SAĞ seçmen, SAĞI ‘dönüştürebilir’
Müzakereler, Cuma günü başlıyor.
Sonuç alma garantisiyle değil elbette, ancak en azından bir kez daha UMUTLA başlıyor yeni süreç.
Akıncı-Anastasiadis eşleşmesinin Kıbrıs sorununun seyrinde nasıl bir etki yaratabileceğini, liderlerin önümüzdeki dönemde atacakları somut adımlarla analiz etme şansımız olacak.
Şu anda liderlerden beklenen, bir yandan tarafların altına imza koyabileceği bir antlaşma metnine ulaşmaları ama diğer yandan da çözümü destekleyici her türlü yakınlaştırıcı önlemi Kıbrıslılar’ın yaşam alanlarına enjekte etmeleri.
Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki sorunun çözüm adresi müzakere masası olsa da, eş zamanlı olarak toplumların da masada pişirilen yemeği ‘lezzetli’ bulması için çalışılması, inisiyatif alınması şart.
Hem kuzeyde, hem güneyde.
2004 referandumunda yüzde 75 gibi ezici bir çoğunluğun ‘HAYIR’ dediği güneyde, 11 yıl öncesinden farklı bir rüzgârın esmeye başladığını görüyoruz, okuyoruz.
Bu son derece umut verici bir tablo.
2004’te son anda ‘HAYIR’ diyerek büyük bir hayal kırıklığına yol açan AKEL’in bu kez de aynı tavra bürünmemesi halinde, AKEL ile DİSİ’nin birlikte yaratabileceği momentum, Kıbrıslı Rumlar’ın çözüm motivasyonunu kuşkusuz körükleyecek, artıracak gelişmelere yol açacaktır, bu açık.
2004 referandumunun sonuçları baz alındığında, kuzeyde tablo çok daha iyimser olsa da, bu yeterli sayılmamalı, 2004 yılında ‘HAYIR’ diyen insanların oy doğrultusunun da olası yeni bir referandumda tersine çevrilebilmesinin yolları aranmalı, Kıbrıslı Türkler’in çok daha geniş bir altyapıyla çözüme motive olabilmesinin araçları bulunabilmelidir.
Bu noktada öncelikli görev siyasilerindir belki ama bizim yaşadığımız ‘güncel örnekte’, artık sadece siyasilerin toplumları dönüştürebilmesinin değil, aksine toplumların siyasileri ve siyaseti dönüştürmeye başlayabileceğinin somut sinyalleri vardır.
Bunu görebilmek için, son yıllarda yapılan seçimlerin sonuçlarına bakmak yeterli.
Son olarak Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar, Annan Planı referandumunda ‘HAYIR’ oyu kullanan ağırlıklı sağ seçmenin kendi iradesini kendi eline almaya başladığının en açık ilanı.
Bu güç, Kıbrıs sorunu konusunda on yıllardır aynı düstura yapışıp kalan siyasi partilerin, örneğin UBP ve DP’nin, bu konuda kendi siyaset anlayışlarını elden geçirebilmeleri, kendilerini yenileyebilmeleri için büyük bir fırsattır.
Yakın tarihli seçim sonuçlarını salt ‘parti başkanlarının ya da yönetici kadroların değiştirilmesi’ mesajı olarak okuyup da siyasal söylemlerinde herhangi bir değişikliğe gitmemeleri, bu partilerin kendi gelecekleri açısından büyük bir zafiyet olur.
Dolayısıyla UBP ve DP seçmeni, partilerinin günün ihtiyaçlarına cevap veren yeni anlayışları benimsemeleri yönünde cesaretlendirmeli, bu anlamda onları zorlamalıdır.
İlerici siyaset toplumları dönüştürebildiği gibi, ilerici toplumlar da siyaseti dönüştürebilmenin önemli araçları olarak görev yapma kabiliyetine sahiptirler çünkü.