Şairlerin Dilinden Yaşamaya Dair
Friedrich Nietzsche bir şiirinde “korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin” der ve devam eder: “Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin/uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.”
Cesur yaşamayı, kalıplara sığmamayı erdem sayan, tutkuların ve itkilerin peşinden gitmeyi dinin dayattığı ahlak kurallarına boyun eğmekten daha çok önemseyen Alman düşünür, kendi yaşamı için şöyle der: “öyle bir hayat yaşadım ki/cenneti de gördüm cehennemi de/öyle bir aşk yaşadım ki/tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.”
Cesur bir hayat yaşamak, her istediğini elde etmek değildir elbette. Her istediğini elde etmek, korkakların kotarmaya çalıştığı bir iştir. Hayata doğru dürüst bulaşmadan, ona bağlanmadan ondan çalmaktır. Aslında kendi hayatından çalmaktır. Olmak yerine, sahip olmayı seçmektir! Bağlanılmayan toplumun ve korkulan ölümün karşısına bencilce bir “başarı” kalemiyle çıkma hırsıdır!
Cesur bir hayat yaşamak, kaybetmekten, düşmekten korkmamaktır... Hatta kaybedeceğini bile bile kendini tutkulara, pathosa bırakmaktır.
Ahmet Arif’in dediği gibi, “hiç olmayacak şeyler kurmaktır, gülünç, acemi çocuksu...”
Sonlu şeylere bağlanmaktır ve en önemlisi, Sondan korkmamaktır!
Hayatı sadece seyretmek değil, dolu dolu yaşamaktır yani.
Yani, Nazım Hikmet’in dediği gibi yaşamaktır:
“büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın/bir sincap gibi mesela/yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden/yani bütün işin gücün yaşamak olacak. (…) yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı/yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin/hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil/ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için/yaşamak yani ağır bastığından.”
Her Son karşısında cesur olmaktır büyük bir ciddiyetle yaşamak!
“Ters giden işlere, boşa çıkan yaşam planlarına” aldırmamaktır.
Ve en önemlisi, veda etmeyi bilmektir sona eren her şeye!
Ve daha da önemlisi, kendine veda etmeyi bilmektir!
Tıpkı İskenderiyeli büyük şair Kostantinos Kavafis’in dediği gibi:
“Gecenin yarısında aniden/enfes müziklerle, seslerle görünmez Thiasosun geçtiği duyuldu. Artık sona yaklaşan kaderine/ters giden işlerine/boşa çıkan yaşam planlarına üzülmen hiçbir işe yaramaz. Eskiden beri hazırmışçasına cesurca veda et ona/kaybolan İskenderiye’ye. Sakın aldanıp bunun bir rüya olduğunu/duyularının aldatıldığını söyleme/böylesi boş umutlara tenezzül etme. Eskiden beri hazırmışçasına cesurca/emin adımlarla yaklaş pencereye/ve dinle hüzün içinde mistik Thiasos’un zarif çalgılarını. Korkakların yalvarmalarıyla, yakarışlarıyla değil/böyle bir şehre nail olmuş birine yaraşır gibi/son kez keyfini çıkar seslerin/ve veda et ona/kaybettiğin İskenderiye’ye.”
Cesurca yaşamak sürünün peşinden gitmek değil, kendi seçtiğin yolda yürümektir. Ve tadını çıkarmaktır her adımın, her engelin, her düşüşün...
Uzun lafın kısası, kendi yaşamını yaşamaktır, farklılık yaratmaktır otantik yaşam...
Tıpkı Robert Frost’un dediği gibi:
“Bir ormanda yollar ikiye ayrıldı/ ve ben en az geçilmiş olanı seçtim.
Ve işte bundandır bütün farklılıklar...”