Şamişi

Şamişi

Şamişi

A+A-


Nurperi Özgener

Hayatımızın belli bir dönemini doyasıya yaşamadığımız mutlaka olmuştur. Hep o dönemin özlemi içinde yaşarız. Yaşamadıklarımızı geri getirmek için çok geç olur ya bazen, belki hayatın bir köşesinde gizlenmiş bizden habersiz hala yaşıyor diye sürekli arayışlar içinde olursunuz. Sizin özleminiz nedir bilemem…  Benim özlemim şu; Atalarımızın yaptıklarından bugüne kadar gelebilenlerini arayıp bulmak için sürekli yollardayım. Bu yol beni nereye çıkarır bilemem. Tek isteğim onlarla karşılaşıp ortaya çıkartmak... Ne olması önemli değil, kim olması da… Çocukluğumdan bir parça olması yeter bana.
Hepimiz bir göç yaşadık… Kimimiz çocukluğumuzu yaşayamazken birden büyüdük… Ve farklı bir zamanın insanları olduk birden.
Çocukluğumun nasıl geçtiğini hala bilemezken,  doyamadığım en güzel tadın şamişi olduğunu bilirim. Göçün etkisinde savrulurken ve hepimiz bir yerlere giderken, çocukluğumun tadını hiçbir yerde ve hiç kimsede bulamadım. Taa ki Lefkoşa sokaklarından geçerken geçenlerde, küçük bir dükkanın, camın üzerine yapıştırılmış ‘Şamişi Bulunur’ ilanını görene kadar. Yolumu değiştirip küçücük dükkana ilerlerken ara kapıdan çıkan dükkanın sahibi olduğu anlaşılan orta yaşlı kadından ayak üstü bilgi aldım; “Atalarınızdan beri mi şamişi mi yapıyorsunuz?” diye sorunca “Evet… Gaynatamın işini sürdürüyoruz” yanıtını aldım... Ayrıldım ordan… Ertesi gün indim yine Lefkoşa sokaklarına... Acaba istediğim tadı bulabilecek miydim diye aynı yere gittim.  İşyerinin sahiplerini karşıma alırken onlar diğer taraftan şamişi siparişimi hazırlamışlar. Önüme koydular.  İlk lokmadan sonra;  insanın kalbi heyecandan bu kadar mı hızlı atar?!... Bu tat çocukluğumdaki tatdı. Alevgalı Tefik Dayının yaptığı gibi!… Tıpkısı gibi!…

Şamişi adını nereden alıyor?

Şamişi adından da anlaşılacağı gibi ‘Şam İşi’ olarak Suriye’nin başkenti Şam’ın adından geliyor. Şam kökenli olan şamişiyle Kıbrıs halkının hangi yıllarda tanıştığı, hangi yıllarda kimin tarafından getirildiği konusunda net bir bilgi yok. Fakat baba mesleğini devam ettirmek için küçücük dükkanında atalarının tadında şamişi yapan Mehmet Yusuf Özyücekök ve eşi Sezgin Özyücekök’ün bizlere aktardığı bilgiler 1700’lü yılların başlarına denk gelmektedir. Hatta daha geriye de gidilebileceğinden söz etmektedirler. Fakat gidebildikleri tarih olarak 1700’lü yılların başı olduğundan eminler.
Mehmet Özyücekök’ün babasının dedesi bu yıllarda yaşamış olduğunu kesin olarak belirtmektedir. Fakat şamişinin geçmişini bu yıllardan da öncesine dayandırabileceğimizi rahatlıkla söylemektedirler.   Babasının dedesi bu mesleği babasından öğrenip nesilden nesile aktarılarak bugüne kadar gelmiş.  
Mehmet Yusuf Özyücekök, Eskişehir İşletme mezunu. Babasının adı Yusuf, dedesinin adı anlı şanlı Kahvaltıcı Ömer Ağa olarak bilinirmiş... Fakat daha önceki dedelerinin adını ne yazık ki hatırlayamıyor. Şamişi Ustaları olan bu aile Sillat Gonetra taraflarından Lefkoşa’ya yerleşmiş uzun yıllar önce… Lefkoşalı olmuşlar…

İşler ve lakaplar

1874 doğumlu olan Mehmet beyin Ömer dedesi, Kahvaltıcı Ömer Ağa olarak bilinmekteydi. Nedeni o zamanlar bugünün kahvaltılarına benzemeyen,  açılan yufkanın içine yumurta karışımı kıyma veya hellimli yumurta karışımını karıştırarak,  şamişiden biraz  büyük  katmer şeklinde katlanıp, pişirildikten  sonra dörde bölünerek sabahları yenen bir yiyecekmiş. Bu yiyeceğin birçok müşterisi ve meraklısı varmış. En güzel kahvaltılıklar Ömer Ağa’nın sattıklarıymış.
Eskiden o zamanın lakabıyla çağrılan veya lakap takılan kişiler o işin ustası veya o kişinin özelliklerini anlatan adlarla anılıyordu. Bulundukları çevre onlara ister istemez takıyordu bu adları… Buradan da anlaşılıyor ki yaptığı kahvaltılıkların ünü Ömer Ağa’nın Kahvaltıcı Ömer Ağa olarak anılmasına neden olmuş.
Lefkoşa’nın belirli noktalarında şamişi satan Kahvaltıcı Ömer Ağa’nın son yeri Kumarcılar Hanı’nın bulunduğu yerdi. Daha önceleri Kuyumcular Sokağında (Bandabuliya’nın yanında) ve Binbirçeşit Mağazasının bulunduğu yerde durur, şamişilerini satmadan eve dönmezdi. Bitmemesi mümkün müydü, müşterileri bu tada bir türlü sevdalı idi... Her zaman biter, sahibinin yüzünü güldürürdü…

Meşhur horoz

1954 yılında vefat eden Kahvaltıcı Ömer Ağa’nın bir de tutkusu varmış. Horoz güreşleri… Torunu Mehmet Yusuf Özyücekök’ün anlattığına göre; 1940’lı yılların başında dedesi Ömer Ağa’nın bir horozu, Baf Kasabası’ndan getirmek için Baf’a garutsayla (at arabası) üç günde gidip gelmiş.  Horoz da bildiğimiz gibi sıradan horoz değilmiş. Çok meşhurmuş. O zamanlar horoz güreşleri yapılmaktaymış. Bu horoz da yenilmez bir güreşçiymiş. Horozu aldığı gün birlikte fotoğraf çektirmişler. Birçok dövüş kazanmış. Mehmet Yusuf Özyücekök bu olayı anlatırken horoz güreşlerinin her ne kadar kendisinde merak uyandırmasa da, hala tarafının bu geleneği hala bugüne kadar devam ettirmekte olduğunu söylemektedir.
1950’li yıllarda Mehmet Özyücekök’ün babası Yusuf Efendi bisikletinin üzerine yaptırdığı camlı bir dolabın içine şamişilerini koyar öyle satardı gittiği yerlere. Babası Kahvaltıcı Ömer Ağa’nın bisikleti yoktu ama onun da tezgahı vardı ata yadigarı. Bu şamişileri hazırlamak o kadar kolay değildi. Hem sıcak, hem de taze olacak!..  Herkes uykuda iken Yusuf Efendi şamişilerini hazırlamak için erken erken gece yarısı saat 01.00’de kalkacak saat 04.00’e kadar işini bitirecek, Mağusa kapısına gidecek, burada satışa başlayacaktı. Satılmayan şamişileri de Cimlastiriyo denilen yere gidecak burada tüketecekti ailesini geçindirmek için…
Günümüzde ata mesleğini sürdüren çok az kişiden biri olma özelliğini taşıyan Mehmet Yusuf Özyücekök, bu güzel ata yadigarı yiyeceği geçmişin ve bugünün ilgisiyle karşılaştırdığında beslenme alışkanlıklarının değişmesi ile, kilo sorunlarının baş göstermesi nedeniyle daha az tüketildiğini düşünüyor. Hatta o zamana göre çok daha az diyebiliriz. Beş çocuktan oluşan bir aileyi sadece şamişicilik yaparak geçindiren bir babanın kazancı bugüne göre çok fazlaydı.  “Bugün bu mesleğe kalmış olunsa açlıktan ölürdük. Sürümü pek yapılmıyor günümüzde.”  diyor Mehmet Yusuf.

Tatlıların kralıydı

Ayrıca eskiden çok fazla tatlı türü yiyecekler yoktu. Bu yüzden şamişi sivrilmişti arada. Özel hamuru içine konan simit helvasının kıvamı ve kızartılan yağın cinsi şamişiye kendine özgü bir lezzet  katmaktaydı…  O dönemde şamişinin kızartıldığı yağ susam yağıydı. Eskiden susam Ada’da çok ekilen bir bitkiydi. Kızartmaların yağıydı susam yağı... Zaman değişti tabii, lezzetinden biraz eksilse de bugün ayçiçeği ve fıstık yağı kullanılıyor şamişiyi kızartmak için...
Bayram yerlerinin ve panayırların vazgeçilmezi olan şamişinin en büyük meraklısı Türklerden çok Rumlardı... 1963’den sonra şamişi satışlarında düşüş olduğundan bahsediyor Mehmet Yusuf.  On yaşından başlayarak  babasına yardım eden diğer taraftan okuluna devam edip başarıyla Üniversiteyi bitirerek baba mesleğini elinden tutup bugüne kadar sürdürmesi farklı bir güzellik, özel bir heyecan katıyor araştırmamıza… Ata mesleği bu… Benzemez hiçbir işe. İşin güzelliği de burada gizli zaten.  
“Eskiden panayırların, bayramların tadı farklıydı” der büyüklerimiz. Mehmet Yusuf Özyücekök canlı bir şahit olarak bu yerlerde bulunmuş. Bu günlerde bütün aile toplanır panayır ve bayram süresince panayırlarda ve bayram yerlerinde konaklarlardı.  Hatta bazı bayramların hafta sonuna denk geldiği zamanlarda daha fazla konaklıyorlardı buralarda…
“Lefkoşa’dan tutun İskele’ye, Galatya’ya, Sinde’ye Ada’nın dört bir yanına uzanan şamişiler, panayırlara ve bayram yerine gelen ziyaretçilere ziyafet gibiydi... Aynı yerlerde birkaç şamişicinin tezgahını kurduğu panayırlar, bayram yerleri şamişinin lezzetiyle şenlenirdi. Şamişi satışları her zaman kazançlıydı. Hiçbir şamişicinin satışlarını etkilemezdi. O zamanlar şamişi, tabağa konur, oturarak yenirdi. Hiçbir yiyecek oturarak yenmezdi ama şamişiyi yiyecekseniz oturacaksınız masanın başına… Bir tek şamişi için geçerliydi bu özellik, büyük bir keyifti insanlar için. Masalar dolar taşardı. Şamişiciler arasında rekabet vardı ama birbirlerine saygılı, işini bilen insanlardı” diye anlatıyor Mehmet Yusuf Özyücekök.

Eskiden şamişi ustaları

Mehmet Yusuf Özyücekök’e, o zamanaların şamişi ustalarını sorduğumuzda Ali dayı ve oğlu Nevzat Ali’nin de şamişi ustaları olduğunu öğreniyoruz. Birlikte birçok panayırlarda, bayram yerlerinde birlikte satış yapmışlar… Hatırladığı kadarıyla babası Yusuf Efendi’nın döneminden kalan Süleyman dayı varmış. Macila benzin istasyonunun yanında Larda denilen yerde şamişilerini satardı. Süleyman dayı panayırlara ve bayramlara iştirak etmez oralarda satış yapmaya gitmezdi. Süleyman dayının özelliğiydi bu... Lefkoşa içinde satış yapması yeterdi ona…

Mehmet Yusuf Özyücekök’ün anlattıklarından anlaşılıyor ki zamanın şamişi ustalarının şamişilerini satmak için belli bir bölgeleri vardı. Kimse kimsenin bölgesine müdahil olmazdı. Aralarında rekabet vardı ama onlar kaliteli esnaftı.
Mehmet Yusuf Özyücekök  bu meslekten çok bir şey kazanamasa da bugün, sırf babasının anısına saygı ve bu mesleğin yok olmaması için çaba sarf ediyor küçücük dükkanında eşiyle birlikte... Şamişiler eşi Sezgin hanımın hünerli elleriyle yapılıp sunuluyor meraklısına. Ama pişirme işi Mehmet beye ait. Öyle çatalla kaşıkla değil… Şişle çevrilip alınıyor kızgın yağın içinden. Diziliyor tabağın üzerine, özenle...  Biraz pudra şekeri üzerine… Nefis görünüyor değil mi? Aman dikkat edin!.. Eliniz yanacak!... Afiyet olsun.

Bu haber toplam 8122 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 106. Sayısı

Adres Kıbrıs 106. Sayısı