Rant, din ve hamasetle nereye kadar?
Hamaset nedir?
Hamaset, aslında “olumlu” bir şeydir…
Yiğitliktir…
Yürekliliktir…
Hamaset sergilemek, sağlam durmak, dik durmak, yiğitçe mücadele etmek, yürekli bir şekilde ölüme bile yürümeyi kapsar…
-*-*-
Ancak, “hamasi nutuk sallamak” başka bir şeydir!
Hamasi konuşmalar yapmak, yiğitlerden, kahramanlardan, yürekli insanlardan söz etmek anlamına da gelebilir ama bizde bunu yapanların asıl hedefi, “rant”tır!
-*-*-
Din nedir?
Dini açıklamak kolay değil gibime geliyor ama sözlüklere baktığınızda, “Tanrı düşüncesine dayalı toplumsal bir kurum” tanımına rastlayabilirsiniz…
Bir başka “tanım”, “… insanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları türlü varlıklara, tanrılara ya da Tanrı’ya inanma, tapınma biçiminde katıldıkları gizemsel olgu” açıklamasıdır…
“… Bu nitelikteki inançları kurallar, töreler, törenler, simgeler, biçiminde düzenleyen örgütlenme” de denebilir…
Bir de, “… inanılan ve çok bağlanılan ülkü, düşünce ya da inanç” diye tanımlayabiliriz...
-*-*-
Din’in asıl hedefi nedir?
“İnsanları, toplulukları, cemaatleri, toplumları, halkları, ulusları yönetmektir” dersem, sanırım yanlış yapmam!
“İyi bir şey midir?”
İçerisinde “insanın huzur ve mutluluğu” varsa çok iyi bir şeydir de; dini kullanıp, 8 yaşındaki çocuğu 55 yaşındaki bir hıyarla evlendirmek varsa, sapıklık ötesidir!
-*-*-
Din de tıpkı “hamaset” gibi, çok ama çok büyük oranda, “rant” hedefinin en ciddi kılıfıdır!
-*-*-
Peki rant nedir?
En basit anlatımla, “… bir malın, mülkün ya da paranın, belirli bir süre sonunda, hiç emek verilmeden sağladığı gelir”dir!
-*-*-
Hamaset ve din kullanılarak, bir şekilde insanlar uyutularak, bazılarının çok ciddi kazançlar elde etmesi “rant”ın ta kendisidir!
-*-*-
Rantın, hamasetin, dinin insanlığa verdiği bu iğrenç “kaptialist” pozisyonun en birincil ilacı elbette “eğitim”dir…
Çağdaş eğitim…
Modern eğitim…
Bilimsel eğitim…
-*-*-
İşte 24 saat dua edermiş gibi yapanlar; aynı 24 saat, 7 gün, 52 hafta, 1 yıl veya yaşam boyu hamasi nutuklar sallayanlar; depremlerde insan ölüm oranının veya sayısının artışının tek sebebidir…
-*-*-
Mal sahibi!
Müteahhit!
Mühendis!
Mimar!
Kontrolör!
Belediye!
Hükümet!
Cumhurbaşkanı!
Yani sonuçta “Devlet!”
-*-*-
Bu silsileye bakacaksınız; hamaset ve din ağırlıktaysa; tek hedef de insanlığa hizmet değil, “rant”sa; bir sallandınız mı, kesin enkazın altında kalacaksınız!
-*-*-
Bu enkaz illa ki “ölüm” getirmeyebilir…
Ama, şu anda Türkiye’de depremin yaşandığı bölgede, ya da Mağusa’da evlatlarını yitiren anne ve babaların evlerinde, yeni bir insan yaşamının mutlu şekilde devamının çok kolay olacağını herhalde düşünmüyorsunuz?
-*-*-
Ve ne ilginçtir biliyor musunuz?
Hamaset, din, rant üçgeninde yaşamlarını sürdüren ve “asıl yıkımın” tek sorumlusu olanlar; deprem gibi yangın gibi doğal afetlerden, yine hamaset ve dinle kurtulmayı seçmektedir!
Sorumluluk almak yok!
Ne var?
Kader!
Ve kader planı!
-*-*-
Ey müteahhit, kum, çakıl, çimento, demir tamam mı?
Ey mühendis, kontrolör, belediye, valilik, hükümet, cumhurbaşkanı, devlet; denetlediniz mi?
Yoksa kader mi?
Kader tabii ki!
Kader!
-*-*-
Ne mi yapmak lazım?
Bu zihniyete dur demenin elbette en başında, yukarıda da belirttiğim gibi “çağdaş eğitim” gelir…
-*-*-
Ancak sakın unutmayın!
Hep aklınızda olsun!
Sadece felaket yaşadığımız zaman aklınıza gelmesin!
“Dinci, hamasetçi, rantçı, cahil kapitalizmin” alternatifi kesinlikle vardır!
Ve bunun da adı, “sosyalizm”dir!
-*-*-
Parayı, zenginliği, gösterişi, Rolex saatleri, şatafatı, külliye manyaklıklarını değil; sağlam konutları ve hastaneleri, muhteşem eğitimli doktorları ve diğer sağlıkçıları, mükemmel okulları, modern ve gerekli eğitimi yani “insanın sağlıklı, sade, huzurlu yaşamasını” hedef alan sistemi savunmak – savunabilmektir doğu olan!
-*-*-
Sosyalizm ölmüş müydü?
Hadi be!
Özellikle deprem felaketi net bir şekilde ortaya koymuştur ki “Hala, tek çözüm”dür…
-*-*-
Basit bir örnek mi istiyorsunuz?
Sıralayın propagandanızı, “insanlar et bulamıyor” falan deyin…
Veya “… ama onların Ferrari’leri bile yok” diye çığlık atın!
Fidel Castro’nun kurduğu Küba; en baş kapitalist hırsız Amerika’ya ve öteki haramilere direnmeyi başardığı müddetçe; hırsızlardan, rüşvetçilerden, Rolex’çilerden, hamasetçi cehaletten, dinci gericilikten, her sallanışta on binlerin ölmesinden çok hem de çok daha “sağlıklıdır”…
-*-*-
“Serhat, saçmaladın” diyenler elbette olacak!
Onlara, tek bir şey söylemek istiyorum:
“Haydi, dua ederek ve mesela Rum – Yunan düşmanlığı yaparak, Adıyaman’daki otel enkazında canını yitiren evlatlarımızı geri getirin!”
-*-*-
Saçmaladım mı?
O zaman şunu sormak istiyorum; yıllardır Türkiye’yi karanlıktan çıkarmayan, “Dinci, gerici, hamasetçi, cahil, rantçı sistem” olmasaydı, o otel 9.8 şiddete de dayanacaktı” diyorum!
-*-*-
Şimdi aileler adalet bekliyor!
Elbette bekleyecekler!
Ama, din, hamaset ve rant üçgeninde, depreme hiç gerek olmaksızın yıkılan ilk “şey”, sakın unutmayın ama “adalet”tir!
***
35 canımızın yaşamına mal olan Adıyaman’daki otel, D.W. Türkçe’de, fotoğraftaki haberde bahsedilen otel ve bölgedeki onlarca başka otelin sahipleri ve neredeyse “yakalanan” müteahhitlerin tamamı içerisinde, Türkiye’deki iktidar partisine üye, yönetici olmayan yok gibi… Bu da mı kader?