1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Safiye Ayla Kıbrıs’ı Anlatıyor-1963
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Safiye Ayla Kıbrıs’ı Anlatıyor-1963

A+A-

   Edebiyat ve kültür dünyamızın önemli isimlerinden biri olan Hikmet Afif Mapolar, 23 Nisan 1963 tarihinde Kıbrıs Türk basınına yeni bir gazete kazandırıyordu. Adı DEVRİM. Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na denk getirilen ilk sayısıyla DEVRİM, tabloit boyuttaki yayın hayatını 13 Aralık 1963 tarihli nüshasında yer alan bir ilânla, 1 Ocak 1964’te büyük boy gazete formatına geçeceğini duyuruyordu. DEVRİM’in elimdeki arşivi ise 13 Aralık 1963’e kadar bulunmaktadır. Fakat bilindiği gibi 21 Aralık 1963’te toplumlararası çatışmaların başlamasıyla büyük bir olasılıkla DEVRİM gazetesinin de yaşamı son bulmuştu.

   Gazetenin Atatürkçü yayın ilkelerine ek olarak, bir “kültür insanı” olan sahibi Hikmet Afif Mapolar’ın yönetimi altında kültür sanatla da ilgilenmesi kaçınılmazdı. Bu vesileyle gazete özellikle Türkiye’deki sanatçılarla röportaj yapabilecek ve orada yaşayan bir muhabiri de ekibe katmış olacak ki, Naci Serez isimli gazetecinin söz konusu kültür-sanat röportajlarıyla ilgili isim olduğu görülmektedir.

   Naci Serez, Geleneksel Türk Müziğinin duayen sanatçılarından olan Safiye Ayla ile, bu konudaki ilk röportajını gerçekleştiriyordu. Nisan 1946 tarihinde Kıbrıs’ta bir dizi konser veren Safiye Ayla’nın bu konserleriyle ilgili haber ve yorumları daha önce Yenidüzen gazetemizde yayınlamıştık. Bu röportajda Safiye hanım Lefkoşa’daki konser yerini “Ritz bahçesi” olarak dile getirse de, aradan geçen uzun zamandan dolayı bu yanlış bilgiyi, “Majik Palas bahçesi” olarak düzelterek buraya ekleyelim. Kıbrıs’a geliş ve gidişleri, konser geceleri ve hatta sosyal yaşamımızda Lefkoşa’nın renkli simalarından  olan Seriye hanımdan bile bahsedildiğini görüyoruz röportajda. İşte Kıbrıs’taki konserinden nerdeyse 20 yıl sonra kendisiyle yapılan röportaj.

 

“Devrim gazetesi, 26 Nisan 1963, syf:5

Safiye Ayla:

Yağmur Altında Verdiğim Konseri Hiç Unutmam

Konuşan: Naci Serez

   Devrim muhabirleri her hafta sizler için anavatandan en tanınmış şöhretlerle sohbet toplantıları yaparak bunları aksettireceklerdir. Bu sohbetlerin özelliği şudur. Şimdiye kadar hiçbir gazete veya dergi bizim bu ilk sayıdan itibaren başladığımız sohbetler nevinden mülâkatları tamamen konuşulduğu gibi nakletmemiştir. Bunu bir yenilik, bir özellik olarak sunuyoruz.

   Şöhretleri seçme mevzuunda bir silsilei meratip, yahut yeni deyimle rütbe sırası takibine lüzum görmedik, çünkü biz bilhassa sanat sahasında bir şöhreti, değer itibarı ile diğerlerinden ayırmak istemiyoruz.

   Gazetemizin bu müjdeli ilk sayısının misafirliği de bahsettiğimiz bu prensibe göre, kıymetli ses sanatkârı Safiye Ayla’ya isabet ediyor. Bir muhabirimiz kendisini, İstanbul’da Etiler semtindeki evinde ziyaret etmiş ve öğle yemeğinden sonra aynen, şu sohbeti yapmıştır.

   Sual: “Kıbrıs hatıralarınızı anlatın bakalım Safiye hanım, ne zaman Kıbrıs’a gittiniz? Seyahatiniz nasıl oldu?

   Cevap: 1946 senesinde Kıbrıs’ta bir konser vermeye davet edilmiştim. Zannederim o sene ilk defa Türkiye ile Kıbrıs arasında vapur seferlerine başlanması için bir anlaşma yapılmıştı. Bizim gemilerimiz daha evvel Kıbrıs’a uğramuyor mu imiş ne imiş, pek iyi bilmiyorum, böyle bir anlaşmaya lüzum görülmüş 1946’da, işte o zaman biz de konser vermeye gittik.

   Sual: Kim davet etmişti sizi?

   Cevap: Vallahi iyi hatırlamıyorum, galiba şekerci mağazaları olan bir aile vardı onlar davet etmişti. Sonra İstanbul’a bir temsilci geldi onunla görüştük ve konser için Kıbrıs’a gitmeye karar verdik.

   Sual: Özel bir davet mi idi bu?

   Cevap: Hayır, bir tesadüf oldu diyebilirim. Biz o zaman Irak’a gitmek için pasaport almıştık, bu seyahat olmadı nedense, biz de Sadi Işılay, Ahmet Yatman ve ben bu sefer Kıbrıs davetini kabul ederek kalktık gittik.

   Sual: Anlaşma imzaladınız mı?

   Cevap: Yok canım anlaşma falan imzalanmasına ne lüzum var, yabancı mı onlar, konuştuk, hadi gidelim dedik, oldu işte.

   Sual: Nerelere gittiniz?

   Cevap: İlk konserimizi Lefkoşa’da verdik. Reks sinemasında. Reks sineması var mı? Unuttum. Reks’ti galiba Lefkoşa’nın en büyük sineması. Sahibi Yunanlı idi. Hava güzeldi. Mayıs ayına rastlıyordu. Dışarıda yani açık havada konser verilebiliyordu. Reks sinemasının bahçesi üç bin kişilik bir yerdi. Konser akşamı, inanmazsınız, duvarların, hatta telgraf direklerinin üstüne varıncaya kadar kalabalık toplanmıştı.

   Sual: Ses sanatkârı olarak sizden başka kimse var mıydı?

   Cevap: Hayır dedim ya, Sadi Işılay, Ahmet Yatman ve bir de ben. Gece, konser verileceği saatte sahneye çıktık birden havada ılık bir rüzgâr esmeye başladı, birinci şarkıyı söyledim, ikinci şarkıdaydım, birden bire bir dolu yağmaya başlamaz mı, ama nasıl bir dolu tasavvur edemezsiniz, böyle ceviz büyüklüğünde taneler yağmaya başladı. Biz tabii mikrofonun önünden halka hitap ederek, “İsterseniz tatil edelim yarın devam ederiz” dedik, “çünkü bu âfet daha durulmaz bir hâl alır”. Fakat aldığım cevap şu oldu, hâlâ heyecanını unutamam, halk hep bir ağızdan koro halinde, sanki öğretilmiş gibi “taş yağsa seni dinleyeceğiz” diye bağırıyordu. Bu heyecanı şimdi bile duymaktayım.

   Sual: Nasıl buldunuz Kıbrıs’ı?

   Cevap: Kıbrıs nasıl bulunur? Bizim memleketten bir parça gibi. Meselâ, ne deyim, hani Adana’ya Mersin’e gitseniz, ne his ederseniz, onun gibi bir şey. Yalnız sokaklarının asfaltları daha fazla.

   Sual: Diğer şehirleri gezdiniz mi?

   Cevap: Gittik. Bu arada sayfiyelerin bulunduğu dağlara da gittik. Oteller filan çok muntazamdı.

   Sual: Lefkoşa’dan sonra, başka nerede konser verdiniz?

   Cevap: Şeye gittik, ne idi? Limasol, ondan sonra Mağusa, fakat son konseri yine Lefkoşa’da verdik.

   Sual: Konserden sonra da vapurla döndünüz.

   Cevap: Yok Sadi Işılay vapurla döndü. Ben Ahmet Yatman’la beraber taka ile döndük. Bu da bir maceradır. Onu da bir gün anlatırım. Son konseri vermek için Lefkoşa’ya gelmiştik. Orada bir Seria abla vardı. Bilmem hayatta mıdır? Esmer sevimli ve yaşlı bir hanımdı. Biraz da parası varmış öyle işitmiştim. Aman yarabbi, bilseniz o son konser için Lefkoşa’ya gelince ne samimi karşılandık. Bilmem, adeta herkeste bir vatan hasreti yakınlığı vardı.

   Sual: Kıbrıs’ın meşhur bazı yemekleri var herhalde değil mi?

   Cevap: Yemekleri pek hatırlamıyorum. Fakat bir şey dikkatimi çekti, enginarla daha doğrusu çiğ enginarın kökleri ile rakı içiyorlardı.

   Sual: Siz de oturup içtiniz mi?

   Cevap: Yok canım ben rakı içmem, yemeklerden bahsediyorduk, aklımda enginar kalmış. Ne ise uzatmayalım, son konser için Lefkoşa’ya geldik ya, o zamana kadar da on beşe yakın konser vermiştik. Yine Reks sinemasaındaydı, bahçe dolmuştu. Programa başladık, halkla bizim aramızda adeta bir irtibat vazifesi gören Seria abla yanımıza geldi, “evlâdım” dedi, “ ‘Sevda yaratan gözlerinden her zaman öpsem’, şarkısını söyle.” Bu şarkı benim daha ön dört yaşında iken söylediğim bir şarkıydı. Hatırlamaya çalıştım, Seria abla tekrar, “aman evlâdım, ne yaparsan yap bu şarkıyı oku, bunun hikâyesi uzundur” dedi. Hikâyeyi öğrendim. Bu şarkının plâğı ilk defa Kıbrıs’a geldiği zaman bir kahvede çalıyorlarmış, iki kişi arasında kavga çıkmış, sebebi de biri şarkıyı dinliyor, diğeri dinlemiyormuş. Dinleyen adam ötekine sus demiş, kavga büyümüş, dinlemeyenin kafasına bir sandalye indirmiş, bu darbe sonunda adam ölmüş ve sandalyeyi vuran da on beş sene hapse mahkûm olmuş. İşte o akşam, biz konser verdiğimiz zaman adam da hapisten yeni çıkmış ve konseri dinlemeye gelmiş. Hazin değil mi? İşte böylece bize de farz oldu, fakat duyduğum heyecan pek derindi.

   O akşam yine unutulmaz bir hadise oldu. Programın sonunda Rumeli türküleri vardı, bilhassa “Vardar ovasdı, Vardar ovası, kazanamadım sıla parası” diye bir türkü vardır, “Mayadağ’dan kalkan kızlar, Al topuklu beyaz kızlar” diye devam eder, bunu söylüyordum. Türkü bitti biraz sonra Seria abla elinde bir mendil geldi. İçi para dolu. “Nedir bu” dedim. “Aman kızım” dedi, “Sen kazanamadım sıla parası dedin biz de senin için aramızda para topladık.” Ben teşekkür ettim. Fakat şarkının maksadı bu olmadığı için paraların fakir çocuklara verilmesini rica ettim.

   Daha böyle birçok hatıralar var. Cidden insan aradan zaman geçince manalarını daha iyi anlıyor ve samimi bir heyecan duyuyor. İşte Kıbrıs seyahatımızdan size birkaç not.”    

Bu yazı toplam 2023 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar