1. YAZARLAR

  2. Kutlay Erk

  3. Sağlık Sistemine Dair…
Kutlay Erk

Kutlay Erk

SİYASET MEYDANI

Sağlık Sistemine Dair…

A+A-

Başından belirteyim, sağlık sistemleri üzerinde kendimi yetkin saymıyorum, sistemi ihtiyaç duyduğumda kullanmaktan ve genel gözlem yapmaktan öte bir bilgi birikimine de sahip değilim… Aydın lafazanlığı da yapacak değilim… Ancak…

Geçenlerde Tıp-İş Başkanı Dr. Sıla Usar İncirli’yi bir TV programında izlediğimde nerdeyse hasta oluyordum. O, istemin arızalarını anlattıkça, gerek hastalar ve gerekse sağlık sisteminin tüm insan kaynaklarının üzerindeki olumsuz etkilerini aktardıkça, gerçekten hasta olabilirsiniz… Hele ki, yeni mezun doktora ‘mecburi hizmet’ diye yapılan uygulamalar tam bir emek sömürüsü… Hem de en uzun eğitimi almış, halk için çok önemli bir mesleği yeni kazanmış bir genç doktorun emeğinin en acımasız sömürüsü… Acil servis acillikten çıkmış, poliklinik olmuş, doktorlar günde onlarca hastaya bakıyor ve yetmiyor… Bu hizmetin kalitesi ne olabilir, kaliteli ise kimden dolayı olabiliyor?!. “Doktorun hatası gömülür” derler, bu istem gömülecek hasta sayısını artırmaktan başka bir sonuca varabilir mi?!. Hata doktorun mu gerçekten, yoksa bu koşulları olağanlaştıran unsurların mı?!. Gerçekten mevcut sistem sürdürülebilir değil…

Birkaç gün önce de iki doktorla sohbet ediyoruz, konu gene sistem… Doktorlardan biri çok kritik bir sağlık sorunu üzerinde mesai yapıyor… Mesai de ne mesai, itmek bitmek bilmez bir mesai… Uzmanlık dalı nedeniyle öyle… Diğer doktor, “tamam, hade ayarla da bir akşam yeme – içmeye gidelim” diyor, diğeri “ben içemem ki, her an göreve çağrılabilirim” diyor… Tıp-İŞ Başkanı da anlatıyordu birçok doktorun sosyal hayatının ne kadar kısıtlı olduğunu, ailelerine zaman ayırmanın nerdeyse bir mesleki lüks haline geldiğini… Sistem özellikle kamuda çalışan doktorları eziyor… Dersiniz…

Ve bir başka gözlem daha yaparsınız… Kamuda çalışan doktor, ya kendi kliniğinde veya bir özel hastanede özel doktorluk da yapıyor… Ve kendi kendinize sorarsınız, “kamu hastanesinde bu kadar bitap düşen doktor, özel doktorluk yapmaya vakti nasıl buluyor?” diye… Cevabı da kendiniz veriyorsunuz, “hepsi aynı çalışmıyor ki”… Dersiniz… Ve işte bu durum tam hasta edici bir nokta… Kimi doktorlar kamu hastanesinde telef oluyor, kimi demek ki rahat ve özel doktorluk da yapabiliyor… Ve rahat olanların sayısal durumu nedir diye baktığınızda da oranı, mühendislik deyimi ile, “ihmal edilebilir oran” da değil… Sistem bu yapıda… Dersiniz…
Serbest Çalışan Doktorlar Birliği, kamu doktorlarının kamu hastanesi dışında meslek icra etmelerine karşı… Yıllardır bunun engellenmesi için mücadele veriyorlar,  nihayet konuyu mahkemeye taşıdılar… Doktor doktoru dava ediyor… Şık değil düşüncesindeyim ama mevcut yapı konuyu bu aşamaya kadar getirmiş; halksız da değiller… Nasrettin Hoca gibi, “sen de haklı, o da haklı” demek de doğru değil… Doktorluk gibi bir meslek grubu unsurlarını kendi içinde bu şekilde bölüp, karşıt hale getirip, mahkeme kararı beklemek bir yönetim ayıbıdır… Bu ayıp, Kuzey Kıbrıs siyasetinin onlarca yıllık ayıbıdır… Mecliste temsil edilmiş ve halen edilen tüm siyasi partilerin ayıbıdır. Çözüm için defalarca girişim yapmış olabilirler ama eğer sorun giderek büyümüşse ve mahkemelerde çözüm aranıyor haline gelmişse ve mahkemelerin mevcut yasalara göre bir karar üretmesi halinde bozun sistemin tam bir bunalıma ve kargaşaya sürükleneceğine kesin gözüyle bakılıyorsa, siyasetten daha çözüm beklemek umutsuz vaka… Mecliste ve hükümette birçok doktor milletvekili var; kamudan gelen var, özelden gelen var, meslek örgütlerin yönetiminden gelen de var ve çözüm bu mecliste yasallaşacak ama çözümün kurgusunu onlar başaramıyor.

Sorun acil, sorun doktorların sorunu gibi konuşuluyor ama sorun halkın… Doktorların hakları konuşuluyor ama hasta haklarıdır asıl sorun. Hakkını yediğiniz insana, başkasının hakkına saygı duymasını zorunlu hale getirmek sürdürülebilir bir düzen olamaz. İkide bir, Hipokrat yemini ettiklerini doktorlara hatırlatmak ve onları duygusal esir yapmak da doğru yöntem olamaz. Hele ki “Emek en yüce değerdir” yemini eden CTP’nin hükümetinin ne doktorun emeğini sömürmesine, ne de hasta haklarının kullanılamamasına katkısı olamaz. Yazının başında da tüm samimiyetimle belirttim, mevcut sağlık düzeninin yerine öneri yapacak yetkinlikte görmüyorum kendimi. Sloganlarla da konuşmak ve altı doldurulmamış bir “sağlık hizmetlerinde özel olamaz” deyip işin içinden çıkmak da doğru değil.

Ne yapılmalı?... Yeni bir sağlık sistemini yeniden kurgulayacak bir çalışma yapılmalı. Siyaset bunu yapamayacağını artık kanıtlamıştır. Sağlık sisteminin tüm unsurlarının meslek örgütleri, maddi manevi doyuma ulaşmış ve meslekte artık aktif olmayan saygın üyelerinden ekip kursa, başka paydaş unsurların temsilcilerini de katsa, yasa çalışması için gene aktif olmayan saygın hukukçulardan da yararlanılsa ve yeni düzeni onlar kurgulasa olmaz mı? Değişik grupların çatışan ilgilerini uzlaştırmak için bilimsel uzlaşı yöntemlerini uygulayacak insan kaynaklarını da katsalar olmaz mı? Bu çalışmayı örgütleyecek, sürdürecek ve belirlenmiş bir sürede sonuçlandıracak küçük bir çekirdek ekip kurulsa ve onların marifetiyle bu çalışma kotarılsa ve siyasete “yasalaştırılmak üzere” teslim edilse olmaz mı?

Sağlıkta, hastalara sürdürülebilir kalite ve verimlilikte hizmetin huzur, barış ve meslek tatmini içinde verilebileceği, hastaların en iyi hizmeti alabileceği bir düzenin başarılması gerekiyor. Mevcut düzen doktoru hasta ediyor, hastaya ne yapmaz?!..

Bu yazı toplam 2162 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar