Şapkayı masaya koyabilmek...
Cumhurbaşkanlığı seçimleri; Cumhuru kim temsil edecekten öteye kaymıştır.
Çekilen fotoğrafta; siyasi partiler yasasından tutunuz da, “geleneksel” parti anlayışlarının, parti içerisi demokrasi-anti demokratik, dogmacı-değişimci hallerinin içerisinde bulunduğu yapısal çöküşün görüntüsünü temsil etmektedir.
Uğruna birçok olumsuzluğu yaşayan partililerin beklediği ilk şey; ideal ve ideolojisinden vaz geçmeyen, dirençgen yapının, “biz” merkezli kucaklamanın, “halk” bazlı çıkış noktalarındaki başkaldırısı, mücadelesidir.
Sol siyaset yapısında “dün dündür bugün bugündür”ün yeri olmaksızın yol almaktır.
Buna kapıldığınız anda ne kadar bir arada tutulmaya çalışılsa da; ideolojilerinden dirhem ödün vermeyenlerin tepkisi; kim olursa olsun kaçınılmazdır.
Evet bu bir ideolojik partinin kırılma noktası olabilir.
Evet bu “sayısal” oy düşüşüne, kırgınlık ve kızgınlıkların ayrımcılığında örgütlenmeye de yol açabilir. Çünkü tüm bu reaksiyonlara neden olan rahatsız edici en büyük unsur; “siyasal kültürün” erezyona uğramasıdır.
Yani; bir partinin üyelerinin; siyasi ideolojisine ilişkin tutum, inanç, duygu ve değer yargılarının oluşturduğu bütüne denilenin (siyasal kültür) yıpranması, yıpratılması hatta bilerek ya da bilmeyerek, umursanan ya da umursanmayan şekilde bir disiplinin çöküşünü gerçkleştirenlere karşı gösterilen bir reaksiyondur oy kayıpları, sandığa gitmeme.
Her siyasal parti böylesi oy bazlı “çöküşler “ yaşayabilir.
Niye oy bazlı diyorum; çünkü “ideolojik bir bağımlılıkla” partidaşlarıyla yol alanların böylesi parti içi yanlış yol alımlarında, tepkisel durumdakilerin ideolojik bir değişime girmesi, özellikle de “sol” denilen cinahta çok da örneği görülen bir durum değildir.
Aksine bazı durumlarda tepkisel olanların daha radikalleştiği de görülebilmektedir.
“oy bazlı çömkş”den kastım ise, “cezalandırmak” adına bu yöntemin kullanılmasıdır.
Evet doğrudur; siyasal kültürün içeriğini de, toplumsal, ekonomik ve siyasal alanlardaki değişmeleri biçimlendirir. Ama bu değişimlerin biçimlendirilmesinde “ideolojik yapı” hiçbir zaman yıpratlımamalıdır.
Öz siyasal kültürü oluşturan ve biçimlenmesinde etkin olan unsurları, siyasetin temel paradigmaları ile siyasal düşünce ve eylemi oluşturan temel dinamiklerin toplumsallaşma, örgütlenme ve katılma süreçleri arasındaki karşılıklı etkileşimi kimse göz ardı edemez.
Bugün gelinen noktada; siyasi partilerin bu etkilenmelerden doğan iç bölünmelerin, küskünlerin yaratılması, “iktidar” olma nedeninin yıpratılması ve beklentileri asgari olarak bile karşılayamaması; her partinin kendini masaya yatırmasını kaçınılmaz kılar.
Özellikle de “ideolojik partiler” için bu elzemdir.
Önemli olan yaşanılanlardan ders çıkarmak ve gerektiğinde şapkayı masaya koymayı bir eziklik değil bir “erdem” olarak görebilmektedir.