1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Sakin diyorsunuz da… Çok konuşuyor herkes
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Sakin diyorsunuz da… Çok konuşuyor herkes

A+A-

“Sakin ama tedbirli olmalıyız…”
Yok!
İnsanlar sakin falan olmuyor.
Olamıyor, çıldırıyor.
Çünkü yönetenler dahil mesele giderek daha büyük bir ‘gösteri dünyası’na dönüşüyor.
Çok konuşuyor herkes, çok…


İnceden inceye fırsatçılara kabadan kaba siyasi hesapçılar ekleniyor.
Yetmezmiş gibi bir de “görünme” sevdası büyüyor.
Medyatik olma halleri koronayla yarışıyor.


“Sakin ama tedbirli olmalıyız…”

Tiyatroya bir avuç insan gidiyor, yasak…
Eyvallah!
Casinolar tıkış tıkış, hem de havasız, hem de dip dibe, tık yok.
Niye?
Camilere dokunamıyoruz kimse…


“Sakin ama tedbirli olmalıyız…”

O kadar çok insan aynı anda söyleniyor ki…
Toplantı toplantı üzerine…
Bildiri de bildiri…
O nedenle sakin olamıyoruz işte.
“Sakın ha kalabalıklara gitmeyiniz” denen toplantı en kalabalık kadroyla yapılıyor, düşünsenize!


Cumhurbaşkanı Başbakan’la, Sağlık Bakanı Dışişleri Bakanı’yla yarışıyor, kim daha çok konuşacak.
Muhalefet sendikalarla, tabipler birliği doktorlarla…
Belediye başkanları vekillerle yarışıyor, eski mebuslar medyayla…
Kim kimi “yenecek”, kim kimden daha çok “görünecek.
Hükümetteki partinin dahi “öneriler” yayınladığı bir garabet var ortada!
Medya önünde çarpışıyorlar tam böylesi bir dönemde…
Cumhurbaşkanı koalisyonla didişiyor, koalisyon birbiriyle…
“Sakin ama tedbirli olmalıyız…”
“Sakin ama tedbirli olmalıyız…”
“Sakin ama tedbirli olmalıyız…”

Evet de biraz susmalıyız sanki…
Çok daha fazla bilim olmalı ortada, çok daha fazla uzmanlık, çok daha fazla tutarlılık, çok daha fazla kararlılık.
Bir “kolektif akıl” oluşmalı artık.


Herkes nedense “ortaya” konuşuyor!

Kimi “elini yıkayarak” aradan çekiliyor, “Gördünüz mü, ben demiştim.
Kimi yüzüne gözüne bulaştırıyor iyice, ne varsa…
İnsanlar en fazla da güvene ihtiyaç duyarken, koskoca insanların, bu güvensizliğine, hesabına, kitabına rağmen...


Keçi can derdinde kasap et.
“Sakin ama tedbirli olmalıyız.”
Yine de…


İşten çıkarmalar

Nereye gidecek, ne yapacak yabancı işçiler?
‘Güvencesizler’ ne olacak şimdi?


Oteller tümüyle boş, çarşı hayalete dönüştü.
Çok ciddi bir derdimiz var.
İşten çıkartmalar başladı.
Bu insanlar ne olacak?
Hele de dar gelirliler, yoksullar, güvencesizler ne olacak?

***

Bir de yabancı işçiler…
İşin hem insani, hem sosyal boyutu var.
Çünkü örneğin otellerde yüzde 80 yabancılar çalışıyor.
Bu insanlar nereye gidecek?
Ne yiyecek, ne içecek?

Eğer buralı olsa…
Biraz da ana baba katkısı, dayanışma, eş dost desteği ile bu süreç geçer, gider.
Öyle değil…
Üniversitelerdeki yabancı öğrenciler için de benzer bir sorun var.

***
O nedenle sosyal planlamalar da şarttır.
Yoksa ‘patlayacak’ dünya kadar işsiz insan…
Çalışma Bakanlığı işte buna bakmalıdır, tam da şimdi!


Siz bugün ODUR dersiniz, yarın bir başkası BUDUR der!

Özür dilerim, onca psikolojik ortama rağmen…
“Olağanüstü Hal” bana “sıkı yönetim”i anımsatıyor.
“Olağanüstü Durum” da öyle…
O nedenle kendi değerlerimle kabullenemem…
Eğer gerekirse evlere kapanabiliriz, bunun için OHAL istemez.
Hep birlikte evlerimize kapanmak, beklemek, bu sürede ülkenin ortak kaynaklarını, hep birlikte ve ayrımsız, eşit ve ortak paylaşmak…
Özlü, samimi dayanışma budur.
Varım…
Var mısınız?
Öyle evlere kapanmak da yetmez.
Çünkü kimisi maaşını alırken, kimisi aç kalacaksa, olmaz.
Ortak kaynakları paylaşabilmektir de mesele, böylesi zor günlerde…

***
Yine de OHAL’a varmaz solcu yüreğim…
Çünkü o Olağanüstü Durum’un içinde “Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı” vardır.
“Konut Dokunulmazlığı” da vardır, “Düşünce, Söz ve Anlatım Özgürlüğü” de!
“Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı” vardır.
“Sendika Kurma Hakkı” vardır.
Hepsi durdurulabilir yasaya göre!
Diyeceksiniz ki bunlar kapsam dışı bırakılır, olur, biter.
Yok, olmaz.
Bir kez bir gelenek başladı mı, arkası gelir.
Siz bugün “ODUR” der sokağa çıkmayı engellersiniz, gün gele, bir öteki “BUDUR” der sesinizi keser, özgürlüklerinizi daraltır.

***
Ve mesele “sokağa çıkma engeli”yse illaki…
14 gün evlerimizde oturalım, korunalım…
Olağanüstü Durum”a ihtiyaç yoktur.
Yasal olarak yoktur.
OHAL’siz de olur, ODUR’suz da!
Hukukçu Tufan Erhürman da söylüyor bunu, eski yargıç, Tacan Reynar da...
Lütfen!
 


Tam da bu!

Güneyde kararlar açıklanırken kullanılan şu tanım...

“Amaç; insanların sağlığının korunması, gelirlerinin güvence altına alınması ve işçilerin, işletmelerin ayrıca savunmasız grupların desteklenmesidir.”

Bunu istiyoruz sanırım, hepimiz.

Bu yazı toplam 3264 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar