RUSYA, TÜRKİYE, KIBRIS, AB
Türkiye'nin son dönemlerde ekonomik olarak gelişmesinde emeği ve katkısı inkar edilemez siyasilerinden olan Sayın Ali Babacan'ın, son seçimlerden önce, ekonomik gelişme için sürekli ifade ettiği gerçekte, budur. Demokratik hukuk devleti standarının yükseltilmesi...
İşte bu olanlar ve yaşanan iç ve dış krizler, bu gelişmenin önünü açma zorunluluğunun kaçınılmazlığını işaret etmektedir. Eğer yaşanan çok boyutlu kriz, bu fırsatı yaratırsa, bunun hem Türkiye, hemde bölge için önemi çok büyük olacaktır.
Dışta kriz, içte kriz; bir ülke bundan çok zarar görür. İşte bu nedenle Türkiye- AB görüşmelerinin başlayacak olması, bu sorunların aşılması için çok önemli bir kaldıraç olma özelliğine sahiptir.
Bu bakımdan Kıbrıs sorununun çözüm dinamiğinin gelişmesi çok önemlidir. Çünkü Türkiye'nin AB müzakerelerinde bloke edilen pek çok başlığının açılması buna bağlıdır. Dolayısı ile Kıbrıs sorununun çözüm dinamiği, günümüzde yalnız bizim için değil, ama bölge ve Türkiye açısından çok daha önemli olmaktadır.
Türkiye-Rusya gerginliği derken, Diyarbakır Barosu Başkanı Sayın Tahir Elçi vahşice öldürüldü. Sayın Can Dündar ve Sayın Erdem Gül'ün tutuklanması ile oluşan gerginlikle birlikte bütün bunlar, zor bir dönemin Türkiye için yaşanacağını göstermektedir.
Sayın Ahmet Davutoğlu'nun Başkanlığında Hükümet kurma ve Güven oyu alma çalışmalarının daha başında iken bu yaşananlar, ekonomik zorluklarında depreştiği bu ortamda, yeni kurulan Türkiye Hükümetinin zor çalışma koşullarının göstergesi oldu...
Bu zor koşullar Türkiye açısından yaşanırken, Orta Doğu'da savaş ve çatışmalarda derinleşmektedir.
İşte bu zorlu dönemde, Türkiye Hükümetinin AB ile ilişkilerden sorumlu Bakanı Sayın Volkan Bozkır, Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesi açısından önemli bir açıklama yaptı.
Sayın Bozkır; AB - Türkiye üyelik görüşmeleri için 17. Fasıl'ın açılacağından söz etti. Bu Ekonomi başlığıdır.
Bunun yanısıra diğer başlıklarında açılmasından söz etti. Bu zor durumda 17. Fasıl'ın açılacak olması önemlidir.
Ancak son yayınlanan AB ilerleme raporunda Türkiye açısından ifade edilen olumluluklar yanısıra, eleştiriler de çok önemlidir.
Ekonomik fasılın açılacak olması çok önemli iken, esas olan AB ilerleme raporunda dile getirilen demokratik ve hukuki eleştirilerdir. Eğer bunların aşılmasına dair bir gelişme olmazsa, AB üyelik sürecinin gelişmeyeceği ve Türkiye ile AB arasında oluşan, olumsuz basınçın daha da artacağı açıktır.
Ancak bu olumsuz basıncı azaltacak olan ve olumlu gelişmenin yolunu açacak olan da gerek enerji, gerekse yargı ve insan hakları, demokratik özgürlükler ile ilgili başlıkların açılması ve görüşülmesidir.
Ancak bu başlıkların açılmasının ise, Kıbrıs sorununun çözüm süreci ile doğrudan bağı vardır.
Türkiye'nin insan hakları, özgürlükler, demokrasi ile hukuk yapısı nedeni ile eleştirilmesi ve bunun AB ilerleme sürecinin önünü tıkaması söz konusudur.
Ama bunların AB standartlarına yükseltilmesini destekleyecek olan müzakere başlıkları ise, Kıbrıs sorunu nedeni ile vetoludur.
Bu çelişkiyi pek çok makalemde eleştirdim. Ancak bu gerçek ortadadır.
Türkiye'nin şimdi Rusya ile de ciddi bir kriz içine girmesi ve ikili ilişkilerin bozulması, Türkiye'nin, Orta Doğu'nun bu karmaşık ortamında güvenliği ve istikrarı içinde bu çok önemlidir.
Yani, Türkiye'nin hem batı ile değer kavgası ve siyasi gerginlik içinde olması, hemde Rusya ile siyasi, askeri ve ekonomik gerginlik içinde olması ; Türkiye'ye içte ve bölgede hiç bir fayda sağlamaz.
Yalnız NATO üyesi olarak askeri açıdan batı ile bağlaşıklık içinde olması, bu karmaşık ortamda Türkiye'nin; siyasi, ekonomik olarak huzurlu ve kendini de güvenlik içinde his etmesi için de yeterli değildir....
Çünkü, Soğuk Savaş döneminin Türkiye'ye getirdiği yaşanmışlıklar, yalnız NATO üyesi olma özelliğinin tek başına ülkeye; ekonomik, siyasi, insani ve demokratik gelişme sağlamadığını ve bunun da güvenlik için, tek başına yeterli olmadığının açık tarihi gerçeğidir.
Hele günümüzde, Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve demokratik olarak gelişme olarak aldığı mesafe ile birlikte bunu düşünürsek ve Soğuk Savaş ortamının sona ermesiyle birlikte, Türkiye'de kimlikler ve inançlar üzerindeki baskılamanın kalkmasının yol açtığı yeni gelişen iç dinamikler üzerinden bakarsak, bu yeni durum, Türkiye'de artık, soğuk savaş dönemindeki iç baskılamanın yeniden yaşanmayacağının da göstergesidir.
Eğer, bu yeni ekonomik, demokratik ve siyasi gelişmeler üzerine; yeniden soğuk savaş dönemine benzer içte, gelişmeler yaşanırsa, Türkiye'nin bugünü aratacak, ciddi kırılmalar içine girmesi söz konusu olur.
TÜRKİYE- AB GÖRÜŞMESİ
Bu zor durumundan çıkış, Türkiye-AB görüşme sürecinin canlanması ve Türkiye'nin demokratik hukuk devleti olma sürecinin hızla gelişmesi ile mümkündür.
Bu gelişmenin ayni zamanda, ekonomik ilerleme ile doğrudan bağı vardır.
Türkiye'nin son dönemlerde ekonomik olarak gelişmesinde emeği ve katkısı inkar edilemez siyasilerinden olan Sayın Ali Babacan'ın, son seçimlerden önce, ekonomik gelişme için sürekli ifade ettiği gerçekte, budur. Demokratik hukuk devleti standarının yükseltilmesi...
İşte bu olanlar ve yaşanan iç ve dış krizler, bu gelişmenin önünü açma zorunluluğunun kaçınılmazlığını işaret etmektedir. Eğer yaşanan çok boyutlu kriz, bu fırsatı yaratırsa, bunun hem Türkiye, hemde bölge için önemi çok büyük olacaktır.
İÇTE KRİZ, DIŞTA KRİZ
İşte bu bakımdan Kıbrıs ve Kürt sorunlarının çözümü hayati önem arz etmektedir. Baksanıza, Türkiye, Rusya ile doğan krizi yaşarken, Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması daha önce tutuklanan diğer basın emekçileri gibi önemli bir iç demokratik sorun ve basınç oluşturdu.
Buna, Sayın Tahir Elçi'nin öldürülmesi eklenince, zaten çatışmasızlık ortamının bitmesi ile başlayan çatışmalar içinde işin, çok başka boyutlara sürüklenmesi gelişiyor.
Dışta kriz, içte kriz; bir ülke bundan çok zarar görür.
İşte bu nedenle Türkiye- AB görüşmelerinin başlayacak olması, bu sorunların aşılması için çok önemli bir kaldıraç olma özelliğine sahiptir.
Bu bakımdan Kıbrıs sorununun çözüm dinamiğinin gelişmesi çok önemlidir.
Çünkü Türkiye'nin AB müzakerelerinde bloke edilen pek çok başlığının açılması buna bağlıdır.
Dolayısı ile Kıbrıs sorununun çözüm dinamiği, günümüzde yalnız bizim için değil, ama bölge ve Türkiye açısından çok daha önemli olmaktadır.
Eğer gerçekten Türkiye'yi seviyorsak, bu zor dönemde yapabileceğimiz en büyük katkı, Kıbrıs sorununun çözümüne dönük yapacağımız yaratıcı katkılar olacaktır.
Kıbrıslı Rumlarda adanın selametini ve huzurunu öncelikli olarak düşünüyorlarsa. Ayrıca bu zor koşullarda, Türkiye'nin belaya düşüp zayıflayacağı, böylece kendi maksimalist hayallerine ulaşacaklarına dönük "uzun vadeli mücadele" hayalperestliğinden gerçekler temelinde çıkarlarsa ve karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm için, en maksimum çabayı ve ortaklık kültürünün gereğini yerine getirirlerse, yalnız adamıza dair değil, ama bölge, Avrupa ve dünya için çok önemli bir adım atmış olacağız....
Çünkü bu bölge yaşananlar, 19. yy sonunda Karl Marks'ın Doğu Sorunu kitabında yazdığı makalelerde, Balkanlar için ifade ettiği ve 20.yy başında 1. Dünya savaşını tetikleyen tesbitlere benziyor. Marks o dönem için Balkanlara dönük," halkların kasaphanesi" tanımlamasını yapmıştı. Bölgemiz, günümüzde kasaphaneyi geçti, ilkel bir mezbahaya döndü.
İşte nedenle de Kıbrıs ve Kürt sorunlarının çözümü çok önemlidir.
Aksi, yani bu krizi barışa dönük bir fırsata döndürme becerisi gelişmezse, bu hem bizim, hem bölgenin çok daha büyük belalar içine girmesine yol açacaktır.
Evet, bu krizler çok üzücü. Çok azap verici. Ama bu krizler başta Kıbrıs ve Kürt sorunu olmak üzere pek çok sorunun çözüm fırsatını da içinde üretmektedir.