RENKLERİN OYUN ALANINDA
Hayatı kutlamak için sayısız güzel bahaneler yaratmışız kendimize. Yıldönümleri, özel günler. Yeni bir yıla gireriz ve tekrardan başlarlar gelmeye. Sofralar kurmak, birbirimize hediyeler almak, eğlenmek, dans etmek, mutlu olmak için gerekçelerdir bunlar. Bizi ortak bir amaç ve duyguyla birleştiririp bir tema üzerine yoğunlaşmamızı sağlarlar. Özel günlere itiraz eden, bir kısmını kapitalizm oyunu olarak gören bir kısmı için de “Neden özel bir gün? Neden sadece bir gün?” diye eleştiriler getirenler var. Sonuçta kutlayan kutlar kutlamak istemeyen dışarda durur. Bir karikatüre çok gülmüştüm. Birisi soruyor: “Sevgililer gününde sevgilinize hediye almadınız Marksist misiniz yoksa öküz mü?” Diğeri cevap veriyor: “Öküzüm”. Eleştirmek en kolayı aslında…
Şimdilerde Kıbrıs’ta karnaval zamanı örneğin… En çok eleştiren de kilise. Bir Pagan geleneği, lüzumsuz bir çılgınlık, taşkınlık zamanı olarak görüyorlar. Onun öncesinde 8 Mart ve kadınlar haftası hareketliliği var.
Bu yıl 8 Mart benim için özel bir gün olacak çünkü çok sevdiğim Andreas Savvides’in sergisinin açılışını yapacağım. Andreas 86 yaşında… Bana “Bu benim son sergim olacak” dedi. Andreas, en yakın arkadaşlarımdan Chara’nın babasıdır. Chara benim Kıbrıslı Rum ikizim. Öncelikle isimlerimiz aynı. Chara, Rumcada Neşe demek çünkü. Yaşımız, boyumuz, beden ve ayakkabı numaramız vs. diye uzuyor bu liste.
İkimiz de babamızın mesleğini almışız, annelerimizin meslekleri de aynı. Bu arada kız kardeşlerimiz de aynı adı taşıyor. Onunki İrini, benimki Barış. İkimiz de Kıbrıs dışından bir erkekle evlenip boşanmışız; birer oğlumuz var ve yurtdışında yaşıyorlar. Chara’nın ailesi Kıbrıs’ın güneyindeki ailem gibi aslında. Pazar günleri aile yemeklerinin baş konuğuyum. Chara’nın annesi Themis’in nefis yemekleri söz konusu olan. Her zaman yedekte de bir hediyesi vardır; ballı kurabiyeler, reçeller, benim için ördüğü özel bir atkı…
Masanın neşesi Andreas’tır. Hemen bana bildiği bütün Türkçe kelimeleri sıralamaya başlar ki çoğu Omorfo Öğretmen Kolejindeki Kıbrıslı Türk arkadaşlarından öğrendiği bazı küfürlerdir. Bu arada Nazım Hikmet’in Kerem Gibi şiirinin bir bölümünü ezberden okur. Sıkı hayranıdır. Kıbrıslı Türk arkadaşlarıyla sayısız güzel anılarını, Omonya’da futbol oynadığı günlere ilişkin hoş anektodları aktarır. Benden Türkçe yeni kelimeler öğrenmeye çalışır. Yemek sonunda Türk kahvesi içip mutlaka fal bakarız. Ona güzel şeyler söylerim.
Sergi açılışını Kadınlar Günü’ne denk gelmesi bir raslantı… Bu nedenle sergiyi eşi Themis’e adadığını söylüyor.
Andreas’ın işlerine bakarken aklıma ilk gelen şey “Yaşama sevinci”. Neden böyle olduğunu anlamaya çalışıyorum. Belki de onlarla hep mutlu bir ortamda karşılaşmış olmamdan ve Andreas’ın bana verdiği sevgi dolu, güzel duygulardan ötürüdür. Renklerin uzattığı bir dostluk eli, bir iyilik duygusu hissettiğim. Yaşamı kutlayan bir oyun alanına götürüyorlar sanki beni. Sözünü ettiğim bir tatlılık ve naiflik değil ama seçilmiş, olgun bir masumiyet hali. Renklerin birbiriyle kurduğu o armonide bulduğum şiirsellik.
Andreas’ın ruhunun birbiriyle var olmayı seçmiş rengârenk çiçekleriyle bir arada olmak gibi onlara bakmak.
Yaşanan bunca acıya, çevredeki onca sahtelik ve kötülüğe rağmen yaşamı kutlayan, masumiyeti öne çıkaran, birbirini ezmeden, silmeden bir arada olmayı seçmiş renkler bunlar.
Heykelleri de bu alanı tamamlıyor. Sanki bir yetişkin çocuk bahçesi için yapılmışlar. Zor bulunan bir yalınlıkla bir masumiyet kutlaması başlatmış gibiler.
8 Mart’ta bu güzel serginin açılışını yapıyor olacağım. Andreas, o yıllarda Omorfo Öğretmen Koleji’ndeki Kıbrıslı Türk arkadaşlarını bulmamı istedi ama yalnızca öğretmeni Cevdet Çağdaş’a ulaşabildim ki onunla zaten bir iletişimi vardı.
Beni en çok mutlu eden bunca sahtelik ve kötülük arasında; hayatın maskeli balosu ve yalan tiyatrosunda sahicilik taşıyan insanlar bulup onlarla dost olabilmiş olmak. Hayattaki en büyük zenginliğim bu güzel dostlarım tabii ki…
Biraz yoğun bir gündem ama kadınlar günü yürüyüşünden sonra sergiye uğramak isteyen olursa Gloria Galery’de 19.30’da olacak açılış. Lokmacıdan geçip 20 dakikada yürüyerek de gelmek mümkün. Makariou caddesinden Limasol Caddesi istikametine giderken Finnsbar’ın olduğu köşeden giriliyor galerinin sokağına… Uydursanız gelin derim. Mutlu olursunuz.