Sahi, Ortak Açıklamanın Neresindeyiz?
Bilindiği gibi, taraflar epeydir ortak açıklama metni üzerinde uzlaşmaya çalışıyorlar. Gerçekten çalışıyorlar mı yoksa sudan bahaneler üretip, ipe un mu seriyorlar pek belli değil. Özdil Nami geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada tarafların büyük ölçüde uzlaştığını, arada “bir kaç kelimelik” bir görüş ayrılığının kaldığını söylemişti.
Kıbrıs Rum basınında yayınlanan ortak metin taslağı Özdil Nami’nin söylediklerini doğruluyor. Gerçekten de açmaz bir iki kelime etrafında yoğunlaşmışa benziyor. Çözüm için gerekli istek, irade ve cesarete sahip olunsaydı, bu birkaç kelimelik görüş ayrılığı da rahatlıkla ortadan kaldırılabilirdi. Fakat bize öyle geliyor ki, taraflardan hiç birinin acelesi yok. Ne demek istediğimizi daha iyi anlatmak için işlerin nerede tıkandığına bir göz atalım.
Geçtiğimiz Pazar günü Politis gazetesinde yayınlanan taslakta şu bilgilere rastlıyoruz: “iki bölgeli, iki toplumlu ve Güvenlik Konseyi’nin kararlarında tanımlandığı şekliyle siyasi eşitlik, çözümün zeminini oluşturuyor. BM ve AB üyesi Birleşik Kıbrıs’ın bir uluslararası kişiliği, BM Şartına göre her devletin sahip olduğu bir egemenliği olacak ve egemenlik Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlardan kaynaklanacak. Tek vatandaşlık olacak ve bu, federal yasalarla düzenlenecek. Federal devletin yurttaşları aynı zamanda Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk oluşturucu devletlerinin de yurttaşları olabilecekler. Bu uygulama tamamlayıcı olacak ve asla federal vatandaşlığın yerini almayacak.” Kıbrıs Rum tarafının kabul ettiği bu metne Kıbrıs Türk tarafı bir cümle ilave etmek isteyince sorun çıktı. Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıs Türk tarafının “ek cümlesini” reddetti. Cümle şöyledir: “one community can not claim sovereignty over the other”, yani, “bir toplum diğer toplum üzerinde egemenlik kuramaz.” Kıbrıs Rum tarafı buna karşı çıkarak karşı öneride bulunmuş. Kıbrıs Rum tarafının önerisi şöyledir: “neither side may claim authority or jurisidication over the other”, yani, “taraflardan hiç biri diğeri üzerinde yetki ve hak sahibi değildir.” Bu öneriyi de Türk tarafı kabul etmedi. Bu yüzden ortak metin arayışında çıkmaza girildi.
Şimdi, samimiyetle sormak gerekiyor. Birkaç kelime etrafında manevra yapmak, çözüm konusunda iyi niyet, istek ve irade göstergesi mi, yoksa bu erdemlerin yokluğunun kanıtı mı?
Federal bir devlette bir tarafın diğer taraf üzerinde egemenlik kuramayacağı veya yetki ve hak talebinde bulunamayacağı bilinmiyor mu? Bir kere böyle bir şey federal devletin yapısıyla bağdaşmaz. Açıkçası, taraflar Federal Kıbrıs Cumhuriyeti kurma konusunda istekli olsalardı bu kelimeler etrafında oyun oynamazlardı.
Nitekim olup bitene biraz uzaktan bakanlar, tarafların istekli davranmadıklarını söylüyorlar. Yarın BM Genel Sekreteri Aleksander Downer son bir çaba sarf etmek üzere liderlerle ayrı ayrı görüşmeler yapacak. Öyle anlaşılıyor ki, ortak metin konusunda bir sonuca varılamazsa, BM Genel Sekreterinin bir çağrısı (metni) ile Şubat ayında müzakereler başlayacak. Bu çağrı büyük bir ihtimalle şu ilkeleri içerecek: “iki bölgeli, iki toplumlu ve ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında tanımlandığı şekliyle siyasi eşitliğe dayalı Federal bir devlet kurulacak. Bu ortaklığın tek uluslararası kimliğe sahip olan bir Federal Hükümetinin yanı sıra, eşit statüye sahip bir Kıbrıs Türk Oluşturucu Devleti ve bir de Kıbrıs Rum Oluşturucu Devleti olacak. Federal devletin tek egemenliği ve tek vatandaşlığı olacak.”
Bilmem fark ettiniz mi? Bu ilkeleri Hristofyas-Talat mutabakatlarından aldık. Yani, müzakerelere kaldığı yerden devam edilseydi, şimdi başka yerlerde olabilirdik. Oysa dönüp dolaşıp yine başa geldik. Eh, buna “Kıbrıs usulü müzakerecilik” denir. Aksi halde, Kıbrıs Sorunu yarım asır devam eder miydi!?