Sadakat arttıkça, şahsiyet azalıyor
“Şahsiyetten ahlakı ve haysiyeti çıkardığımızda geriye kalan palyaçoluktur.”
O palyaçoların da yüzlerinden boyaları dökülüyor zamanla…
Görüyorsunuz!
***
Siyaset ve toplumsal yaşamda içimizi kemiren sızı bu: Şahsiyetsizlik!
Besim F. Dellaloğlu'nun Perspektif'te yayınlanan yazısı "Şahsiyetin Sosyolojisi"nde adaya da ışık tutan önemli saptamaları var.
“Sadakat ile şahsiyet genellikle birbirleriyle ters orantılıdır, biri artarsa diğeri azalır” diyor örneğin…
Yaşayarak öğreniyoruz.
Ulusal siyasetin içine düştüğü "kaos" da burada başlıyor sanırım.
Birilerine "sadakat" üzerinden kendini var edenler, yitirilen "şahsiyet"i göremiyorlar.
***
Bir de sıkışıp kaldığımız kimlik siyaseti var elbette!
"Kim-liğin, yanikim olma sorusunun hayata bu kadar hâkim olduğu bir yerde şahsiyet yeşermez.” diyor Dellaloğlu…
"Şahsiyet inşa edemeyen kimliğe sarılır."
Kimlik siyasetinin böylesine büyümesi yaşadığımız baskının sonucu mu acaba yoksa şahsiyet inşa edilemediği için mi?
Belki her ikisi de…
***
Sözün eyleme yenildiği zamanlardayız…
Hep dinler dururuz örneğin, “şahsiyetli ilişki.”
Olmaz!
Çünkü değerler ve ilkeler önde olmalıdır böylesi bir modelde…
***
“Liyakatin güçlü olduğu yerde kimlikler baskın olamazlar. Liyakat şahsiyet üretir. Oturduğu koltuğa liyakatle gelen birinin, onu atayana karşı gerektiğinde dik durabilme imkânı şahsiyettir. Mutlak sadakat, her emri yerine getirmek ise şahsiyetsizliktir."
İşte bu!
Daha da ne söylenebilir.
İnsanlar hak etmedikleri koltuklarda oturuyorsa eğer…
Terlemeden, hayalini kurmadan, emek vermeden dünyalar kurmuşsa…
Yeteneğin, bilginin, içeriğin anlamı yitiyorsa giderek…
Şahsiyetsizlik büyüyecektir hayatın içinde…
Palyaçolar gezinecektir, hemen her yerde…
Pandemi Merkezi’nden yararlanmak
Pandemi Merkezi ya da Acil Durum Hastanesi’nde neredeyse hasta kalmadı.
Biri yoğun bakımda, toplam 7 hasta vardı en son…
O meşhur açılışta, hastanede 6 ameliyathane ve bir MR, 2 röntgen, bir bilgisayarlı tomografi ve 2 ultrason cihazı olduğu açıklanmıştı. 24 yoğun bakım, 64 hasta ve 12 acil müşahede yatağı olmak üzere toplam 100 yatak kapasitesine sahip olduğu söylenmişti.
Bu potansiyeli bir an önce değerlendirmek gerekiyor.
En yoğun kayıplar kalp ve damar hastalıklarında yaşanıyor, Kardiyoloji Servisi buraya aktarılabilir belki…
Çok sayıda da kardiyolog var. Hekim açığı olmaz sanırım. Profesyonel ‘hasta bakıcı’ kadroları da istihdam edilse keşke… Elbette hemşire de…
Ah bir de ‘tam mesai’ çalışılsa!
Tabipler Birliği, acil durum hastanesine ait bu önemli kapasitenin, toplum yararına en iyi nasıl kullanılacağını masaya yatırmalıdır.
Ankara’nın UBP’si!
“Sucuoğlu, UBP Genel Başkanı olarak kalabilir ama Başbakan olarak devam etmesi mümkün değildir” diyor Gazeteci Levent Özadam.
Bunun gerekçesini de açıklıyor: “UBP tabanı şimdiye kadar Türkiye ile iyi ilişkilerden yana tavır koydu.”
Talimatla yönetim “iyi ilişkiler” olarak kodlanıyor, malum…
***
Levent Özadam, özellikle Türkiye’nin Kıbrıs politikasına yönelik iyi kaynaklara sahip bir gazetecidir. O nedenle yazdıklarını önemsiyorum.
“UBP tabanı Sucoğlu’nun yüzüne destek veriyor ama arkasından aynı konuşmuyor” diye özetliyor süreci…
“Bazı kurmayların iki gün içinde kendisi ile görüşüp parti, ülke ve Ankara gerçeklerini dostça masaya yatıracağı söyleniyor. Sucuoğlu büyük ihtimalle ikna olacak ama bizim tahminimiz genel başkanlığı da bırakacak ve şimdilik köşesine çekilecek…”
Hal buysa eğer…
Ankara, ‘KKTC Cumhurbaşkanı’nı seçtirerek çıktığı yolda…
Bakanlar Kurulu’nu da belirledikten sonra...
Şimdi UBP’nin genel başkanına karar verecek.
Ne kalacak geriye?
“UBP Kurultayı” da ya TC Lefkoşa Büyükelçiliği bahçesinde yapılsın artık bir zahmet, ya da Ankara Egemenlik Parkı’nda…
PES!
“Bu suçtur” diyor!
Kim?
Maliye Bakanı!
Kime diyor?
“Yakıt Değişim Bedeli” için Kıb-Tek’e!
Kıb-Tek kime bağlı?
Maliye’ye!