Salahi ve Alpay
Salahi ve Alpay
ÇOCUK GÖZÜMDE KIBRIS VE ANILAR -26-
Erdinç Gündüz
Çok uzun süre etkisini üzerimde taşıdığım iki olay var Mücahitlik yıllarımdan kalma... Biri, nöbet sırasında, Öğrenci Mücahit’lerimizden birinin, ders çalışırken yanlışlıkla kendi kendini vurması, diğeri de TMT’nin Lefkoşa’daki en önemli adamlarından biri olan Alpay’ın Bayraktar tarafından vurulup öldürülmesi olayı...
SALAHİ
Bir süredir silahlı çatışma yoktu. Arada sırada mevziden mevziye küfürleşmeler olağan kabul ediliyordu artık. Silahlı çatışma yoktu ama, karşılıklı taş atma savaşları vardı.
Böyle günün sakin öğleden sonrasıydı. Saat dört sıralarında III.Takımdan tek atışlık bir silah sesi duyuldu. Yerimizden fırladık. Takım karargahındaki görevliler silah atışının hangi mevziden yapıldığını saptamaya çalışıyorlardı. Üç numaralı mevziden olduğu anlaşıldı. Kanlıdere’nin hemen kenarındaki mevziye koştuk. Küçük tünelin girişinde yerde kanlar içinde yatan bir Mücahit vardı. Görüntü korkunçtu. Mücahidimizin kafası feci şekilde parçalanmıştı. Aklımıza ilk gelen şey, Rumların onu, kafasından vurduğu olmuştu. Ama gerçek öyle değildi.
***
Salahi, bir Öğrenci-Mücahitti. Okulunda, sınavları başlamıştı. Ertesi gün de Tarih sınavı vardı. Nöbet yerinin hemen dışındaki taşa oturmuş, elinde tarih kitabı, çalışıyordu. Thompson’unu bacakları arasına almış namluyu da çenesinin altına dayamıştı. Bir yandan, elindeki tarih kitabının sayfalarını karıştırırken bir yandan da silahının orasını burasını kurcalamış, tetiğe de dokunmuştu. Namluda mermi vardı. Tetiğe dokunmuş, kendi kendini vurmuştu. Mermi çenesinin altından girmiş, kafatasının üst kısmından çıkıp gitmişti. Kafası parçalanmıştı. Kanlar içindeydi. Tanınmayacak haldeydi. Silahı Thompson bir kenarda, kanlar içindeki tarih kitabı da diğer yandaydı. 17 yaşındaki Salahi için, ne Mücahitlik kalmıştı, ne okul ne de sınav...
*******************************************************************************
ALPAY
‘Alarm’ verildi. Ben Lefkoşadaydım. Rumlarla yeni bir gerginlik olabilirdi. ‘Tatbikat’ olması ihtimali de vardı. Ama gerçek neden Rum değildi. Tatbikat falan da değildi.
Söylentiler hızla yayılmaktaydı. Bir gece önce Çağlayan Gazinosu’nda bir olay olmuştu. TMT’nin gözüpek elemanlarından, 21 Aralık ve sonrasındaki silahlı çatışmaların, Lefkoşadaki efsane isimlerinden biri olan Alpay, bir tartışma sırasında, Mücahit Ordusu’nun üst rütbeli komutanlarından ikisini vurmuştu. Onu tanıyanlar “Çok iyi silah kullanabilen biriydi. Eğer isteseydi, öldürürdü” diyorlardı. Ama sadece ayaklarından yaralamıştı. Olaydan sonra gidip teslim olmuş hapse atılmıştı. Sonraki saatlerde ise Bayraktar onu ziyaret etmiş, vurarak öldürmüştü.
Taburlar çok gerilmişti. Söylendiğine göre, silahlı çatışma çıkması tehlikesi bile vardı. Sancaktarlık bu nedenle alarm vermeyi ve herkesi birliklerine kapatmayı uygun görmüştü.
***
‘Alarm’ haberini almıştım. Bölüğüme gitmeliydim. Bisikletime atladım ve hızla Köşklüçiftlik’e doğru sürdüm. Hisar içini Köşklüçiftliğe bağlayan köprü üzerine geldiğimde, bir grup 11. Bölük Mücahidi yolu kesmişti. Durduruldum. “Nereye gidiyorsun ?” dediler. Cevap verdim. Bakıştılar ve sonra, “Hade git” dediler. Şaşkın şaşkın bisikletimi sürdüm. Trafik ışıklarının olduğu köşede bir şaşkınlık daha yaşadım. Orada da, bizim bölükten beş-altı kişilik silahlı bir grup mevzilenmişti.
Bölük karargahında ana baba günü yaşanıyordu. Nerdeyse tüm takım komutanları ve yardımcıları oradaydı. Herkes çok gergindi. 20.Bölük’de Tk.K.Mv. olan Alpay’ın kardeşi Derviş ise, Bölük Komutanı’nın odasındaydı. Zaptedilmez bir haldeydi. Herkes onu yatıştırmaya çalışıyordu.
Gerginlik, hat safhadaydı. Sabah saatlerinde üst düzey komutanlar, toplantıya çağrıldılar. Geri geldiklerinde sanki biraz daha sakin gibiydiler. Alarm ertesi günün akşam saatlerine kadar devam etti. Sevdiğimiz bir arkadaşımız olan, Alpay Abi’nin kardeşi Derviş ortalarda yoktu. Nereye götürülmüştü, bilmiyorum. Bölükteki görevine döndüğünde ise, yaşananlar ve yaşadıklarıyla ilgili, ona hiçbir şey sormadık. Belki de sormaya cesaret edememiştik.