RUHUN KEŞFİ PEŞİNDE
İnsanın vicdanının sesini duyması ve ruhunu keşfetmesi o kadar kolay olsaydı senin çöllerde kör olmana gerek kalmazdı Paul!
Bilge Azgın
“Hayal edebildiğiniz her şey gerçektir” Pablo Picasso
Bilge: Bir keresinde ıssız bir çölün ortasında yere kapanıp dua eden bir adam görmüştüm. O sen miydin Paul?
Aziz Paul: Bilmem ki…Ben olsam bile o zamanlar Paul değil Saul’dum. Saul çölde giderken gözleri kör olup İsa’nın sesini duyunca Paul oldu.
Bilge: O duyduğun sesin İsa’nın sesi olduğunu nereden biliyorsun Paul?
Aziz Paul: Hristiyanlar’ı yakalayıp hapse atmak için Şam’a gidiyordum. Onlardan iliklerime kadar nefret ediyordum. Şam’a ulaşabilmek için çölü geçmem gerekiyordu, yolun ortasında gözlerim birden görmez oldu.
Çölün ortasında o kör karanlıkta “Bana neden zulm ediyorsun Paul?” diye beynimin içinde çınlayan ses İsa’nın sesiydi. Başka birinin değil! Biliyorum! O sesi duyunca yere yığılıp kaldım.
Bilge: Neden üç günlüğüne kör olduğununla ilgili bir fikrin var mı?
Aziz Paul: Ruhumu keşfedebilmek için. Ben sevgiyi ve ruhumu İsa sayesinde keşfettim. Bana sevginin ne olduğunu İsa gösterdi. İsa’yı bilir misin?
Bilge: Evet! İsa’yı birçok insan biliyor…
Aziz Paul: İsa’yı artık herkes tanıyor öyle mi?
Bilge: Evet tanıyorlar…
Aziz Paul: Ne mutlu ki tüm insanlık İsa’yı artık tanıyor. O’nun sayesinde insanlık için daha önce görülmemiş bir sevgi devrimini başlattık. Binlerce yıllık Yahudi geleneklerine ve dogmalarına karşı çıktık. ‘Tanrı cezalandırıcı olamaz çünkü Tanrı’nın kendisi sevgidir’ dedik. ‘Bu sevgi sadece zenginlere ve güçlülere değil kölelere ve güçsüzlere de aittir’ dedik. Bu uğurda çok acı çektik! Çok ağır bedeller ödedik! Bize gittiğimiz her yerde zulm ve işkence ettiler! Ama son nefesimize kadar inancımıza sarıldık ve yılmadık!
Bilge: Sen Saul’ken Hristiyanlara zulüm edip onların öldürülmelerine yardım etmemiş miydin?
Aziz Paul: Evet! Bunu hiçbir zaman inkar etmedim! İsa’nın verdiği güç sayesinde hem inancımı hem de günahlarımı ölene kadar onurlu bir bilinçle taşıdım…Ben hiçbir zaman kendime Aziz demedim. İçimdeki ‘alçağın' farkında olarak yaşadım hep!
Herkes benim gibi kurtuluşu O’nda buldu mu peki?
Bilge: Sanmıyorum….Dediğim gibi İsa’yı tanıyorlar ama onu ne kadar anladıklarından emin değilim.
Aziz Paul: Ben bile İsa’yı anlayabilmişsem herkes anlyabilir. Anlaşılmayan nedir ki?
Bilge: Tarih boyunca İsa adına yapılan onlarca dehşet ve zulmu bilmek istediğinden emin misin?
Aziz Paul: Nasıl yani?
Bilge: İsa adını kullanarak insanlık tarihinde görülmemiş kötülükler, katliamlar ve işkenceler işlendi.
Aziz Paul: Bu mümkün değil! Bunu kimler yaptı?
Bilge: Hristiyanlar! Kiliseler ve İsa’ya inandığını söyleyen hükümdarlar…Hepsi yaptı Paul!
Aziz Paul: Bu nasıl olur? Tanrı’nın koşulsuz sevgisiyle tüm insanlığın kurtuluşa gideceğinin en büyük kanıtıdır İsa. O’nun çarmıhta kendini feda edişi bunun en büyük simgesidir.
Bilge: İnsanın vicdanının sesini duyması ve ruhunu keşfetmesi o kadar kolay olsaydı senin çöllerde kör olmana gerek kalmazdı Paul! Herkesin senin konumuna erişebileceği düşüncesine nasıl vardığını anlamış değilim.
Aziz Paul: Evet ama İsa’nın tüm bu olup bitende bir suçu yok ki! O’nun ismini kötü amaçlar için kullanan insanlardan İsa sorumlu değil! O bunların hiçbirini kabul etmezdi.
Aziz Paul: Peki Hristiyan’lara yazdığım onca mektuplar? Sevgi, inanç, ve umut’u en yüksek değerler bütünü olarak benimsemiştik. Onların hiç birisi içselleştirilmedi mi? Ben tüm hayatımı bu değerlerin yayılması için adamıştım.
Bilge: Onları hala okuyoruz.
Aziz Paul: Anlaşılmadı diyorsun ama! Bunların hepsini boşuna mı yazdım demek istiyorsun?
Bilge: İnsanların ruhlarını devletler, kurumlar, kiliseler ve papazlar aracılığı ile bulacağını mı sandın? Öyle olsaydı İsa’yı çölde bulmazdın! Ticaretle uğraşırken bulurdun. Ama bulamadın! İsa’cılığı bir din olarak kurumsallaştırdığında, ileride bunun ne gibi yıkımlara yol açacağını hiç düşünemedin mi? Kurumsal bir dini öğretinin insanın ruhunu kurtarabileceğine neden inandın ki?
Aziz Paul: Peki ya sen? İsa’dan hiç mi birşey öğrenmedin?
Bilge: O’nunla karşılaşana kadar benim nazarımda pek bir anlamı ve değeri yoktu. O’nunla birkaç kez karşılaşmam oldu. Ve daha önce bilemediğim ve anlayamadığım şeyleri bana gösterdiği için kendisine minnettarım.
Aziz Paul: Sen de benim gibi O’nun sesini mi duydun?
Bilge: Tam öyle sayılmaz. O’nu ilk kez Budda’nın yanında görmüştüm.
Aziz Paul: Nasıl yani?
Bilge: Birdenbire Budda’nın yanında belirivermişti. Her zamanki gibi çok sade ve sıradan biri gibi duruyordu. O’na ‘Beni bugüne kadar hiç Budda kadar etkilemedin’ dedim. İsa bana doğru bir adım attı ve “ben Kutsal Ruhu temsil ederim” dedi. Ardından ışıl ışıl parlamaya başladı! Aynı anda etrafındaki herşey çok yüksek bir titreşim halini aldı. Herşey yoğun bir canlılık ve renk cümbüşüne büründü!
O an, aslında herşeye ruh ve can veren şeyin Kutsal Ruh olduğunu anladım. O, her insanın içindeki canın ve her şeye hayat veren tılsımın ta kendisiydi.
Ardından da karşımda kendi suretim beliriverdi. Yeşil gözlerim çakmak çakmak parıldayarak bana bakıyordu. Etrafımızdaki her şey bu olağanüstü parlaklığı giyinmiş, coşkusunu yaşıyordu.
Aziz Paul: Sana bir şey dedi mi?
Bilge: Hayır. Anladığım bana sadece kendi ruhumu göstermekle ilgilendiğiydi.
Aziz Paul: O gördüğünü kendi ruhun olduğunu nasıl anladın?
Bilge: Kendi suretimi bu denli parlaklıkla donanmış canlılıkta, berraklıkta ve saflıkta daha önce hiç görmemiştim. Ancak ruh denen şey bu denli ışıldayıp parlayabilirdi. Buna benzer bir olaya küçük yaştan beri komşumuz olan Kâmuran Aziz henüz hayattayken onu rüyamda gördüğümde yaşamıştım. Çok canlı bir rüyaydı! Çocuktum ve birileri peşimden geldiği için koşarak kaçıyordum. Korku içinde komşumuz olan Kamuran Aziz’in kapı zilini çaldım. Parmağım kapının zilinde, bir yandan da içimden “onlar artık yaşlandı, kapıyı açana kadar beni yakalayacaklar” diye kendi kendime söyleniyordum. Derken Kamuran Aziz ansızdan kapıyı açtı. Daha önce hiç görmediğim kadar parlak ve hayat doluydu. Gözlerine nur inmiş gibiydi, ışıl ışıl parlıyorlardı. Onu bu şekilde görünce rüyamdan irkilerek uyanmıştım. O gördüğüm şey ruhuydu!
Aziz Paul: İsa’ya sen de inanıyorsun o zaman?
Bilge: Hem İsa’ya, hem de Budda’ya insan olarak inanıyorum evet. Ama senin anladığın ve inandığın anlamda inandığımı sanmıyorum.
Aziz Paul: Neden? İsa’ya benim gibi inanman için O’nun sana daha ne göstermesi gerekir ki?
Bilge: Biz başka bir çağda yaşıyoruz! Şimdilerde, sizin yaşadığınız çağda inandığınız Tanrı’ya birçoğumuz inanmıyor.
Aziz Paul: Tanrı’sız nasıl yaşabiliyorsunuz ki? Tanrı’ya ihtiyacınız yok mu?
Bilge: Evet var. Belki sizin dönemden daha da çok ihtiyacımız var.
Aziz Paul: O zaman neden inanmaktan vazgeçtiniz? Anlayamıyorum.
Bilge: Senin anladığın anlamda inanmıyoruz sadece! Tanrı’nın insanın kendi kendisinin ötesine gidebilmesi ve derinlik kazanabilmesi için en güçlü dönüşüm sembolü olduğunu biliyoruz. O yüzden Tanrı’ya mecburuz!
Aziz Paul: Yeni bir dinden mi bahsediyorsun sen?
Bilge: Hayır! Kesinlikle hayır…İsa adına yapılan yüzlerce katliamı sana anlattım. İnsanların yeni bir ‘dini inanç takımı’ tutup diğer ‘dini inanç takımlarından’ olan insanları hor görmelerine veya öldürüp zulm etmelerine hiç gerek yok! Dünyamızda yeterince ‘dini veya ideolojik takım’ var!
Aziz Paul: O zaman Tanrı’ya neden mecburuz diyorsun?
Bilge: İnsanın içindeki dehşetengiz boşluğu sadece Tanrı diye adlandırdığımız şey doldurabilir Paul. İnsanın kendi dışında başka hiç birşey aramadığı ve kendi kendini zerre kadar eksik hissetmediği istisnai anlar sadece ve sadece Tanrı ile birlikte olduğu anlardadır. Bunu sende gayet iyi biliyorsun.
Aziz Paul: Ama ben halen kendimi İsa’nın takipcisi olarak tanımlıyorum! Sen öyle tanımlamıyorsun!
Bilge: Tanrı’nın kendisi birçok farklı şekillerde tezahür eder. İsa, O’nun binlerce tezahüründen sadece bir tanesi. Ancak kendisi değil! Olamaz da…
Aziz Paul: Sen kimsin peki? Bana bunları kim olarak söylüyorsun?
Bilge: Bu sorduğun soruyu ben de zamanında kainata sormuştum! Bana “sonsuz bilincin hizmetkar bir kulusun” diye cevap vermişlerdi.