Herhangi bir toplumsal değişimin mümkün olabilmesi için, üretim ilişkilerinin modernleştirilmesi gerekir...
İşte bu noktada felsefe ve bilim bizim için ön ayak olur ve insanın yaşam alanı, yaratacı yıkımla yani modernite ile değişir...

FELSEFE, BİLİM, İNANÇ VE AKIL
Felsefe kavramlarla...
Bilim gözlemler yaparak;
"Hakikat"i anlamlandırmaya çalışır...
"Hakikat"i arar...
İkisi de tutarlı olma gayreti içerisindedir.
Kişisel beğeniler temel doğrular gibi görünmez bilim ve felsefede...

İnanç ise aklın, bilmin, felsefenin ölçülülüğüne, düzenliliğine sığan bir şey değil!
İnanç paradoksaldır...
Sevdiğini yaratıcısına kurban etme paradoksudur...
İnancın "akıldışılığı" akılla açıklanabilinir mi?
Siz, İbrahim Peygamber'in oğlunu Tanrı'ya kurban etme girişimini akılcılıkla açıklayabilir misiniz?

EĞİTİM VE TOPLUMSAL DEĞİŞİM
Herhangi bir toplumsal değişimin mümkün olabilmesi için, ilk önce insanın düşüncesinin değişmesi gerekir;
İnancı değil!
Bu ise eğitim ile olur...

Yani eğitim ile değişim, kişisel olanın politik hale dönüşmesidir...
Eğitimle ile, ulusal ve evrensel olan ele alınır;
Ve duygusal ve manevi olanla rasyonel olan dengelenir...
Toplumsal gerçekler ve gereksinimler, evrensel gerçek ve gereksinimlerle bütünleyici yaklaşımlarla temel alınır...

ÇAĞDAŞ EĞİTİM VE FIRSAT EŞİTLİĞİ
Sistemler doğal olarak gelişir ve ölür...
"Çağdaş eğitim anlayışı ve eğitimde fırsat eşitliği" denilen şey,
Yoksullara fırsat sunmanın ötesinde, çok daha geniş bir anlam taşır:
Her bireye kendi ilgisi, yeteneği, potansiyeli ve zekası düzeyinde bir eğitim sunabilmektir çağdaş eğitim ve fırsat eşitliği...
Örneğin, "Matematikten sınavı geçemezsen gitarist de olamazsın " demek; insanı "eğitmek" anlamına gelmez...
Aksine bu, o yeteneği, o insanı kötü bir yazgının içerisine tıkmak olur...

BİÇİMSELLİKLE DEĞİŞİM OLMAZ !
Ama maalesef biz, "kılık" ya da "biçim" değiştirerek, kendi gerçekliğimizi tüketerek varlığını sürdüren bu düzeni korumaya gelmiş gibi hep aynı "reforme ederim" çizgisini koruyoruz...!

İyi, güzel ...
Haydi buyurun edin o zaman!