1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Sahibine kavuşan asırlık dolabın öyküsü… - 2 -
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Sahibine kavuşan asırlık dolabın öyküsü… - 2 -

A+A-

Çok değerli okurumuz ve arkadaşımız Kiriakos Yeorgiu Köfteros, Digomo’dan göçmen olarak gittiği Ayyanni’de 1975’te bulduğu dolabı yıllarca çok dikkatli biçimde koruyarak sahiplerine iade etti.

17 Temmuz 2021 Cumartesi günü dolap barikatları aşarak Kiriakos’un insani jestiyle, sahiplerine kavuştu…

 

DİGOMO’DAN AYYANNİ’YE GÖÇMEN GİDEN AİLE...

Kiriakos Yeorgiu Köfteros’tan duygularını kaleme almasını istedik. Kiriakos, 17 Temmuz 2021 Cumartesi günü, 103 yaşındaki eski dolabın sahibi aileye iadesi esnasında neler hissettiklerini şöyle yazdı bize:

“Ekim 2020’de yazmış olduğumuz gibi, gazeteci Bayan Sevgül Uludağ’ın çabaları sonucunda, ailemin 1975 yılından beridir kullanmakta olduğu tahta bir dolabın sahiplerini belirlemiştik.

Annemle babam Digomo’dan göçmendiler ve Baf bölgesindeki Ayyanni köyüne göçmen gittilerdi. Köyün tüm nüfusu Kıbrıslıtürkler’di ve köyden ayrılmadan önce satabilecekleri taşınabilir mallarını satmışlardı. Başka seçenekleri yoktu. Yalnızca son derece sınırlı şeyleri üstlerinde taşıyabilirlerdi. Ancak bazı şeyler satılmamış ve köyde kalmıştı.

 

DOLAP KAPAĞININ İÇİNDE DOĞAN ÇOCUKLARIN İSİMLERİ YAZILIYDI...

Annemle babam dolap kapağının içerisinde çocukların isimlerinin yazılı olduğu bir dolap bulmuşlardı. Belki bir gün sahiplerinin bulunabileceğini düşünüyorduk. Veya gelip bu dolabı isteyebilirlerdi. Gerçekten de o gün geldi... 2003 yılından beridir Kıbrıslıtürkler’le temaslarımız vardı, bu Kıbrıslıtürkler daha önce yaşamış oldukları köyleri veya kentleri ziyaret etmekteydiler ama bu arada Facebook ortaya çıkmış ve oldukça popüler olmuştu... Ancak 2020 yılında dolabın sahiplerini bulabileceğimiz bir prosedür bulduk: Sevgül Uludağ’dı bu... 

 

SEVGÜL ULUDAĞ, DOLABIN SAHİPLERİNİN KİM OLDUĞUNU BULDU...

Sevgül Uludağ’a bu dolabın öyküsünü ve fotoğraflarını verdik. O da “YENİDÜZEN” gazetesinde bu öyküyü yayımladı ve birkaç gün sonra dolabın sahiplerinin nerede olduğu bulunmuştu. 20 ya da 40 sene önce mümkün olmayan şey, şimdi artık mümkündü!

Her zaman bu dolabı geri almanın, sahiplerini mutlu edeceğini düşünmekteydik. Koronavirüs pandemisi nedeniyle karşılaşılan zorluklar ardından en nihayet Temmuz’da ayın 17’sinde dolabın sahipleriyle buluşup dolabı teslim etmeyi kararlaştırdık.

 

DOLABI AYYANNİ’DEN KAMBOS’A TAŞIMIŞTIK...

Annemle babam 1993 yılında Ayyanni köyünden ayrılmıştı çünkü çalışmak için artık çok yaşlanmışlardı, böylece Lefkoşa’ya, ailenin geride kalanının yaşadığı yere taşınmışlar ve daha sonra Lefkoşa’da vefat etmişlerdi...

Dolabı da bu nedenle, orijinal köyümüz olan Kambos’a götürmüştük.

Böylece 17 Temmuz 2021’de dolabın sahipleri Kambos’a geldiler, gerçekten çok sıcak bir gündü. Bunlar dolabın sahiplerinin torunlarından biri olan Öcal idi ve aynı zamanda Ayyanni Kültür Derneği’nden Cemal da vardı. Dolabın sahibi olan Halil ve Fatma, seneler önce vefat etmişlerdi...

 

DOLAP 1918’DE YAPILMIŞTI...

Dolap bozulabilir bir dolaptı, pek çok eski dolap da böyleydi. Tahminimiz bu dolap sedir ağacı ile çam ağacından üretilmişti – üzerinde de hoş dekorasyonlar vardı, bunlar çiçekler veya asma yaprakları ve bir hilal ile bir yıldızdı. Dolabın üzerinde 1918 tarihini okuduk, dolabı yapan “Pelekanos Kosmas Vryonidu” idi, Anoyiralı’ydı, dolabı 24 Ekim 1918 tarihinde yapmıştı. “Pelekanos” marangoz demekti, Anoyira da Leymosun bölgesinde, harnup pekmeziyle ünlü bir köydür.

 

İLK KEZ DOLABI GÖRDÜLER...

Cemal ile Öcal’la Kambos’un kahvehanelerinin birinde buluştuk, öğle vakti birer kahve içip derhal eve gittik. Evde ilk kez dolabı gördüler!

Parçaların büyüklüğüyle ilgili kaygılarımız vardı, bunlar acaba arabalarına sığacak mıydı? Bu parçaları tek tek havlı boyunca aşağıya doğru taşıdık evden, küçük sokağa doğru... Kambos bir dağ köyüdür ve her yerde vadiler vardır...

Derhal arkadaş olmuştuk. Daha önce yazmış olduklarımın gerçek olduğunu kendi gözleriyle görmüşlerdi. Ayyanni’de bulmuş olduğumuz bir çocuk iskemlesini de onlara verdim. Onlara evi gösterdim, bu ev orijinal bir evdir, kendi ahırı vardır ayrıca üzüm sıkma aletinden geride kalanlar vardır, evin odalarını gezdirdim, ev kerpiç bir evdir, mertekleri ve kiremitleri vardır.

 

40 SENE EVVEL İMKANSIZDI BU...

Yaptığımız iş basit bir proje olduğu halde hava çok sıcaktı, dolabın parçalarının arabaya sığıp sığmayacağını bilemiyorduk, bir an önce bu işi yapma kaygısı da duygularımızı ifade etmemize alan bırakmıyordu... Planlamış olduğumuz, hatta daha da önemlisi annemle babamla birlikte düşünü kurduğumuz bir gündü bu 40 sene evvel – o zamanlar böyle bir şey imkansız görünmekteydi.

 

BAŞKALARINA AİT EŞYALARI TUTMAYINIZ, SAHİPLERİNE GERİ VERİNİZ...

Basit ama en eski prensiplerden birisi, başkalarına ait şeyleri tutmamaktır. Ayrıca her zaman bu dolabın sahiplerinin dolaplarını geri almakla çok mutlu olacaklarını düşünmekteydik, hatıralarla dolu bir dolaptı bu ve babanın her defasında ne kadar büyük bir neşe içerisinde dolap kapağına yeni doğan çocuklarının isimlerini yazdığını da tahmin edebiliyorduk: Dünyaya gelmiş beş çocuğun ismi yazılıydı dolap kapağında...

 

KÜPLERİ DE YEROŞİBU HALK SANATLARI MÜZESİ’NE VERDİK...

Ayyanni köyünde ayrıca büyük küpler de bulmuştuk, bazılarının üstünde sahiplerinin ismi yazılmıştı. Bunları da Yeroşibu’daki Halk Sanatları Müzesi’ne verdik, bu küpleri orada görebilir insanlar... Böylelikle kimsenin onları satıp da para kazanmasına fırsat vermedik.

 

46 SENE SONRA DAHİ YAPILABİLECEĞİNİN İSPATIDIR BU...

Kıbrıslılar’ın, ellerinde kime ait olduğuna dair kanıt varsa, ellerindeki eşyaları sahiplerine iade etmeleri gerektiğine inanmaktayım. Bu öykü de 46 sene sonra dahi bunun yapılabileceğini ispatlamaktadır. Günümüzde pek çok sivil toplum örgütü vardır, bunların teşvik etmesi gereken güzel bir pratik olur bu... Böylesi bir hareketin taksimi güçlendireceğini sanmıyorum. Tam tersine karşılıklı anlayışa yardımcı olur ve iki toplum arasında güvenin inşasına katkıda bulunur.

 

KIBRIS’IN TEK LİNOBAMBAÇİ MEZARLIĞI...

Günün sonunda Kambos’un Linobambaçi mezarlığını ziyaret etme şansını da bulduk. İnanıyorum ki Kıbrıs’taki tek Linobambaçi mezarlığı budur... Bu köyde Linobambaçiler yaşamaktaydı, ormanda keçi çobanlığı yapmaktaydılar, ta ki kendilerinin “Müslüman” ya da “Hristiyan” olduklarını deklare edinceye kadar böyle yaşamaktaydılar. Bu mezarlık şimdilerde bir toprak parçasına dönüşmüştür...

Ayyanni kültür derneğinin varlığını duymaktan da mutlu oldum çünkü Ayyanni’nin kültür ve geleneklerini korumaya çalışıyor...

 

KEDİYİ KENDİ ÇEVRESİNDE BIRAKMIŞTIK...

Sevgili Sevgül, sana ayrıca annem Maria ile babam Yorgis’in Ayyanni köyünde geçirdikleri son günlerinde çekilmiş bir fotoğraf gönderiyorum. Kedi onlarla birlikte görülüyor. O günlerde, kediyi kendi çevresinde bırakmanın daha iyi olacağını düşünmüştük. Köyde başka evleri de ziyaret etmekteydi ve bu evlerde ona yiyecek verebilirlerdi... Şimdi olsaydı böyle yapmazdım. Şimdi artık kedileri çok fazla seviyorum... Bir apartman dairesinde yaşıyorum ve üç kedim vardır...”

11-050.jpg

DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 1490 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar