Şaka Yapmıyoruz
Her sokağı ayrı bir güzellik, farklı bir yaşam şekli barındırıyor içinde. Bisikletlerine atlayıp sahil şeridinde gezen yerliler gülümsüyor turistlere. Herkeste bir bayram havası, her yan renk cümbüşü. Sanat felsefeyle buluşuyor Selanik sokaklarında, Aristoteles oturmuş düşünüyor bir meydanda, bir başkasında şemsiyeler yağıyor gökten. Koca çınarın altını ahşap masa sandalyeler süslüyor mezeevlerinin önlerinde.
Grafitileri, sokak sanatçıları ile tam bir Avrupa şehri bir yandan, güleryüzlü insanları, sağlam dostlukları ile Akdenizli Selanik. Hafif kaçık, pek bir sevimli. Her hafta ayrı bir etkinlik var şehrin diyez biçimli sokaklarında, kare meydanlarında.
Bilim kurgu filmlerinden, çizgi romanlardan fırlayan karakterler mesken tutmuş sahili bu haftasonu. Limandan kalkan korsan gemisine kopardıkları yaygara tembel tembel uçan bir iki martıyı ürkütüyor. Girne, Mağusa kıyılarına tek benzerliği martısızlığı bu şehrin. Nedenini bir balıkçı ile tartışma konusu yapıyorum, balık bırakmadık ki denizlerde oluyor cevabı. Tanıdık geliyor bu neden, yutkunuyorum!
Selanikliler kendilerini gece gündüz sokağa atıyorlar. Restaurantlar, barlar dolup dolup taşıyor. Yemek söz konusu ise şaka yapmayız diyor Selanikliler. Günde bir kez yemek yiyorlar, tam yiyorlar. Akşam 9 sularında başlayan yemek sefası sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor haftasonları. Tüm şehir her daim sokakta sanki, her meydanı doldurmuşlar, içten kahkahaları ile çınlıyor sokaklar. Selanik futbol takımının lig birincisi geldiği maça rastlıyor Selanik ziyaretim, caddelerdeki coşku katlanıyor yüze, beş yüze.
Ekonomik kriz altında eziliyor Yunan halkı bir süredir. Daha da derinleşiyor sıkıntılar, maaşlar düşüyor yıldan yıla, nüfus dertli, bayağı. Bana çok neşeli geldiniz yorumuma, sen bizi bir de krizden önce görecektin yanıtını alıyorum. Yakınıyor bir Selanikli on yıl önceye göre aldığı maaşın yüzde 30 oranında düştüğünü anlatırken. Burnu krizden hiç çıkmamış, ekonomik refahı kitaplar dışında tanımamış bir toplumdan gelen ben düşüyorum payına dinleyici olarak, yazık. Empatinin dibini vuruyorum ben vurmasına da, Selanikli’nin derdine derman olmam imkansız.
10 yıl öncesine göre şehri bakımsız, fakirleşmiş bulsam da kuzey Lefkoşa ile kıyas kaldırmadığını dile getiriyorum. Ben kendimi Lefkoşalı ile değil İsveçli ile kıyaslıyorum oluyor pek bir dertli Yunanlı’nın cevabı. Stockholmlu gelse de deva olmayacak biliyorum bu hüzünlü akşama. Boşver içelim biz diyorum, O Aleksi’ye olan öfkesini masaya seriyor, ben bizim Hüseyin’i anlatmaya dahi girişmiyorum. Beterin beteri var, ah bir bilsen diye içleniyorum tek. Şarabımı, onun rakı kadehi ile tokuşturuyorum. Yunanlıların özellikle rakı, Türklerin ise Yunanistan’da uzo aramasını pek bir komik buluyorum.
Uzeri ile Mezeevi tartışmasını açıyorum. Siyasetten uzaklaşmak için en güvenli liman yemek kültürü elbette. Favanın hangi sebzeden yapıldığı üzerine uzun bir tartışmaya giriyoruz, masadaki mezeler eşliğinde. Adı tanıdık, lezzeti tanımsız tadlar ile bayram ediyor damağım. Şarabın kırmızısı, rozesi ise ayrı güzel, tatlılar enfes.
Gerçekten de, konu yemek ise şaka yapmıyor Selanikliler.