Derya Beyatlı

Derya Beyatlı

Renkler

A+A-

 

Lefkoşa’da doğdum, ailem Arodezli. Anadilim Türkçe, aksanım Baf’dan kalma. Anne, babam iki dilli büyümüşler, evin içinde Rumca konuşmuşlar, okulda Türkçe öğrenmişler. İlk öğrendiğim Yunanca kelimeler Arodez’in aşağısı ve yukarısını tanımlayan, kato ve pano. Arkası gelmedi. Ne yazık!   

Şirinler izleyerek, binbir gece masalları okuyarak büyüdüm. İngilizceyi Agahta Cristie’nin Monsieur Poirot’sundan, Fransızca’yı Saint Exupery’nin Küçük Prensinden büyük bir keyifle öğrendim. İlk sevdiğim büyücü Mandrake, beni diyar diyar gezdirense Barış Manço’dur. O çocukların hep ADAM olmasına da o yaşta kızdım.

Kontrol mekanizmasına dönüşen tüm dinlerle ciddi sıkıntım vardır. Ancak, camide namaz kılmışlığım, kilisede mum yakmışlığım, budist tapınaklara sarong ile girmişliğim de vardır. Zihnimi dinlemek için yogaya, meditasyona başvururum. 

Tembel Pazar sabahlarına İngiliz kahvaltısı ile başlamayı severim, bol bol krep yemek için Chandeleur Bayramını iple çekerim, nutellalı olanı en sevdiğim.

Amy Winehouse da dinlerim, Dillirga’dan gece de geçerim. Bugünlerde favorim Zaz. Şebnem Ferah ile Bülent Ortaçgil’dan hiç vazgeçemem. Vals, Zumba, Salsa denedim, Chacha’dan da geçtim, gönlümü sonunda Arjantin Tango’suna kaptırdım. Çifte telli zaten doğuştan.

Yoğurtsuz yemek, peynirsiz reçel yemem. Lahmacunun orijini üstüne Ermenilerle, Hummusunku için Lübnanlılarla, döner için Yunanlılarla kapışmaya bayılırım. Bir Afrika restaurantında Molohiya ile yeniden tanışmışlığım vardır, Brezilya’da bullez ile. 

Dört yapraklı yoncanın şansına da inanırım, bileğimde taşıdığım Bahia ipinin tılsımına da. Burnumda hızma, halhalımda nazar boncuğu vardır. Aralık ayında çam ağacı süslerim, Paskalya’da yumurta saklarım. Annemin lokmasının kalbimdeki yeri ayrı. 

Biranın Almanını, roze’nin Fransızını tercih ederim, tequilam Meksika’dan, votkam İsveç’ten.  

George Orwell’i de tanırım, Gabriel Garcia Marquez’i de. Orhan Veli en sevdiğimdir, Pablo Neruda tercihim. Nazım bambaşka duygular yaratır bende. 

Hint okyanusuna da dalarım, Atlantiğe de, Kızıl Denize de. Hepsinde ayrı tatlar bulurum, Akdeniz’den geçmem, geçemem. 

Maskeli baloları çok severim ve farklı kostümleri. Her Cadı Bayramını kutlarım, çoğunlukla cadı kılığında. Büyük cadılara büyü tarifleri fısıldarım, miniklerine şeker dağıtırım. 

‘Cadı Bayramı bizim değil, kutlamayalım’ diyenleri ama başka herşeyi ‘bizim’ bulanları anlamam. Hele de iki gün önce al bayrak sallamışlarsa caddelerde, başka bir Cumhuriyetin kuruluşu şerefine, hiç anlamam. 

Bayram tanklı tüfekli kutlanınca bayram, cadılı olunca ‘ecnebi’, hamburger, şarap geleneksel, noel ışıkları özenti öyle mi? 

Farklı hayatlar tanımak, çeşit çeşit tatlar keşfedip beğendiğini yaşamına katmak, renklerle donatmak hayatı, her kültürden bir parça, insanı üçe beşe katlar. Eksiltmez dostlar.  

 
   

    

   
 

Bu yazı toplam 1951 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar