Sanki gizli bir el çevreyi düşünmemizi engelliyor
• Bombalar, savaş, göç, ölüm gündemimizden çıkmıyor. Peki Çevre? Ya kıyamet yaklaşıyorsa?
“... Havayı kırbaçlayan pervanelerin oluşturduğu fırtınanın ortasında, bir grup ürkmüş insan sallanan kütüklerin üzerinde büzülüp kalmışlardı. Beş genç erkek ve bir kadın. Aralarında yalnızca kadın dimdik oturuyor ve kucağındaki bebeğini sımsıkı tutuyordu. Dua eder gibi kıprıdıyordu dudakları…
… Pilot, gördükleri manzaradan utanmışçasına, helikopteri yavaşça yükseltti. Sol taraftan hızla salın üzerine gelen bir sürat motoru salı devirdi… “
Yukarıdaki alıntıyı, son zamanlarda sıkça ratlanan mülteci dramlarını anlatan bir haber metni olarak algılayabiliriz. Hani ekranlarda sık sık gördüğümüz, Ortadoğu’daki şu rezil savaştan kaçıp, ölüm pahasına teknelerle Avrupa ülkelerine gitmeye çalışan çaresiz insanların dramı…
Evet, mülteci dramı anlatılıyor ama bu cümleler güncel bir haberde değil, 22 yıl önce yazılan bir bilim kurgu romanında geçiyor. Mültecilerin ölüm pahasına Avrupa’ya kaçış sebebi de savaş değil, çevre felaketi…
Fleck felaketi görüyor
Alman gazeteci ve çevreci Dirk C. Fleck yıllar önce, küresel çevre felaketinin önlenemez şekilde kapıya dayandığını farkeder ve “GO! Ekolojik Diktatörlük” bilim kurgu romanını yazar. Romandaki olaylar, 2010’lu ve 2020’li yıllarda, yani aşağı yukarı günümüz dünyasında geçer.
Fleck romanda, ne kapitalizm, ne sosyalizm, ne demokrasi ne otoriter yönetim ne de sürdürülebilir kalkınma anlayışının, küresel çevre felaketini önleyemediğini vurgular. Avrupa, Kuzey Amerika ve bir kaç bölge hariç dünya sıcaklık, kuraklık ve kirlilik yüzünden yaşanmaz haldedir. Kısmen yaşanılır bölgelerden olan Avrupa’da çevrenin daha da bozulmasını, demokratik yöntemlerle engellemek mümkün değil. Bu yüzden çok sıkı çevreci kısıtlamalar getiren bir ekolojik diktatörlük kurulmuştur, Global Observer(GO)
GO, cehenneme dönen Afrika’dan akın akın gelen milyonlarca mültecinin Avrupa’ya girişini engellemek için sert ve acımasız yöntemlere başvurur.
Esas mülteci dramlarını henüz yaşamadık
Fleck’in öngördüğü mülteci dramları bugün gözümüzün önünde gerçekleşiyor ancak bir farkla. Çevre felaketi yüzünden değil, savaş yüzünden. Henüz Fleck’in 22 yıl önce öngördüğü çevre felaketini yaşamıyoruz, ancak alarm zilleri çalıyor. Uzmanlar, bilim insanları, çevreciler uyarıyor; çevresel faktörler, topyekün bir felaketin geri döndürülemez eşiğe yaklaştığını söylüyor. Bu da bir anlamda esas mülteci felaketlerinin başlamadığı anlamına geliyor.
Küresel ısınma durdurulmuş değil, toprak, su, hava kirliliği devam ediyor. Doğanın ritmi bozuluyor, türler yokoluyor, doğal çeşitlilik azalıyor. Dikkatimiz savaşlar, insan dramları, ekonomik sorunlar ve politik oyunlara odaklandığı için, çevre sorunlarını düşünemiyoruz. Sanki gizli bir el, geliyorum diyen ekolojik felaket üzerine kafa yormamızı engelliyor.
40 yılda biyolojik çeşitlilik yarı yarıya azaldı
Ankara’da saniyeler içinde 100 kişi ölürken, Suriye’de milyonlar göç yollarına düşmüşken kim çıkıp da “en önemli sorun çevredir” diyebilir? Halbuki öyledir ve felaketin işaretleri giderek artıyor. Geçen Ağustos ayında çok önemli, manşetleri hakeden bir haber, geleneksel medyada ancak kıyıda köşede yer bulabilmişti.
Gamzegül Kızılcık imzasıyla Gaia Dergi’de çıkan habere göre, son 40 yılda dünya üzerindeki biyolojik çeşitlilik yarı yarıya azaldı. (https://gaiadergi.com/insanin-gezegene-son-40-yillik-faturasi-biyolojik-cesitlilik-yari-yariya-azaldi/)
Medyada göremiyoruz
Bu ne demektir? Dünyada canlı yaşam çok doğal nazik dengeler üzerine kurulmuştur. Öyle görülüyor ki dengeler insan eliyle yokediliyor ve türler de yokoluyor. Kaybolan türler, başka türelerin de kaybolmasınına yolaçıyor. Bilim insanları, doğa tarihinde hiçbir dönemde bu kadar çok türün, bu kadar kısa sürede yok olduğunun görülmediğini söylüyor.
Bilim, araştırmalar, rakamlar kıyameti haber veriyor. Ancak egemen dünya medyası, felaketin ipuçları sayılan bilgileri insanlara ulaştırmıyor.
Bu tesadüf olabilir mi?
-------------------------------------------------------------------
ASRIN SU PROJELERİ VE FELAKETLER
Asrın Projesi tamamlandı, vanadan su akmaya başladı. Bir mühendislik harikası olan proje daha çok politik boyutuyla gündemimizde yer alırken, çevresel etkileri neredeyse hiç dikkate alınmadı. Projenin çevreye maliyetini gündeme getirmeye çalışan çevreciler, neredeyse hainlikle suçlandı.
Oysa yakın tarih, mühendislik harikası çok sayıda su projesinin, ayni zamanda büyük çevre felaketlerinin de sebebi olduğunun tanığıdır. İşte suyu ordan oraya savurmaya çalışmanın yolaçtığı bir kaç felaket örneği:
Aral gölü yokoldu
Öyle küçük bir gölden bahsetmiyoruz; Orta Asya’daki Aral, dünyanın 4. büyük gölü, yani bir iç deniz. Zaten bölge insanları Aral Denizi diye adlandırıyor.
1960’lı yıllarda, Sovyetler Birliği döneminde, pamuk üretimini artırmak amacıyla Aral Gölü’nü besleyen Amu Derya ve Siri Derya nehirlerinin yönü değiştirilir.
Onbinlerce kilometrekarelik çorak arazi, nehirlerin sularıyla pamuk tarlasına dönüştürülür. Üretimde rekor kırmanın maliyeti Aral Gölü’nün kurumasıdır. Yüzbine yakın insanın geçim kaynağı olan göl bugün yüzde doksanbeş oranında küçülerek ufak bir su birikintisine dönüşmüştür.
Mısır Asuan Barajı
Nil nehri üzerine kurulan devasa Asuan barajı, sadece suyu tutmakla kalmadı, Nil suyunu verimli kılan alüvyonu ve organick maddeleri de engelledi. Böylece Nil boyunca yapılan üretimin verimi ve kalitesi düştü. Bu da verim için daha çok kimyasal gübre kullanımına ve dolayısıyla toprağın daha çok kirlenmesine yolaçtı.
Nehir suyunun besleyici özelliğinin azalması sonucu, Nil boyunca ve Nil Deltası’nda yaşayan bir çok balık ve öteki canlı türü yok oldu.
ABD’de törenle barajlar yıkılıyor
Bizde büyük törenlerle suyun vanaları açılırken, Amerika Birleşik Devletleri’nde törenle barajlar yılıyor. Süper gücün coğrafyasında, 2006-2010 yılları arasında tam 241 baraj yıkılarak nehirlerin suyu serbest bırakıldı.
Bir zamanlar çevrecilerin radikal görüşleri sayılan baraj karşıtlığı, bugün ABD’de hakim görüş haline geldi. Akışı serbest bırakılan nehirlerin, tarım ekonomisi açısından da daha yararlı olduğu keşfedildi.
-----------------------------------------------------------------------------
GO! EKOLOJİK DİKTATÖRLÜK
Yazar: Dirk C. Fleck
Ayraç Yayınları 1998
Yazara göre toplumsal ve politik sorunların çözüm anahtarı olan demokrasi, çevre sorunlarını çözmede geçersizdir. Ekolojiyi ancak bir diktatörlük kurtarabilir. Fleck’in bilim kurgu romanı Avrupa’da kurulan ekolojik diktatörlükte günlük ve politik yaşamı anlatır. Verilen temel mesaj, insan merkezli dünyanın çevre felaketini önleyemeyeceğidir. “Önce insan”, “herşey insan için” mentalitesi çevreyi yokediyor.
Devlet, bir tür anayasa sayılan on temel yasa ile yönetilir.
On Temel Yasa
1. Temel yasalar, meditasyon komünleri ve şehir kampları dışında, tüm komünler için geçerlidir.
2. Meditasyon komünleri özerktir. Bölgesel hakları dikkate alınır.
3. Para ortadan kaldırılmıştır. Konut, giysi ve vejeteryan temel gıda maddelerini devlet sağlar.
4. Her tür medya yasaktır. Bilgi kaynağı Devlet Arşivi'dir.
5. Hayvan ve bitkiler devletin koruması altındadır. Mezbaha ve hayvanat bahçeleri kapatılmıştır.
6. İnşaat yapmak yasaktır. Gereğinde, mevcut konutlar onarılıp kullanılacaktır.
7. Seyahat etmek yasaktır. İş seyahatleri ve aile ziyaretleri bu yasağın kapsamına girmez. Seyahatlerde demiryolundan yararlanılacaktır. Özel araç kullanmak yasaktır.
8. 18 ile 25 yaş arasındaki her kadının bir kez doğurma hakkı vardır.
9. Elektrik ve su karneye bağlıdır. Yalnızca alternatif enerjilerden faydalanılacaktır.
10. Temel Yasaların herhangi birini çiğneyenler şehir kampına gönderilir. Şehir kampları gönüllülere de açıktır.
DÜNYA İNSANLARA AİT DEĞİLDİR
O, KENDİNE AİTTİR. GO
İmza: Martin Heiland, Enformasyon Bakanı