RUMLAR ÇÖZÜMÜ ÖTELERSE…
Dünya siyasetinin ağırlıklı ve yönlendirici ülkeleri, iç ve dış konularında, geleceğe dair kendi strateji planlarını ve eylem planlarını yapar; uygulama sürecinde de gerekli rötuşlarla, bu planları geliştirir.
Dolayısıyla, dünya siyaseti ve olay ve olgul
Dünya siyasetinin ağırlıklı ve yönlendirici ülkeleri, iç ve dış konularında, geleceğe dair kendi strateji planlarını ve eylem planlarını yapar; uygulama sürecinde de gerekli rötuşlarla, bu planları geliştirir.
Dolayısıyla, dünya siyaseti ve olay ve olguları bunu yapanların belirledikleri yönde gelişir. Son dönemlerde, Türkiye de, kendince ve özellikle de bulunduğu coğrafi bölgeyi hedefleyerek, strateji planları ve eylem planları yapmaktadır. Ve Türkiye böyle bir çalışmayı yapınca, Kıbrıs sorununun kendilerinin geleceğe dair strateji planlarında kilitlerden biri olduğu ama tek kilit olmadığını, aslında Kıbrıs’ta statüko devam ederken, kendilerinin başka projelerini uygulayıp ekonomik ve politik kazanımlar elde edebileceğini gördü.
Kıbrıs sorunu artık onlar için ilerlemelerine “rahatsızlık” yaratacak bir sorun değildir, eğer bu sorun rahatsızlık yaratıyorsa, sadece Türkiye için değil, tüm AB ülkeleri, ABD, Rusya gibi ülkeler için de değişik oranlarda da olsa, rahatsızlık yaratmaktadır. Dolayısıyla, sorunu çözmek tek Türkiye’nin yararına olmayacağı için, Türkiye siyasetine göre, niye sadece Türkiye elini taşın altına koysundu, sorunun tüm “paydaşları” da ellerini taşın altına sokmalı… Onun için Kıbrıs sorununun çözümünün Türkiye’nin gündemindeki sıra numarası, AB’nin gündemindeki sıra numarasından farksız hale geldi.
Rum tarafının hatası bunu okuyamaması veya okuduğu halde, şansını denemek için risk almayı tercih etmesidir. Onlar, diğer ülkelerin, kendileri namına, Türkiye’ye baskılar yapıp, kendi çıkarlarının azamisini elde edecekleri bir sonucu yaratacaklarını hala ummaktadır. Ama müttefik sandıkları hiçbir tarafın da kendilerine duydukları sempatiden dolayı Türkiye ile herhangi bir ekonomik, politik veya militer çatışma aşamasına gelmeyeceğini de bilmezlikten geliyorlar… Halbuki Temmuz 1974 göstermiştir ki, ABD olsun, İngiltere olsun ve hatta Yunanistan dahi, Türkiye ile kafa kafaya gelmeyi tercih etmedi ve Kıbrıslı Rumları Türkiye’nin önünde yalnız bıraktı.
Şu anda ekonomik yıkımlarla karşı karşıya kalan AB üyesi ülkelerin ilk yaptığı ekonomik hareket, savunma bütcesini kısmak olmuştur; Yunan ordusunda önemli ölçüde azaltmaya gidiliyor, Bulgaristan ise, nasıl olsa NATO var diyerek, mecburi askerliği de kaldırdı, orduyu da küçülttü. Bu durumda, en büyük ve etkili ordulardan birine sahip ve ekonomik krizi de “teğet” yaşayan Türkiye, NATO’nun Avrupa karasındaki ana unsuru oluyor. AB’nin savunma iş birliği projesi de NATO ile ilişkili… Enerjinin atar ve toplar damarları da Türkiye odaklı…
Şimdi güçlenmiş ve uluslar arası konularda ve alanlarda “güç politikasını” kullanmakta hiç tereddüt göstermeyen bir Türkiye, bölgesinin yeniden tasarlanmasında başrol oyuncusu olmaya aday bir Türkiye, bu süreç içinde daha da güçlenecek. Ve Türkiye, bu aşamalardan geçerken, kendi starteji planını uygularken, Kıbrıs sorununu erken çözmemek özellikle Kıbrıslı Rumlar için büyük tehlikedir. Kıbrıslı Türtklerin kaybedecek birşeyleri kalmadı, dolayısıyla, erken çözüm onlar için çıkar tek yoldur; ama Rumlar için aynı değil, daha kaybedecek çok “değerler”i vardır.
Kıbrıslı Rumların, yarının daha da güçlenmiş Türkiye’sinin çözüm masasındaki tavrının, bugünün güçlenmekte olan Türkiye’sinden daha sert olacağını görebilmesi gerek... Çözümü ertelemek, Kıbrıslı Türkleri kendi coğrafyasında ezip eleyecek, ama Kıbrıslı Rumları da ezecek… Bugün AB üyeliğine burun kıvırma refleksine girmiş Türkiye, güç politikasına dayanarak, ya erken AB üyeliği elde ederse veya AB üyeliği projesini rafa kaldırırsa, Kıbrıslı Türkler yok olacak ama, Kıbrıslı Rumlar da tırnaklarını değil, parmaklarını da yiyecek…
Bir an önce bu sorun, Kıbrıslı tarafların da hala ağırlıklı olduğu zeminde çözülmelidir. Eroğlu’nun şimdiki statükodan şikayeti yok, çözüm için hiç acelesi yok ama Hristofiyas acele etmelidir; geciktirdikçe elde edeceği sonuç, eli daha güçlü Türkiye’nin gölgesinde ve müttefik bildiklerinin de soğuk sessizliğinde “müzakere” yapmak olacaktır.
Kıbrıs Rum liderliği, geçmişin ve bugünün tahlilini doğru yaparak, çözümün uzamasının Kıbrıs’taki tarafların değil, sadece Türkiye’nin lehine olduğunu görmelidir. Kıbırslı Türklerin bundan şikayetçi olmaması gerekiyor ama Türkiye güç politikalarını Kıbrıslı Türklere de uygulamakta ve hatta ilk eksersizi Kıbrıslı Türkler üzerinde yapmaktadır. Dolayısıyla, Kıbrıslı Türklerin var oluş kavgası, sadece Kıbrıslı Rumlara karşı değil, aynı zamanda ve anda Türkiye’ye karşı da verilmeye başlanmıştır.
Kıbrıslı Türkler ve Rumlar bu gelişmeleri ortak değerlendirme ile izlemezse, Rumların hataları önce Kıbrıslı Türkleri yakacak, sonra da kendilerini… Kıbrıslı Türkler yandı yanacak kadar, yanık acısına bağışıklık da kazandı; Rum kilise ve siyaseti bu “arsız” kafa ile giderse fena yanacak… N’apmalı artık, ona da mı maraz?!..