1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Sahnede ve sokakta: Bu ‘oyunu’ bozacağız
Sahnede ve sokakta: Bu ‘oyunu’ bozacağız

Sahnede ve sokakta: Bu ‘oyunu’ bozacağız

Sahnede ve sokakta: Bu ‘oyunu’ bozacağız

A+A-

Firuzan NALBANTOĞLU

1961'de Uluslararası Tiyatrolar Birliği (International Theatre Institute) tarafından yaratılan Dünya Tiyatro Günü, dünyada olduğu gibi ülkemizde de her yıl 27 Mart’ta kutlanmakta ve bu yıl da farklı tiyatro ekipleri tarafından farklı etkinliklerle kutlandı. Kimileri bugünü sahnede kimileri ise sokakta, sadece bir kutlama değil, bir mücadele günü olarak da kurguladı. Bunlardan Baraka Tiyatro Ekibi (BTE) Lefkoşa Sanat Tiyatrosu (LST) ve Lefkeli Yavaş Tiyatro, geçtiğimiz Cumartesi günü, Lefkoşa Sarayönü’nde bir araya gelerek, Dünya Tiyatro Günü’nü sokakta, halkın arasında kutladılar. Bu hafta bu sayfalarda, BTE’den Nazen Şansal, LST’den Diren Özdoğal ve Çağdaş Öğüç ve Lefkeli Yavaş Tiyatro’dan İsmail Işılsoy ile Kıbrıs’ın kuzeyinde tiyatroyu, alternatif tiyatro olmanın zorluklarını/güzelliklerini ve Dünya Tiyatro Günü’ne, günümüzde nasıl bakılması gerektiğini konuştuk.

“TİYATRO BEL ALTI ESPRİLER OLARAK ALGILANIYOR”

Adres: Ülkemizde tiyatronun ve sanatın durumunu nasıl görüyorsunuz?
BTE, Nazen Şansal
: “Son yıllarda hayatımızın her alanında hisseder olduğumuz bir dert var başımızda. Neoliberal politikalar, özelleştirmeler, en temel haklarımızın dahi piyasaya açılması... Bunun yanı sıra ülkemize ithal edilmeye çalışılan ve kültürel yapımızla pek de uyuşmayan bir Müslümanlaştırma, gericileştirme söz konusu. Öte yandan yıllardır özlemini çektiğimiz barış, bir türlü gelemiyor coğrafyamıza. Onun yerine milliyetçilik söylemleri yükseliyor hatta... Hal böyleyken, ülkemizde sanatın ve tiyatronun durumu da pek iç açıcı değil tabii... Tarihte olduğu gibi bugün de egemenler, tiyatronun dönüştürücü gücünden korkuyorlar. Gerçeğin, gerek gülmeceyle gerekse trajediyle yüzlerine vurulmasından çekiniyorlar. Bu nedenle ya tiyatroyu etkileri altına alıp güdülemek ya da ona alan açmayarak, imkan sağlamayarak sesini kısmak yoluna gidiyorlar. Ülkemizde, başkentimizde hala daha gerek profesyonel, gerekse amatör veya alternatif tiyatrolar için yeterli bir sahne bulunmaması, var olan sahnelerin de sermayeye verilerek özelleştirilmesi tesadüf değil. Öte taraftan sermaye, kendine pazar açacak ve daha önemlisi sömürüyü maskeleyecek her alana el attığı gibi sanata da elini uzatıyor artık. Daha ileri kapitalist ülkelerde tartışılmış ve safları belirginleşmiş olan sponsorluk, şirketlerin desteği ile tiyatro yapma gibi konular bizde yeni yeni tartışılmaya başlanıyor. Bir diğer boyuttan baktığımızda ise tiyatro sanatına gönül vermiş olanların durumunu da konuşmak lazım. Tiyatro, özünde ilerici, devrimci bir sanattır. Ancak bu, tüm tiyatro sanatçılarını ilerici, devrimci yapmıyor. Toplumun muzdarip olduğu bencillik, bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesi, bu sermaye çağının baskın kültürel hegemonyasına, postmodernizme teslim olma durumu, bazı sanatçılarda da var. Elbette sisteme alternatif iddiası, sözü olan ve bu sözü teatral biçimlerle ortaya koyanlar da var. İşte bu ikincisinin çoğalıp büyümesi, sesinin yankısını kitlelerde bulabilmesidir aslolan ve bizce önemsenmesi gereken…”

LST, Diren Özdoğal ve Çağdaş Öğüç: “Memlekette bir tiyatro sanatından ya da algısından bahsedemiyoruz. Bunun en başında insanların merakı, ilgi duyduğu alanların değişiklik göstermesiyle bağlantılı. Bunların yanında kendi içimizden de tiyatronun o asi duruşunu, o başkaldıran yanını kabullenememe durumu var. Bir iki ekip dışında bu böyle… Bu ülkede iki tiyatro var diye biliniyor; biri devlet tiyatrosu diğeri belediye tiyatrosu. Devletin tiyatrosunun yaptığı daha doğrusu yapamadığı işler ortadadır. Belediye tiyatrosunun da artık miladı dolmuştur. Çünkü artık belediye tiyatrosu, tiyatronun topluma hizmet eden bölümünden uzaktadır. Ki bunu en son, Arabahmet’in özelleştirilme olayında birebir yaşadık. Arabahmet özelleştirilirken ses çıkaran tiyatro toplulukları belli başlıydı. O süreç içerisinde, ne belediye tiyatrosundan ne de devlet tiyatrosundan hiç ses çıkmadı. O sürece destek vermemelerini hiç anlayamadım ve anlayamayacağım. Çünkü ortada peşkeş çekilen halka ait bir yer var. LTB, GAÜ’ye burayı peşkeş çekiyor. Yaşar Ersoy özelinde, Lefkoşa Belediye Tiyatrosu “Biz tiyatro sanatçısı değil, tiyatro savaşçısıyız” diyordu hep ama bu son Arabahmet sürecinde bu misyonlarını kaybettiler. Lefkoşa’da bir sahne vardı, Arabahmet idi, şimdi o da yok. Sanata devlet kanallı bir destek zaten olmuyor. Devlete ait olana da yatırım yapılmıyor. Sanat her zaman ilerici bir adım olması gerekir insan hayatı üzerinde. Ama Kıbrıs’ta bu neredeyse yok, ileriye bir adım atamıyoruz. Olduğumuz yerde kalıyoruz. Genellikle Kıbrıs ağzı üzerinden bel altı esprilerle dönen tiyatro oyunları vardır, tiyatro dendiğinde pek çok Kıbrıslının aklına bu geliyor. Kıbrıs şivesinde oynayabilirsin, bunda bir sıkıntı yok. Fakat dünya kadar oyunumuz varken, onun bunun şurasıyla burasıyla oynuyoruz ve insanlar da bundan zevk alıyor ya da biz insanlara bunu verdik bunu öğrendiler. O yüzden de sanat var mıdır Kıbrıs’ta; evet vardır sürünüyordur çünkü iki tane tekelin elindedir en azından tiyatro için bu böyle.”

Lefkeli Yavaş Tiyatro, İsmail Işılsoy: “Hemen tüm sanat dallarında ve tabii tiyatro sahnelerinde birçok etkinlik düzenleniyor ülkemizde. Sergiler, oyunlar… İlk bakışta, muazzam bir zenginlik! Aslında da, yalnızca büyük şehirlerimizin merkezleri ve yine buralarda kraliyetlerini ilan etmiş elit sanatçıların “en iyi benim” kokofonisinden oluşan bir tuhaf  “tek” seslilik! Bunun karşıtı çok seslilik, çoğalma çabasıyla toplumcu duruş seçimiyse eğer… ki öyledir; toplumsal varoluş kavgamızda dürüstçe ve cesurca saf tutan; bir başka deyişle, sanatı bu kavganın toplumcu estetikle örülmüş bir “silah”ı olarak kavrayan ve üreten yapılar bir elin parmaklarından az…”                                                                                                                             


“NEDİR O ODA TİYATROSU!”

Adres: Topluluğunuz ne zaman, ne amaçla kuruldu, neler yaptı, yapıyor?
BTE:
“Baraka Tiyatro Ekibi, tam on yıl önce, 2004 yılında kuruldu. Baraka Kültür Merkezi’nin kendine temel aldığı değerleri tiyatro aracılığıyla da ifade etmekti amacımız. Yani tiyatro bir araç bizim için. Amaç ise barış, dayanışma, bağımsız bir ülke, doğa ile uyumlu bir yaşam, cinsiyetçiliğin ve milliyetçiliğin ortadan kalkması... Tüm bunlar için mücadele ederken sanatı da bu kavgaya dahil etmek, yaratıcılıkla ve estetik arayışlarla mücadeleye “güzel” bir ruh ve biçim kazandırmak... İşte Baraka Tiyatro Ekibi’nin yapmaya çalıştığı bu. Derneğimizin küçük lokalinde bir Nazım şiirinin sahnelenmesiyle, mütevazi bir şekilde başladığımız yolculuk, her yıl daha kapsamlı ve gelişen projelerle devam ediyor. Bu güne kadar Bertolt Brecht, Sermet Çağan, Dario Fo, Moliere gibi önemli yazarların oyunlarının yanı sıra ülkemizden de Ermişliğin Ezgisi adlı oyunu sahneye koyduk ve resmi tarihe alternatif, eleştirel bir bakışı taşıdık sahneye. Biz tiyatroyu sadece sahnede yapılan bir sanat olarak görmediğimiz için gerek katıldığımız toplumsal eylemlerde gerekse çeşitli sokak ve meydanlarda da oyunlar oynuyoruz. Karpaz’a elektrik götürüldüğü dönem mahkeme bahçesinde “Elektrik Değil Eşek Tepsin” adlı oyunumuzu oynamıştık. Ülkemiz kıyılarına petrol dolum tesisi yapılacağında Başbakanlık önündeki eylemde, KTHY önünde insanların dövülmesini protesto eden eylemlerde çeşitli sokaklamalarımız olmuştu mesela...”

LST: “2008’in Ocak ayında yasal prosedürde LST kuruldu. 2008’den 2009’a kadar abartmıyorum, biz bürokrasiye özel tiyatronun ne olduğunu anlatmaya çalıştık. Çünkü bizden bekledikleri, “bir yeriniz var mı?” “Hayır yok” “E o zaman olmaz” E biz bakkal dükkanı açmıyorduk ki! Biz tiyatroyuz ve tiyatroların genelde kendilerine ait yerleri olmaz. “Hayır olmaz” dediler biz de “Abi biz gezici tiyatroyuz” dedik. “O ne demek” dedi. Kısacası bir adres vermek zorunda olduğumuzu söylediler. Biz de dedik ki tamam, kaldığımız evin adresini verelim, olmaz dediler.  Bunun üzerine “Ben oda tiyatrosu yapacam, sana ne” dedim. “Oda tiyatrosu ne imiş, öyle şey mi olur” dedi. Böyle bir yıl boyunca, kendimizi anlatmaya çalıştık. İlk kurduğumuzda üç kişi idik. Tamamen Moskova Sanat Tiyatrosu ve Ankara Sanat Tiyatrosu’nun yürüdüğü yoldan giden bir tiyatro anlayışıyla çıkıldı ilk başta yola. “Bir takım azizlikler” oyunuyla başladık ve ilk oyundan itibaren kafalarda hep soru işaretleri bırakan oyunlar oynadık. Kimileri bunu anladı, kimileri “yok yahu soru işaretleri falan, bu saçmalıktır” dedi. Bu işi bırakın dendi, amatörsünüz dendi. Ama biz bundan rahatsız değiliz. Alternatif anlamda bir şeyler yaptığımızı da düşünüyoruz.  Bir sesimizin, ideolojik anlamda bir yolumuzun olduğunu da düşünüyoruz. Yalnızca bu 2013’ün ikinci döneminden itibaren sağlık sorunları nedeniyle ara vermek, oyunu askıya almak zorunda kaldık. Kadro anlamında da bazı sıkıntılarımız oldu ve oturup düşünmeye başladık ve 1 senelik bir ara vermek istedik. Önümüze de bazı hedefler koyduk. Mesela biz şu an şirket olarak görünüyoruz. Şirketi dernek yapmayı hedef koyduk. Eylül’den itibaren kaldığımız yerden devam edeceğiz; sahne bulsak da bulmasak da… İlk oyunumuz Genco Erkal’ın Aziz Nesin’in yazılarından ve öykülerinden derleyip yazdığı “Bir takım azizlikler”di. Daha sonra “Bir Picasso lütfen” ve üçüncü oyun Peter Turrin’in “Nihayet bitti” oyunuydu. Daha sonra “Jean Darc’ın ölümü”. Bu dört oyun LST’nin ana hatlarıyla kendini belirleme oyunlarıydı. Bundan sonra ortaya koyduğumuz oyunlar bu dört oyunun ışığında ilerledi. Daha sonra, dokuz oyun, çç dört çocuk oyunu ve sayısız bar oyunu geldi. Tiyatronun ulaşmadığı yerlere ulaşma çabamız olacak gelecek sene. Köylere, şehir dışına çıkmaya çalışacağız.”

Lefkeli Yavaş Tiyatro:  Lefkeli Yavaş Tiyatro; çiçeği burnunda bir topluluk, ilk bir araya gelme çabaları 5 ay kadar önce başladı. Öncelikle, yerel bir tiyatro yapısı amaçladık Lefke’mizde. Uzun yıllar boyunca, her anlamda ihmal edilmiş-sahip çıkılamamış bölgemizde “karın doyurma” derdine düşmüş insanlarımız için ne şiir kalmış, ne müzik!  “Karın doyurmayan” sanatın, “s”sine bile aldırmaz olmuşlar yıllar içinde. Geleneksel kültürel renklerimiz silinmiş; ne manilerimiz kalmış, ne de havalarımız… Sanatın, özel olarak da tiyatro sanatının “besleyici” gücüne ihtiyacımız var, dedik.  Ekmek kavgası olacak elbet, ama ekmeğimize el uzatanları da gün ışığına çıkarmak zorundayız , dedik… Tiyatro aydınlatıcıdır çünkü! Sanatsal kalkışmamızın nedeni, aydınlanma arzumuzdur, karanlığa ve terkedilmişliğe inat.”

“AKŞAMLARI TİYATROCUYUZ”

Adres: Devlet veya belediye destekli bir tiyatro olmamanın getirdiği sorunlar nelerdir. Ya da devlet/belediye destekli tiyatro olmamak sorun mudur?
BTE:
“Başta sahne sıkıntısı olmak üzere pek çok sorun sayılabilir ama aslında bu soruya, sorunlar değil avantajlar boyutundan bakmak istiyorum. Devlet veya belediye gibi bir kuruma bağlı olmayan bir tiyatro topluluğu olmak özgürleştirici bir durum... Bizler bu işi tamamen gönüllü olarak ve inandığımız ideolojiden başka hiçbir şeye bağımlı kalmadan yapıyoruz. Öğrenci, özel sektör çalışanı, öğretmen, kamu emekçisi, anne vb. olmanın yanı sıra akşamları da tiyatrocu oluyoruz. Hayatın diğer alanlarında üretimin, sendikaların, mücadelenin içinde olmak algılarımızı sürekli açık tutuyor, tiyatromuza da olumlu katkıları oluyor. Tabii zaman darlığından bahsetmeme gerek bile yok sanırım, işi bu olan profesyonel sanatçılar gibi günün büyük bir bölümünü sanatımızı, tiyatromuzu geliştirmeye ayıramıyoruz. Ama amatör olmaya, amatör ruha özel bir önem atfediyoruz. Çünkü sisteme alternatif sözü yaratmada ve tiyatro sanatında farklılık yaratacak biçimsel açılımları deneyimlemede amatör tiyatroların özel bir yeri var bizce. Müdür veya yönetmen tiyatrosu yapmamak, kolektiviteyi ve dayanışmayı ön plana çıkarmak, ne parasal ne de başka kaygılar gütmeden sanatı özgürce üretebilmek bakımından avantajlı bir durum amatör olmak.”

LST: “Devletten para aldığın oranda sen devlete karşı ses çıkaramazsın. Sanatçının bir derdi vardır ve karşı tarafa onu anlatmaya çalışır. Ama sen devletten para alırsan, bu derdini bir şekilde kısıtlamak zorundasın, kendi yaptığın işe oto sansür uygulamak zorundasın.  O yüzden devletten para almayalım, pek de umurumuzda değil. Hatta daha da iyi! Çünkü serbestiz, çünkü bize biri dokunmuyor.”

Lefkeli Yavaş Tiyatro: “Bizce, “devlet veya belediye destekli bir tiyatro” olmanın kendisi, bir sorundur. Lefkeli Yavaş Tiyatro, “kendi ciğerini kendisi kavurmayı” seçmiş bir topluluktur. Resmi ya da özel her türlü desteği reddeder,  şu pek yaygın “sponsor” lafını duymak dahi istemez. Çünkü bilir ki, birşey almadan birşey  verilmez bu rezil ekonomik düzende. Her yaştan Lefkeli "sıradan" insanların içten desteği ve katılımıyla çıktık yola. İçten, sevgi dolu ve bilinçli bir "sanatsal imece"dir beraberliğimiz...”           

“KUTLANACAK GÜN DE GELECEK”

Adres: Dünya tiyatro günü neden önemli? Bir kutlama günü mü yoksa bir mücadele günü mü?
BTE:
“Keşke bir kutlama günü olsa... Bir gün olacak mutlaka. Ama bugün, tiyatrodaki sorunların ve ülkemizin içinde bulunduğu traji komik durumların daha yüksek sesle söylendiği ve mücadeleye devam dediğimiz bir gün. Son üç yıldır sokakta, eylem tarzında yapıyoruz Dünya Tiyatro Günü etkinliğimizi. Bu yıl da üç alternatif tiyatro topluluğu olarak birlikte hareket ettik. Lefkoşa Sanat Tiyatrosu ve Lefkeli Yavaş Tiyatro ile ortak bir bildiriye imza atarak birlikte bir yürüyüş ve sokak tiyatroları gerçekleştirdik. Sisteme alternatif olabilecek tiyatro topluluklarının iş ve güç birliğinin tohumlarını atıyoruz. İnsanı değil karı ön plana alan, kültür-sanatı değil rantı önemseyen bu sistem devam ettikçe tiyatronun da sorunları bitmeyecek. Ama sisteme alternatif bir ses tiyatrodan da daha gür yükselecek.”

LST: “Dünya tiyatro günü bir şenlik olarak ortaya çıktı ve tiyatro mantığında tiyatro günü şenlik havasında muhteşem olmalıdır. Ama bugünün şartlarında iş artık çığırından çıktığı için sistemin o kokuşmuşluğunun getirdiği bir sürü dezavantajdan dolayı, tiyatro günü bir mücadele günü olmalıdır, olmak zorundadır. Bu kokuşmuşluğa başka şekilde cevap verilebileceğini biz düşünmüyoruz”

Lefkeli Yavaş Tiyatro: “Küreselleşme saçmalaması ve yalanıyla, "metazori" dayatılan "hızlı tükettirme"nin neden olduğu; toplumsal kirlenmelere yol açan tektipleştirilmeye karşı güçlü bir mücadele aracıdır tiyatro. Kar hırsıyla saldıran yalan imparatorluğuna karşı, günlük yaşantımızı aydınlatan bir ışıktır! Dünya Tiyatro Günü de, tiyatro sanatının işte bu devrimci mücadelesinin sembolik birlikteliğini anlatır. Boal’ın deyişini slogan edinen “Ezilenlerin Tiyatrosu” hareketi ve Bertolt Brecht’in “Epik Tiyatrosu”nun politik-sanatsal duruşlarını yol edinen tiyatroların sanatsal kavga ve dayanışmasından söz ediyorum. Bırakın tokuştursunlar kadehlerini diğerleri, tebriklerini kabul etsinler statükonun.  Bizim ise; Augusto Boal'in deyişiyle, "...kanıksatılarak görünmez kılınmış her saldırıya karşı, tiyatro yaparak günlük yaşantımızın sahnesini aydınlatmak..." gibi bir işimiz var, kutlama değil.”

Bu haber toplam 1540 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 153. Sayısı

Adres Kıbrıs 153. Sayısı