Şaka olsun diye değil...
Hükümet programında yer alan “demokratikleşme ve sivilleşme” hedefi, başta CTP olmak üzere, hükümet partilerinin üzerinde tam mutabakata vardığı konulardır.
Hükümetin uygulayacağı ekonomik politikalar ile gelirlerini artırarak, cari giderleri karşılama noktasına gelecek düzenlemeleri yapması, Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetme sürecinde, sivil otoritenin tesisi ile birlikte çok önemli bir adım olacaktır.,
Sivil otoritenin tesisi ile birlikte düşünüldüğünde, yeni bir dönemi gerçek anlamda başlatacak olan bu sürecin kendi içerisinde ciddi zorluklar taşıdığını öngörmek mümkündür.
Kuzey Kıbrıs’ın, jeo politik ve jeo ekonomik değerinin, Kıbrıs Türk halkının potansiyelinin farkına varma zamanı çoktan geldi de geçti bile.
Kendi ülkemizde Federal bir gelecek inşası için mücadele ederken, Kıbrıslı Türklerin demokratik, sivil bir düzenle kendi yönetim yapısını reforme etme zorunluluğu kaçınılmazdır. Bu zorunluluk, özgür ve demokratik yaşam hakkını sonuna kadar kullanma adına elzemdir. Dolayısıyla, verilecek sivilleşme ve demokratikleşme mücadelesinin "ötelenmeden" sonuçlanması çözüm sürecindeki başarı kadar önemli.
Çok yazdık ve konuştuk. Demokratik ve sivil bir düzen için kararlı ve cesaretli duruşa ihtiyaç vardır. Toplum ile bütünleşecek, toplumdan kopmayacak, aynı zamanda gerçekleri saklayarak üzerini örtmek yerine sonuç alıcı adımlara yöneltecek sıçrayışlar...
Eğer Kıbrıs Türk halkının toplum bilincini, varlığını ve geleceğini önemsiyorsak ve bunu sadece bugün için değil, Federal bir çözüm sonrası için de önemli addediyorsak bu duruş çok anlamı ve önemlidir.
Ve elbette çatışan değil, toplumsal uyumu gözeten, toplum içindeki doğal ittifaklarla yakınlaşmayı ve ortak geleceği birlikte inşa etme amacını bir yol haritasına dönüştürerek.
Yani geleneksel “çözüme kadar maçı idare edelim” yaklaşımının yarattığı sinik politik bünyeden kopmak sonuç alabilmek için kaçınılmazdır. Aslolan bireysel ve toplumsal varlık ise...ki öyledir.
Siyasette yeni zihniyetlere bu anlamda gerçekten ihtiyacımız var...Yaratıcı, açık, gerçekler üzerinden siyaset yapan, araştıran, ilkesel duruşu olan, üreten, sorgulayan, eleştiren... yani ezber bozan.
Yoksa yeni bir şey söylemeyen ve siyaseten varlığını farklı üslup, tavır, yaklaşım, söylem ve düşünceye dayandırmayan, o çok eleştirilen “dünün” hakim değer ve yaklaşımlarını “yeni suretler”le gerçekleştirmek ve “yeni”den rahatsız olmak, farkında olmadan düne teslim olmaktır, malumu yeniden yaşamaktır, tekrardır...ve bunun adı kimse kusura bakmasın ama gelişme, değişim değildir.
Sonuç olarak, “tekrar”ın toplumu herhangi bir “yeni yere” vardırmayacağından hareketle, yeni bir siyasi zihniyete kapı açma olasılığı arttıkça bireysel ve toplumsal ümidimiz yükselecek, toplumun direnme gücü gelişecektir.
Bu konuları, “şaka olsun diye” öne çıkarmadığımız, tartışmadığımız ortada. Dolayısıyla halkın yararına elde edilmiş ve edilecek başarılar için verilen mücadelenin söylem ve arayışı, “verili düşünce kalıpları” ile “sözde yeni”yi tercih edenleri bu denli rahatsız etmemesi, tam tersi düşündürmesi daha yararlı olacaktır.