Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Rica, minnet

A+A-

- Mesele bir ‘Diyalog Tv ya da yayın kesme’ değildir sadece -


“KKTC” düzeninin üzerindeki “eğreti” örtüyü yeniden kaldırdı, RTÜK denen “kör kütük” karar!
Yeniden kabusla uyandık.
“Uyutulmak” isteniyoruz yeniden!

***

“Oh olsun” diyor kimisi...
Ne münasebet!
“Barışa, basına, hayata köstek olmuşlardı...”
“Kıyıları ucuza kapatmış, savaşı ranta dönüştürmüş, ilk krizde çalışanı kapı önü etmişlerdi...”
“Biat kültürüyle beslenmişlerdi…”

O başka, bu başka…

***

Öyle “küçük dağları ben yarattım” edasında böbürlenen bu patronlarla tanışıklığımız yeni değil üstelik...
Kimi zaman doğruyu söyleseler, kimi zaman ukalalık etseler de, o ayrı bu ayrı...

***

Bu yarı(m) yurdu “kumar baronları” kuşattı epeydir.
Siyaseti de medyayı da yönetmeye pek bir meraklı bunlar...
Çokları gelip geçmiştir sofralarından!
Asıl kavga farklı sanırım...
Bir nevi “iktidar yarışı”na girişti, Kıbrıslının ensesinden “güç” odakları...
Oysa bizim kavgamız “özgürlük” olmalı!
Bir “yurt” kavgası olmalı bizimki, kendi yurdumuzu “yönetebilme” kavgası!

***

İşte biz tam da oradayız.
Diyalog TV’nin yayınının kesilmesi bir “yavruluk” hali değildir sadece “biçarelik”tir!
Milliyetçilik ve menfaatçilikle ambalajlanmış “süslü esaret”tir.
Senin hayat alanını bir başkası belirliyor.
Olup bitene ifade özgürlüğüyle sınırlı bakmak dahi fazlaca iyimserliktir.
Minnetten ölüyoruz artık!
Baksanıza rica, minnet, yalvarma pozlarında mağdurun kendisi hâlâ...
Birileri sesini kesiyor “süklüm püklüm” karşı çıkıyorlar.
Dillerdeki itiraz ürkek, “ne söyleriz de söylemeyiz” endişesinde çoğunluk...
Tam da “rehinecisine aşk sendromu” yaşıyoruz.

***

Keşke bize de bilgi verseydiniz” diyor utana sıkıla, buradaki otorite, Yayın Yüksek Kurulu.
Bu kadar “acınası” haldeyiz!

***

Bir bilgi vereyim.
“Karasal yayınlar dünyadan kalktı” dediler.
Hani şu eski ‘antenler.’
Naptık?
Ne kadar kanalımız varsa hepsini ‘anten’den attık.
Dünyaya uyumluyuz ya (!)
Bakınız şimdi o “karasal” yayınlara, Türkiye’nin kanalları duruyor, yerli yerinde...
Siz neredesiniz?
İki dudak arasında!

***

Öğretilmiş çaresizliğimiz “hiçliğimiz” üzerine kurulmuştur.
“Birileri yoksa, biz de yokuz...”
Niçinmiş?
Bal gibi de varız, buradayız!
Hep olduk.
Asıl bu tek yanlı bağımlı yapıyı gözden geçirmezsek “başkalarının istediği kadar” var olacağız.
Yurt diye yurtsuzluğu önerdikleri yerde çırpınacağız.

***

Senin seçilmiş başbakan yardımcının ya da bakanının protokoldeki yeri elçinin iki adım gerisindedir, dediğimde kimileri “şekilci” buluyor.
İşte bu “rica, minnet” düzeni yedi bitirdi hayatımızı... Bak “şükrancılarını” dahi yutuyor şimdi, o hırçın burgaç...
Büyük birader ne derse, onu uyguluyor “düşünce polisi.

***

İşin özü:
Kendimize dönmeliyiz.
Bu toprakların nesnesi değil öznesi olmalıyız!


Başbakan’a ‘tuzak’

Bir telefon görüntüsü var, Başbakan Ersin Tatar birisiyle konuşuyor, bir başkası ‘hoparlörden’ yapılan bu görüşmeyi kayıt altına alıyor.
Tuzak bu!
Suç.
Özel hayatın gizliliğine ve bir insanın özel alanına müdahale...
Böyle siyaset olmaz!
Çürüyor bu toplum iyice...
Üstelik bu görüntü bana hükümet ortağına en yakın insanlardan geliyor.
Bu nasıl samimiyetsizlik!
Siyasetlerini eleştiriyoruz yönetenlerin, her gün, her gece...
Düşünce ya da fikirlerine, eylem ya da icraatlarına laf konduruyoruz.
Ama böylesi çirkin “tuzaklar” bir yapının “kokuşmuşluğunun” göstergesidir sadece...
Yazık!

Bu yazı toplam 2548 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar