Rüsvâ ve âhenk
Türkçe dilinde okuyor ve yazıyoruz.
O nedenle ana dilimiz.
Dilimiz dünyamızdır.
“Kıbrıs ağzı” nasıl özelse, pamuklar içinde sarılıp sarmalanmalı, özenle korunmalıysa... Ve hatta eğitim sistemi içerisinde mutlaka yer etmeliyse...
- 3 bin 425 ‘ortak sözcüğü’ vardır bu coğrafyanın, iki farklı ana dilinde -
Türkçenin de kıymetini bilmeliyiz.
Rumca gibi... İngilizce gibi...
Tümü coğrafyamızın dili...
Ne kadar da öykünürüm eski insanlara her üç dili konuştukları, kendilerini anlattıkları ve anladıkları için!
Eskiyle yeninin farkı eğitim sistemi ve ortak yaşam kültüründe gizlidir.
(Yeni Eğitim Bakanı’na erken bir ilk not: Orhan Kabataş ve Yakovos Hacıpieris’in “Kıbrıs Türk ve Rum Diyalektiklerinin Ortak Sözlüğü” çalışması okullarımız için belki özet bir kitap haline getirilmeli ve müfredata dahil edilmelidir.)
* * *
Harika bir kitap armağan edildi, yaş günümde...
“Bazı Kelime Çok Güzel” diyor, Lûgat365.
Banu Ertuğrul - Onur Ertuğrul hazırlamışlar.
Öylesine etkileyici de bir sunum yapmışlar ki, “Tüm kelimeler çok güzel fakat bazıları diğerlerinden daha güzel” diyerek.
Çünkü bu kelimeler artık çok az kullanılıyor.
“Yalnızlaşmanın ‘kendi ayakları üzerinde durmak’ olarak kutsallaştırıldığı, kimsenin kimseye ihtiyaç duymadığı, aşkın gündelik bir hobiye dönüştüğü dünyada hasrete yer ve zaman kalmıyor.”
İşte bu “kelimeler” aslında “hasret” kaldıklarımız...
Banu ve Onur Ertuğrul öğretmen ya da yazar, dil bilimci ya da çevirmen değil.
Kelimelerle “platonik bir aşk ilişkisi” kurmuş iki güzel insan.
Sosyal medyada çoğalarak, kelimelere dair tutkularını harika bir kitapta topladılar.
Çoğu Arapça ya da Farsçadan gelen eski Türkçe sözcükler...
Sabahattin Ali’nin Halide Edip’in romanlarından, Orhan Veli’nin Ahmed Arif’in şiirlerinden Reşat Nuri’den ve Nazım’dan hatırladığımız ‘güzel kelimeler...’
Neler mi var?
“Müstehzî” örneğin...
Tam da karşılamaz anlamını “alaycı” demek... Hakkı (Yücel) abiden öğrenmiştim ilk.
Veya “Tahayyül.”
Hayalde canlandırmak diye özetlenmiş.
Kıbrıs’ın hallerini tartışırken çok kullanılır, nasıl bir ülke tahayyül ettiğimize dair.
Zor beğenen insanlar için söylenen “Müşkülpesent...”
Veya “Yâren.”
Çok yakın dost anlamında...
Aşkla sevilen kimsedir “Mâşuk.”
Tam da bu günler, en soğuk günler, aralık-ocak arası “zemheri.”
Ve “Rüsvâ.”
Rezil demek, kötülükleri ortaya çıkan kişi demek, biliyorsunuz şu günlerde kim demek!
Çok severim ben “âhenk” sözcüğünü ki, eş anlamlısı olarak verilen “uyum” bir başına karşılamaz anlamını...
“Hercâi” değişken, kararlı olmayan...
Ve neredeyse tümden unuttuğumuz bir sözcük... “Aliyülâlâ” yani iyinin de iyisi, yani çok renkli...
Keşke bu güzel sözcükler hiç tükenmese...
Nâmütenâhî olsa!
Bir emoji ya da ‘mrb’ kâfi gelmese!
Bir başka yere yamalanmaya razı değilsek eğer...
<<... Bencil ya da bireysel çıkarlar yerine toplumun genelinin beklentilerine karşılık verebilecek “ortak iyi”nin peşinde koşan, “ortak iyi”yi “ortak çıkar”a dönüştürmeyi başarmış topluluklar, toplum olmayı başarabilirler…>>
Çağıl Günalp’de okumuştum, Yenidüzen’de..
Kıbrıs’ta "ortak iyi"yi nasıl keşfedeceğiz diye, tam da Kore’ye bakarken...
Güney Kore ve Kuzey Kore, şubatta Pyeong Chang Kış Olimpiyatları'nın açılış töreninde tek bayrak altında yürüme konusunda anlaştı.
Ve “ortak takım” kuracaklar ilk kez.
Güven böyle yaratılır.
“Kapsamlı Çözüm”lerden önceki adımlar belki de bu olmalı.
Niye örneğin Kıbrıs’ta “engelli futbol takımı” kurarak bir adım atmayalım.
Ya da ne bileyim ortak bir yüzme takımı.
Adadaki toplumlardan “tek halk” yaratmak ütopyasını yaşatıyorsak halen...
“Tek halk”ı da geçtim, “var olmak” üzerinden bir gailemiz, ortak bir gelecek düşümüz varsa...
Birilerinin “bölelim, ayıralım, bir başka yere yamayalım” hesaplarına isyan edebilirsek eğer...
Nasıl bir kalp bıraktın
“Bu bir sivil darbedir” diye isyan edince Başbakan, hemen Ajda Pekkan geldi gözümün önüne...
O meşhur şarkısı...
“Nasıl bir kalp bıraktın
bilir misin ardında
Bilir misin kırılan
kalpler düzelmez asla
...
Dönüp de hiç baktın mı
merak edip arkana
Eden bulur güzelim
kalır sanma yanına...”
Notçuklarım
Bu esprilere artık gülmüyorum
- “Hey Corç versene borç”
- “Yağmur başladı, tufan geliyor.”
- “Girne, içine girme, girersen evlenme...”
Unutulan Yasak
- Nergis toplamanın, satmanın, satın almanın yasak olduğunu biliyor musunuz?
Son Yasak
- Bir Cemal Süreya şiiri ki, hepiniz hemencecik ezberleyebilirsiniz...
“Özgürlüğün geldiği gün
O gün ölmek yasak!”
Anlayamadıklarım
- Seçimi boykot edenlerin, kendileri de sanki boykot ettikleri seçimin bir unsuruymuş gibi rakamlar üzerinde tekrar tekrar analiz yapmasını anlayamıyorum!
Sandığa gidenlerden daha çok onlar konuşuyor. Sonuçları çok daha fazla onlar sebepleniyor.
İyi ki bir de ‘boykot’ etmişler!
MERAKTAYIM
- CEP’ten önce yine SİYASETE yansıdı “numara taşıma...”
Bu “numaralar”ı daha ne kadar taşıyacak toplum, meraktayım!
İyi pazarlar, mutlu mangallar olsun!. Ve söyleyeyim, internetten okumuşsanız, bu sayfa gazete kağıdında daha güzel duruyor ;)
Beklemek güzeldir ama
doğru durakta
Can Yücel