Rağmen…
Türkiye’den gelen konuk bakan aslında dedi ki; “Referans kavramları bizim huzurumuzda belirlenecek.”
“Bu iş üçlüyle değil, beşliyle olacak.”
Tüm günün özeti de bu.
“Siz Kıbrıslı liderler baş başa karar veremezsiniz” demek istedi.
Çok da açık söyledi bunu:
“Neyi müzakere edeceğimizi birlikte kararlaştırmamız lazım. Birleşmiş Milletler’in de olduğu ortamda, 5 artı BM formatında bir gayri resmi toplantı olsun ve neyi müzakere edeceğimizi burada belirleyelim.”
***
Bir “özet” daha var.
Güneyde “Kıbrıs Cumhuriyeti” söz sahibidir.
Kuzeyde Türkiye…
***
Söz sahipliği “güç” üzerindendir.
Oysa…
Türkiye’nin adadaki varlığında özne halen Kıbrıslı toplumlardır.
Kıbrıs’ta Türkler değil…
Kıbrıslı Türkler…
***
Türkiye’den her gelen bakan böyle köy köy gezmeye devam ederse ne olacak peki?
“Kıbrıs Türk halkının hizmet olarak ne beklediği hakkında bilgi sahibi oluyoruz” diyor, baksanıza…
Burada bir yönetim varmış, yokmuş, varsa da armut mu toplarmış, pek de umursanmıyor artık…
İşin asıl vahameti bu büyük vesayet karşısında siyaset vitrinindeki “derinnnn” sessizlik…
***
Ada yarısında oluşmuş “gettolarda” yaşamak zorunda bırakılan “soydaşları” toplayarak bağnaz ve milliyetçi bir ağızla konuşmak; Kıbrıs’ın geleceğini birlikte paylaşacak toplumları düşmanlaştırıcı, ötekileştirici, çatışmacı ifadelerle birbirlerine karşı kışkırtmak, “ortak yurt” düşünü inatla kabullenmemek modern bir tavır mı sizce?
***
En manidarı tüm bunlar yaşanırken “ana – yavru” diz dize oturmuş “siyasi eşitlik” söylemleri yapıyor.
Bu “siyasi eşitlik” de ne menem bir kavram ki güneye bakarken gözleri fal taşına dönüyor insanın, kuzeye bakarken köreliyor.
***
Bir önemli iddia daha var tabii.
Birleşmiş Milletler Kıbrıs Danışmanı Lute ve Kıbrıslı liderler görüşürken…
KKTC Dışişleri Bakanı, Türkiye’ye mektup yazmış da…
“Acil müdahale” talep etmiş.
Türkiye’den…
Ada’ya…
Kendi liderine…
“Bu kadarı olmaz” diye düşünüyorum.
Umarım, yalanlanır…
Daha bu satırlar yayınlanmadan önce…
***
Kıbrıs’ta çözümün “garantörlere rağmen” olabileceğine inanıyorum, şahsen…
Belki yanılıyorum.
Ama en azından, düşüncemi cesaretle ve samimiyetle söyleyebiliyorum.
Keşke…
Siyasi aktörlerimiz de bunu becerebilse…