taviz” anlamına gelebilecek adımları asla atmayacaktır… 

-*-*-

Statüko, Kıbrıslı Türkler için toptan yok oluş; Kıbrıslı Rumlar için Kuzey’deki toprakların yekun kayboluşudur…
Kıbrıs Türk Toplumu olarak, ya iki bölgeli, iki toplumlu, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı federal çözümü kabul eder, varlığımızı koruruz; ya da Türkiye’nin veya Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin vatandaşlığını seçip, “yok oluruz”…

-*-*-

Kıbrıslı Rumlar da ya siyasi eşitliği bizimle paylaşmayı kabul eder; ya da Türkiye’nin sınır komşusu olarak, uykusuz geceler ve ebedi korkuyla yaşamaya mahkum olurlar!

-*-*-

Kıbrıslı Rumlar, bölünmeyi yani KKTC’yi “müzakere eder” mi?
Şimdilik etmez gibi duruyor!
Gelecek belirsiz…

-*-*-

En baştaki soruya dönelim; Quo Vadis Kıbrıs?
Kıbrıs nereye gidiyor?
Görüntü, Cehennem’e doğru bir rotanın üzerinde olduğumuzdur…
Ve sevgili Kıbrıslılar, ya bu rotayı değiştiririz, ya da değiştiririz…

map06-001.jpg

Bu yazı toplam 3900 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar