“Rum veya Türk fark etmez acı aynı”
Kıbrıs’ın güney ve kuzeyinde Kayıp Şahıslar Komitesi tarafından gerçekleştirilen çalışmalarda, 2007 yılından bu yana 2.002 kayıptan 927’si kimliklendi
50 senelik bir bekleyişi bitirip kalıntıları ailelerine teslim ederken onların acısını paylaşan Kayıp Şahıslar Komitesi Laboratuvar Koordinatörü Kıbrıslı Türk sorumlusu Antropolog İstenç Engin, çalışmaların iki toplumlu olarak 2006 yılından bu yana devam ettiğini söylüyor.
“ACI AYNI”… Laboratuvarda görevli Kıbrıslı Türk ve Rum temsilcilerinin dilinde ortak cümle “Rum veya Türk fark etmez acı aynı”.
BİR PARÇA KUMAŞ TEK HATIRA… Kazı çalışmalarında kıyafetleri ve özel eşyaları ile birlikte bulunan kayıp şahısların yakınları için tek teselli onlardan geriye kalan bir parça kumaş, yüzük veya giydiği ayakkabının bir parçası.
Devrim DEMİR
Kıbrıs’ın güneyinde ve kuzeyinde elli yıldır bekleyiş içinde olan kayıp yakınlarına ışık tutan acı da olsa vedalarına ortak olan Kayıp Şahıslar Komitesi çalışanları kayıp yakınları ile yıllardır kurdukları bağı YENİDÜZEN’e anlattı.
Kıbrıs'ta BM'ye bağlı Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi, 2007 yılından bu yana büyük bir titizlikle iki toplumlu çalıştıkları kayıp aramalarında iki bin iki kayıptan 927 kayıp şahsa ulaştı. 681’i Kıbrıslı Rum, 246’sı Kıbrıslı Türk olan kayıpların kalıntıları, yapılan uzun soluklu titiz araştırmalar sonucu ailelilerine teslim ediliyor.
Kayıpların kimliklerinin tespiti için uzun aşamalardan geçen, kalıntıları inceleyen Kayıp Şahıslar Komitesi Kıbrıslı Rum ve Türk temsilcileri ile Genetikçi kimliklendirme koordinatörleri ara bölgede çalıştıkları Laboratuarın kapılarını YENİDÜZEN için açtı.
Engin: Kazı işlemleri araştırma ile yapılıyor
YENİDÜZEN’e çalışmalarını anlatan İstenç Engin, araştırmaların iki toplumlu yapıldığını kazı yerlerinin tespit edildiği an itibarı ile sürecin başladığını ve arşivlerin taranarak kayıp şahısların yakınları ve kişilerle konuşulduğunu anlattı.
Kayıp Şahıslar Komitesi’ne ailelerin başvurduğunu ifade eden Engin, Arkeologların kazı yaptığını iki toplumlu kazı ekibinde beşer takımın arazide sürekli çalışmaları yürüttüğünü ve kazılar sonucu ulaşılan kalıntıların kendilerine teslim edildiğini kaydetti.
Her aşama fotoğraflanıyor
Yaklaşık 40-50 yıldır kayıplarını bekleyen gözü yaşlı ailelerin içlerindeki acının az da olsa dinmesine yardımcı olmak için çalışmalarına başlayarak etkili ve doğru tespit için titizlikle çalıştıklarını ifade eden Engin, “Kalıntıları bütünleştirmek kişiye göre değişiyor” sözlerini kullandı.
Kalıntıları teslim aldıktan sonra, ‘Kronolojik’ (ilk analiz) işlemi için kalıntıları temizleyip yıkadıklarını ifade eden Engin, kalıntıları bütünleştirmenin kişiye göre değiştiğini kaydetti.
“Vücut tam bulunmuşsa, analiz, cinsiyet, yaş çalışması 3 gün de tamamlanıyor. Her aşama mutlaka fotoğraflanıyor. Kişinin bilgileri bir yerde toplanıyor ve DNA için Amerika’ya gönderilir.”
“Sayı arttıkça süreç uzuyor”
Antropolog İstenç Engin, DNA için Amerika’ya gönderilen kalıntı sonucunun 3 ay beklediğini ifade ederek karışık halde bulunan kalıntıların bekleme süreçlerinin ise daha uzun olabileceğini ifade etti.
Bekleme sürecinin de zor bir süreç olduğunu kaydeden Engin, 2 ayrı takım 12 Antropolog’un görev yaptığını belirterek, sayı arttıkça sürecin uzadığını söyledi.
Engin, “Taşkent kayıplarının bulunduktan sonra birleştirme aşaması 1 yıl sürdü. Muratağa kayıpları içinde süreç farklı değildi çünkü geneli aile olduğu için süreçte uzayabiliyor. DNA sonuçları geldikten hemen sonra kalıntılar kimlikleniyor ve ailelerine teslim ediliyor” şeklinde konuştu.
Aile isterse Adli Tıp uzmanı inceliyor
İstenç Engin, kimliklendirme işlemlerinin ardından tören yapılmak üzere ailelere teslim edilen kalıntılar, ailelerin isteği doğrultusunda ölüm sebebinin tespiti için Adli Tıp’a gönderildiklerini şöyle ifade etti:
“Biz DNA sonuçları geldikten sonra, kimliklendirme işlemlerini yapıp ailelere tabutları ile teslim ederiz. Ölüm sebebini öğrenmek isteyen aileler ise, yakınlarını Adli Tıp’a götürüp ölüm nedenini yapılan tetkikler sonucu öğrenebiliyor” dedi.
“En zoru çocuklar”
Antropoloji Laboratuvarının yer aldığı ara bölgede ailelerin bekleme odası yer almakta. Kayıpları ile seneler sonra karşılaşan kayıp yakınlarının beklentilerinin hüzünle sonlandığını ifade eden Engin, “Aileler buraya üzgü geliyor. Dile kolay 50 yıllık bir beklenti bitiyor. Bir yerde motive oluyoruz, artık kayıplarının ziyaret edileceği bir mezarları var. Üzülüp kabullenemeyenler de var en çok çocuklar etkiliyor. Onların asırlarda geçse bir açıklaması olmuyor, yakınlarına çocuğun kafasında kurşun olduğunu açıklayamıyoruz” şeklinde konuştu.
Engin: Bir parça kemik alan aile bile var
Her bir kayıp ailesinin apayrı bir hikâyesi olduğunu dinlerken, bambaşka duygular yaşadıklarını kaydeden Engin, “Bir parça kumaşı bile kayıp yakınına verince o kumaşın hikâyesi bizi derinden sarsıyor. Elinde kumaş parçası ile başlıyor anlatmaya, her bir hikâye çok etkileyici. Kalıntıların tamamı bulunamayarak bir parça kemik alan aile bile var” sözlerini kullandı.
Eleftherioa: Rum-Türk fark etmez acı aynı
Kayıp Şahıslar Komitesi Laboratuar Koordinatörü Kıbrıslı Rum temsilcisi, Antropolog Theodora Eleftherioa, 50 yıllık bir sürenin uzun bir zaman olduğunu ve kayıpların yakınlarının ya öldüğünü ya da hiçbir şey hatırlamadıklarını anlattı.
Yapılan kazı çalışmalarında, kemiklerin durumunun çoğu zaman kötü olduğunu ve iyi sonuç almadıklarını ifade eden Theodora Eleftherioa, “Aileler çok uzun zamandır bekliyor çünkü yıllardır bir beklentileri var. Bütün aile vakalarında çok etkileniyoruz, çocuklar var onlar bizi derinden etkiliyor. Rum- Türk fark etmez acı aynı ve ailelerle empati kurmaya çalışıyoruz. Ne kadar iyi bilemiyoruz ama en iyi en doğru şekilde beklentilerine cevap vermek için çalışıyoruz” dedi.
“Kayıp yakınları ile aynı acıyı hissedebiliyoruz”
Kayıp Şahıslar Komitesi Laboratuarında iki toplumlu çalışan ‘Genetikçi ve Kimliklendirme Koordinatörleri’ Gülbanu Zorba ve Katerina Papaioannou proje başladığından bu yana kayıp yakınları ile kurdukları bağı anlattı.
En büyük sıkıntılarının zaman olduğunu ifade eden Zorba en doğru ve en hızlı şekilde kayıpları ailelere teslim etmek için analiz sonuçlarını titizlikle incelediklerini anlattı.
Tüm bilgilerin, tüm verilerin tek tek incelenerek kimliklendirme yapıldığını anlatan Zorba, DNA sonuçlarının Amerika’dan geldiğini kimliklendirme işlemlerinin ise kayıp yakınlarının kullanılarak yapıldığını kaydetti.
“Babasını hala bekleyen var”
Zorba, seneler sonra kayıpları ile kavuşan ailelerin duygusal anlar yaşadığını babasının kendisine bisiklet alıp “akşam birlikte süreceğiz” diye kapıdan çıkarak bir daha dönmeyen babasını 50 yıldır bekleyen bir yakının hikâyesinden çok etkilendiğini anlattı.
Kayıpları ile karşılaşan aile yakınlarının bulunmadıkları için hala umut dolu bekleyişlerinin kalıntılarla kavuşunca umutlarının son bulduğunu anlatan Zorba, “Eşyaları ile üzerlerinde kıyafetlerle bulunanlar var. Aileler, yakınlarından kalan bir parça kumaş, bir yüzüğü 50 yıl sonra teslim alırken bile gözlerindeki acı, hüzün ilk gün gibi. 2006 yılından bu yana her kayıp yakını ile aynı acıyı yaşıyoruz” dedi.
Aileler dün ölmüş gibi üzülüyorlar
‘Genetikçi ve Kimliklendirme’ Koordinatörlerinden Katerina Papaioannou’da 2006 yılından bu yana yaşadığı süreci YENİDÜZEN’e anlattı.
Papaioannou, kayıp yakınlarının kayıpları ile buluşunca dün ölmüş gibi acı çektiklerini gözlemlediklerini anlattı.
“Görüş odamız var, biz burada kayıp ailelerine sunum yaparız aileler bunu kabul etmek istemiyor. Taşkent kayıplarında bunu yaşadık, bulunmadıkları için ailelerin yaşadıklarına dair umutları vardı. Ailelerle görüştüğümüz günlerde kimsenin enerjisi güne devam etmek için olmuyor, çünkü o acı o anı onlarla birlikte bizde yaşıyoruz “dedi.
“Ailelerin tepkisi büyük”
Katerina Papaioannou, kayıp şahışların kalıntılarına isim verilince her birinin bir birey olduğunu ve çalışmaların Türk-Rum olarak devam ettiğini anlattı.
Sunumlar sırasında kayıp yakınlarına her şeyin aktarıldığını anlatan Katerina Papaioannou, aileler ellerinde resimlerle bekleme odasında, kayıplarının kalıntıları ile karşılaşınca büyük şok yaşıyorlar. Bu üzüntü ile birlikte senelerin özlemi artık bitiyor ve en azından yakınlarının bir mezarı oluyor ve onlara dua edecekleri bir yer oluşuyor. Uzun bir bekleyiş son bulurken, bu zor süreçte psikologlar ailelerin yanında” dedi.