“Rum bizi kesecekti, Türkiye geldi kurtardı, giderse yine kesiliriz” siyaseti dışında, bir siyasetimiz yoktur!
Bir iddiaya göre, Dünya’nın en fakir 50 ülkesinin 32’si Müslüman...
Ve bu 32 fakir devletin başkanı, sultanı, Dünya’nın en zengin 500 kişisi içerisinde...
-*-*-
Halkın, buna benzer durumları kabul edebilmesi için, sürekli olarak bilgisiz kalması ve sorgulayıcı olmaktan uzak tutulması gerekir...
Ve işte bu gibi durumlarda din ya da aşırı milliyetçilik gibi kavramlar devreye sokulur...
-*-*-
Elbette insanlar inandırılır...
Ve bir yanda araştırmayan, sorgulamayan bilgisizlik; öte yanda inanmışlık derken o ülkenin, o toplumun, o halkın geleceği hiç de parlak değildir...
-*-*-
Örneğin Kıbrıs’ta, “milliyetçi çatışmalardan” çok acılar çektiği inkar edilemez Kıbrıs Türk toplumu, milliyetçi propaganda tarafından her ne kadar etkisizleştirilmiş olsa da, tam anlamıyla kontrol altına alınamadığı için, nüfus yapısı değiştirilerek neredeyse bitme noktasına getirilmiştir...
-*-*-
Ve değişen nüfus yapısı ile bu nüfus yapısının “ana kontrol noktası olan Ankara”; şu anda KKTC adı verilmiş Kuzey Kıbrıs’ta her şeyin “bir şekilde”, sahibidir, yöneticisidir...
-*-*-
“Bu böyle gitmemeli, geçmiş elbette unutulmamalı ama affedilmeli ve geleceğe bakılmalı” diyen herkesin, anında hain ilan edilmesi bundandır.
Kontrolü tam anlamıyla ve yasadışı bir şekilde elinde bulunduranla O’nun buradaki bu varlığından kişisel anlamda çok mutlu olan kesim ve tabii ki değiştirilen “kültürel yapı”, bu durumdan mutludur.
-*-*-
“Mutsuzluk” belirten kesime de zaman zaman yapılan maaş artışları, “ses kes” modunu yaşama geçirmekte; yeni ve eğitimli nesil göçmekte, filmin de sonu gelmektedir...
-*-*-
İnat ve ısrarla topluma yalan söylenmektedir...
“Rum bizi kesecekti, Türkiye geldi kurtardı, giderse yine kesiliriz” siyaseti dışında, bir siyasetimiz bulunmamaktadır.
KKTC’nin “olan dış siyaseti”nin temeli budur...
-*-*-
Tapulu arazilerinin neredeyse yüzde 95’i Kıbrıslı Rum bireylere ait olan “KKTC”nin tanınması veya tanıtılmasının mümkün olmadığını, olamayacağını aslında bu konuya azıcık da olsa hakim duran herkes görebilmektedir...
Ancak, hala sokaktaki vatandaşa “kanla aldık, kılıç hakkı var, ganimetimizdir” cinsi bilgiler aktarılabilmektedir...
-*-*-
Ülke ekonomisinin TL’den ve Türkiye’ye bağımlılıktan dolayı battığı; gelirlerin TL, giderlerin döviz olmasının sürdürülebilir olmaktan çıktığı gayet basit bir gerçekken; “çözüm şart” diye haykıran herkese verilen tek yanıt, “vaaay Rumcu, vaaay federasyoncu... Bunlar Türkiye düşmanı” bilimsel saptamasını geçememektedir!!!
-*-*-
1983’te ilan edilen KKTC, Kıbrıs Türk toplumunu, her alanda sadece geriye götürmüştür...
Ekonomiden, ihracattan tutun; spor ve kültür ilişkilerine kadar; evet her alanda yıkım yaşanmasının başlıca sebebi, “Kıbrıs Cumhuriyeti” yasal devleti sınırları içerisinde, uluslararası hukuku takmadan ilan edilen “sahte devlet”ten başka hiç bir şey değildir!
-*-*-
Cumhurbaşkanından müzakerecisine; en milliyetçisinden, en faşistine; herkesin, ama herkesin “Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu ve Kimlik Kartı” bulunuyor olması bile başlı başına “büyük bir başarısızlık” ve tabiri caize “bahsettiğim ideolojik yapı” adına “utancın dibi” değil midir?
-*-*-
KKTC’yi yöneten ve bir numaralı federasyon karşıtı güruhun ya evlatları, ya torunları Güney Kıbrıs’taki okullarda – kendi deyişleriyle – Rum okullarında eğitim görmektedir...
Eşleri, kızları, çocukları, evlatları; Güney’deki lüks alış veriş mağazalarından çıkmamaktadır...
-*-*-
Peki Türkiye’yi yönetenler, bunun farkında değil midir?
Elbette farkındadır...
Ama Türkiye’yi yönetenlerin istediği zaten budur...
Çünkü, bu tür “iki yüzlülüğe sahip karaktersizlik”; “işbirlikçiliği” kolaylaştıran bir olaydır...
-*-*-
Efendim, sporcularımız Dünya’ya açılamıyor!
“Rum izin vermez de ondan”...
İşte Portekiz kadın milli voleybol takımı KKTC üzerinden Kıbrıs’a gelecekti ama “ırkçı Rum kafası izin vermedi”...
Narenciyeyi satamıyoruz, Rum suçlu!
Patates elimizde kurtlanıyor, Rum suçlu!
-*-*-
“Çözüm olmalı, çözümün adı da federasyondur” diyenleri geçtim; artık, “Üniversitelerimiz kullanılarak insan kaçakçılığı yapıyoruz, bu bir felakete yol açabilir” diyenleri de “vatan haini” ilan etmeye başladık!
-*-*-
Diyelim ki hep Rumlar suçlu!
Diyelim ki “anlattığınız masallar” hep gerçek!
Tamam yüzde 99 değil, yüzde 100 haklısınız anladık da soru ya da sorun şu:
“Niye hep kaybediyoruz? Niye kimse KKTC’yi tanımıyor? Niye 1983’ten beri bir tek tanınma adımı atılmadı?”
-*-*-
Sevgili Ali Erel’in geçenlerde dediği gibi; elbette ciddi anlamda “inandırılmış” insan var...
Onlar da, o kadar inanmışlar ki; yaşadıkları olayları veya KKTC’nin varlığını o kadar abartıyorlar ki; meşhur tavşan hikayesindeki gibi davranıyorlar...
Hani erkek tavşan, affınıza sığınıyorum, cinsel organını küçük bir taşa sürtmüş; gitmiş, “dağı becerdim” diye övünmüş!
Meraktan...
Suat hoca okul yaptı... (Toplamda 6 tane olacak bu okullar)...
Devlete hediye etti!
Buraya kadar “helal”...
Peki, açılış törenine cümbür cemaat ve mesai saatlerinde bunca kişinin katılması ne iş?
Hiç mi işi yok bunca “zevat”ın?
Yoksa kendilerini bazen kırlangıç ya da mavrobullo sanıp, illa ki tele konmak mı istiyorlar?
Nasıl bir ruh haliyse!
-*-*-
Cumhurbaşkanlığı’nda “Covid” konuşulmuş!
Bir misafir hocamız, bir başkan ve bir de danışman hocamız...
Covid işlerini konuşmak Cumhurbaşkanı’nın işi miydi?
Peki bakan ve müsteşar; doktorlar?
Ya hu; yapın toplantınızı ama basına neden duyuruyorsunuz?
Yani, “toplandık, sohbet ettik, ağırladık” tamam da, “sonucu sıfır etki” toplantı ne iş?
Üstelik fotoğraflarda maske falan da yok!
Neyse!
-*-*-
Girne Hastanesi 57 milyon TL’ye 2020 yılı sonunda bitecekti...
İhale, bazı müteahhit arkadaşlarımız mağdur olduğu için iptal edildi.
Aynı ihaleye yeniden çıkılıyor...
Hastanenin, 2023 sonuna kadar, bugünkü kurlar ve fiyatlarla, en az 250 milyon TL’ye mal olması bekleniyor...
Sağlık Bakanı övünüyor ve “ihaleye çıkıyoruz” diye açıklama yapıyor!
Bir Allah kulu da çıkıp, “be gavollem insanımızı en az 200 milyon TL zarara soktunuz” demeyecek mi?
Merak işte!
“Bubanın malı gibi gullanabilin” der bir Kıbrıslı atasözü... Biz, “anamızın malı” diye; herhalde; rahatız ve satıyoruz... Fıkra da şöyle; Kıbrıslı uçakla Türkiye’ye gidiyormuş... Bir ara uçak hava boşluğuna düşmüş, sonra türbülansa girmiş falan... Kıbrıslı’nın eşi, “canım düşüyoruz” demiş kocasına... Adam gayet rahat, “bubanın malıdır uçak, bana ne düşerse” demiş... Yaaaa...