1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. RÜZGÂRA YAZILANLAR…
RÜZGÂRA YAZILANLAR…

RÜZGÂRA YAZILANLAR…

RÜZGÂRA YAZILANLAR…

A+A-

Neriman CAHİT

 

Eskiden evden çıkıp taa Bandabuliya’ya kadar yürümek, kendi kendime verdiğim en güzel armağandı; ama, şimdilerde o da yalan oldu… Çünkü… Lefkoşa artık yalan, kahır dolu… Her anlamdaki kirliliği had safhaya çıkmış bir kent… Oysa,
Çok değil, 50 yıl önce hem köy hem de Şeher’de yaşamak harikaydı. İnsanların – doğanın – hayvanlar ve börtü böceğin birbiriyle kaynaşarak yaşadığı… Yaşadığımız o güzelim hayatta… Fakir – zengin yok… Komşuluk var, paylaşmak vardı… Köylerde köpekleri, tilkileri, yaban kuşlarını dahi arkalarına düşerek helâ heşâ ile kovalardık… Kuşların her türü neredeyse bizimle söyleşirdi…
Artık hiç kimsenin değil, yaşamayı hatta görmeyi hayâl bile edemeyeceği şeyler bunlar… Mesellerde kaldı…

*  *  *

Bu nankör, magazine endekslenmiş dünyada artık, kimse kimseye emek vermiyor… Hele de sanata… Sanatçıya… Sanatla gönenip çoğalmaya…
Kıbrıs’ta yazı yazmak, sanatla uğraşmak, Eskimolara dondurma satmaktan daha zor.
Artık yazın alanı, kitap okumayan, bu konuda ne iyiyi ne kötüyü (okumadılar ki bilsinler!) bilmeyen kişilerin patronluk, ya da yöneticilik ettiği… Sırf para ve getiriye dayalı bir ‘Basın – Yayın Sistemi’ hakim…
“Yani Bilgililer ilgisiz… İlgililer bilgisiz…” sistemi yürürlükte…
Ah… O meseller…
Kışta, mangalın başında, yazda o her zaman sevdalısı olduğum köy yaşamında, damlara serilen yataklarda… O yıldızların sonsuzluğu altında… Bir toprak damın üzerinde… Nur yüzlü bir nenenin ya da aksakallı bir dedenin çevresine bağdaş kurarak kümelenmiş… Öyle çok masal, öykü ve anı dinlerdik ki!.. Tadı hâlâ damağımda… (Bunların bellek ve dil haznemizde yer etmemesi olanaksızdı…)
Biz gerçeğin sert sathunda olduğu kadar masalların dünyasında da büyüdük… Ama ne yazıktır ki artık, ne üreteni ne de alıcısı kalmış! Ancak, bizim gibilerin gönüllerinde yaşayan yakıcı özlemi kalmış sadece…

*Sanat: Tümü değilse de çoğunluğu – artık – “Ne kadar anlaşılmazsa o kadar sanat”  deli ediyor insanı…
Bir de en çok yazdığıyla – yaptığı taban tabana ters düşenler…
Bu konuda üç kural önemli…

*Kendi kendine yalan söyleme… Dürüst / açık ol…
*Ne istediğini ne yaptığını iyi bil…
*Yaşadığının / yaptığının farkında ol.

Bazı yazdıkları, ürettiklerini beğendiğim… Daha da ötesi kutladığım, olumlu yazı yazdığım kişilerin öylesine ters ve zayıf yanlarını görüyorum ki! Tüylerim diken diken oluyor, kendi kendime kızıyorum…
Nasıl çabuk inanıyorum… Ne budala bir romantik’im diye…

*  *  *

Eskiden, biraz kopuk olsa da… Özellikle de “Sanat – Sanatçı camiasında bir birliktelik, bir iletişim, bir bağ vardı…
Şimdi Medya var…
İnsanın kendi kendini tutsak ettiği koca dev…
Düşünen o, duyan o, elbette hesaplayan o… O, ne derse doğrudur ve olur…Kişi, birey veya küçük topluluklar anlamaz, duymaz, görmez ve de elbette düşünemez!..
Medya, “bu iyidir” derse, o iyidir… O, öne çıkan, ünlenir… Demezse…. Yandınız….
Yani, müthiş bir baskı ve yönlendirme var; Her şeyde olduğu gibi, yazı, sanat iletiminde de…
Reklamın varsa… TV’de – medyada – bir dostun, bir akraban varsa… Veya sonunda karşılıklı bir çıkar ilişkin varsa… Yaşadın…
Ör. bir kadın çıkıyor… Kadınla, kadın belleği ve bilinciyle zerrece bir ilgisi / ilintisi yok… Yaptıklarına bakıyorsunuz… Gerçek kadınlığa hakaret ettiğinin farkına bile varmadan kadın haklarının savunmacısı savlarıyla yapıyor…
Yani diyeceğim… Günümüzde sırf ün para ve mevki için o kadar abuk sabukluklar yapılıyor ki! Seks, şiddet, cinsellik ve siyasi eğilimler ve duygular sömürülerek…
Eskiden, “Sanat toplum içindir… Yok, Sanat, Sanat İçindir” gibi tartışmalar vardı. Şimdi buna gerek kalmadı… Tek olgu: “Sanat Satmak İçindir… Her anlamda hem de!”
O kadar…
Alan belli, satan belli, sattıran belli…

 

Devam edecek…

Bu haber toplam 1328 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 283. Sayısı

Adres Kıbrıs 283. Sayısı