Safiye Ayla Kıbrıs’ta-1946-2
Keman sanatçısı Sadi Işılay beyin verdiği röportajında “14 sene evvel de adanıza gelmiştim” sözleri bizlere, Türkiye’den adamıza konserler için gelen müzik sanatçılarının gelişleriyle ilgili önemli bir bilgi veriyordu. Bu durumda 1946’da yapılan bir söyleşiden 14 yıl geriye gidersek 1932 yılını işaret ettiğini görürüz.
Konserle ilgili yorumda bulunan tek kişi ise, Halkın Sesi yazarı olup gerçek ismi Mustafa Kazım Bedevi olmakla birlikte gazete yazılarında YAVUZ takma ismini kullanıyordu Mustafa bey. Gazetedeki köşesi GÜNÜN CİLVELERİ’nde Yavuz, konserin üzerinde bıraktığı etkiyi şöyle dile getiriyordu.
“Halkın Sesi, 30 Nisan 1946, syf:2
GÜNÜN CİLVELERİ
Yazan: YAVUZ
Majik Bahçesinde bir bülbül
İlk baharda fisunkâr bir güzellik var. dümdüz ovalar olgunlaşmış altın başaklarla dalgalanırken, semaya boy çekmiş ağaçlar da, gelin bir kız gibi yeşile bürünüyor, çeşit renk ve çeşit kokulu çiçeklerle donanıyor.
Sabahın üşütücü, fakat çok tatlı havasını ağır ağır ısıtmağa başlıyan güneş, kızıl rengiyle ortalığı parlatıyor, kuşlar ilâhi musikileriyle baharı terennüm ediyor ve cıvıltılarıyle bütün kâinatı selâmlıyor, neşelendiriyor değil mi?
İşte dün ve evvelki akşam da, elektrik ampüllerinin sun’i ışıkları altında, gecenin saat 8.30’undan tam 10’una kadar Majik bahçesinde bir bülbül ötmüştür. Bu, İstanbul ufuklarından uçup bize gelen Türkiye’nin meşhur ses sanatkârı Bayan Safiye Ayla idi.
Bayan Safiye Ayla’nın arkadaşları Kemani Sadi Işılay ve Kanuni Ahmet Yatman’la Kıbrıs’a geldiklerini haber veren bildirik matbaaya geldiği vakit, inanmamış ve bunun bir sürpriz olduğuna zahip olmuştum. Fakat zehabımda ne kadar aldanmıştım meğer... Çünkü bu bir sürpriz değil, bir hakikattı.
İlk gecenin saat 8’inde Majik bahçesine vardığım vakit, içeri girmek için sabırsızlıkla bekliyen kesif bir insan kitlesi ile karşılaşmıştım. Bahçenin demir kapusu arasıra açılıyor ve bir dalga halinde hücum eden halk, ezilircesine küme küme içeri giriyordu. Bir aralık yer kalmadığı haberi yayılınca, ellerinde bileti olanlar arasında pek haklı olarak bir mırıltı ve isyan hareketi belirdi. Daha fazla bekliyemezdim. Çünkü konser vakti çatmıştı ve mutlak içeri girmek lâzımdı.
Ezilmeği, hatta çiğnenmeyi göze alarak toplanan halktan müsaade isteye isteye zorla demir kapuya yaklaştım. Kontrol memurunu ismiyle birkaç defa çağırıp adımı söyledim. Nihayet kapu aralandı. Fakat coşan bir sel gibi halk içeri hücum ettii ve bu akında ailemi zor bularak locama girdim. Oturduğum vakit koca sahada basacak bir ayaklık yer kalmadığını gördüm. Bahçe baştan başa dinleyicilerle dolmuş ve ayakta duranlar birkaç yüzü aşmıştı.
Vakit tam. Sahneden işaret verilip de perde açıldığı an, ortalığı bir sükût kaplamış ve saha bir mâbet sessizliğini andırmıştı. Kemani Sadi tarafından okunan programı müteakip, Bayan Safiye’nin sahneye gelişi sürekli bir alkış tufanı ile karşılaşmıştır.
Çeşit fasıldan çalınan peşrev, yapılan taksim ve Bayan Safiye tarafından okunan şarkılar, bütün dinleyicileri sihirlerken, her parçanın sonunda da coşturuyor ve çok kuvvetli alkışlarla adeta avuçlar patlıyordu.
Dün gece yine ayni mahşeri kalabalık, yine ayni rağbet. Ve bu eşsiz sanatkârları, o insan bülbülünün son nağmelerini dinlerken, sofradan yarı aç kalkan insanların hissettiği mahzuniyet gibi, biz de ayni acıyı hissederek, yudum yudum içimize akıttığımız o tatlı, o sıcak ve o billûrî sese doymadan, Majik bahçesini terk etmiş, mahzun mahzun yuvalarımıza dönmüştük.
Bayan Safiye Ayla’nın ses, Bay Sadi Işılay’ın keman ve Bay Ahmet Yatman’ın kanunda olan kudretli sanatlarına karşı hissettiğimiz meftuniyete payan yoktur. Onların şehrimizde geçirdikleri bir kaç günlük misafirlikleri ve vermiş oldukları iki gecelik konserleri, ebediyen kalbimizde yaşayacak ve bu tarihi hatırayı ölünceye kadar unutmıyacağız.
Temenni ederiz ki, çok sevdiğimiz ve çok benimsediğimiz Türk sanatkârlarımız da, bir bebek gibi Anadolumuzun kucağında yatan, her bucağından şairlere ilham veren, yeşil adamızı her vakit hatırlasınlar ve sanata susamış bağrı yanık Kıbrıs Türklerinden ziyaretlerini esirgemesinler.
NOT: Sanatkârlarımız birkaç güne kadar adamızı terk etmiş bulunacaklardır. Onları çıldırırcasına seven, onların sanatına bütün varlığı ile meftunu olan en başta gelen biri varsa, o da bizim de gelinlerimizi süslemekte meşhur sanatkârımız Seriye ablamız olsa gerektir. Genç Ablamıza sabır ve tahammül diler, misafirlerimize de hayırlı yolculuklar temenni ederiz.
YAVUZ.”