“Sarı saçlı, mavi gözlüymüş, köylüler ona beyaz atlı prens dermiş...”
12 Mayıs 1964’te Larnaka’da Amerikan Akademisi önünde, içinde bulunduğu Reşat Ahmet’e ait taksi bazı Kıbrıslırum faşistler tarafından durdurularak taksi şöförü ve bir diğer yolcuyla birlikte kaçırılan ve Larnaka’ya bağlı Trulli köyünde öldürülerek bir kuyuya atılmak suretiyle “kayıp” edilen Fuat Niyazi, geçtiğimiz Pazar günü hazin bir törenle toprağa verildi...
“Kayıp” edildiği tarih olan 12 Mayıs 1964’ten tam 60 yıl sonra, 12 Mayıs 2024’te Lefkoşa Mezarlığı içerisinde bulunan “Ortaköy Şehitliği”ne askeri törenle defnedilen “kayıp” Fuat Niyazi’nin cenaze törenine ailesi, sevdikleri, köylüleri, devlet ve askeri yetkililer, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Meclis Başkanı Zorlu Töre, TC Lefkoşa Büyükelçisi Metin Feyzioğlu, komutanlar, Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade, Asistanı Demet Karşılı, Kayıplar Komitesi Kazılar Koordinatörü Gülseren Baranhan, Kayıplar Komitesi Laboratuvar Koordinatörü Adli Antropolog İstenç Engin, Kayıplar Komitesi Laboratuvar Koordinatör Yardımcısı Antropolog Emine Çetinsel, Kayıplar Komitesi psikoloğu Sülün Asafhan, Şehit Aileleri ve Malül Gaziler Derneği Başkanı Gürsel Benan ve dernek yetkilileri ile Arif Hasan Tahsin Tarih ve Kültür Vakfı Başkanı Şener Elcil de katıldı.
ETKİLEYİCİ KONUŞMA...
Cenaze törenine damgasını vuran, Fuat Niyazi’nin kızkardeşinin kızı Evrim Alper Kayıkçı’nın yaptığı konuşma oldu... Evrim Alper Kayıkçı, “kayıp” Fuat Niyazi’nin ailesi adına yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“12 Mayıs 1964’te dayım Fuat Niyazi Larnaka’dan köyü Tatlısu’ya giderken Rumlar tarafından alınmış 20 yaşında bir gençti.
Ben dayımı hiç tanımadım. Kaybolduğu zaman bir yaşındaymışım... Fakat kendimi bildim bileli hep onunla büyüdüm.
Anneler Günü’nde öğretmenimiz bizi şehit ailelerine götürüp şiir okuturdu. Böyle bir günde şiirmi okurken başımı kaldırıp baktığımda annemin sessizce ağladığını görünce ona sarıldım ve şiirmi tamamlayamadım.
Dayım, Larnaka’ya bizi görmeye gelmiş. Annem onu durduramadığı için hep keşkeler yaşıyordu.
Rahmetlik ninemin “Fuatım” diyerek vefat ettiğini hiç unutamam.
1974 savaşını görmüş, esirlik çekmiş, 10 yaşıma rağmen önümde şehit olmuş insanları gördüm.
Bir ulusun en büyük zenginliği, topraklarında bağımsız, can güvenliği içinde yaşamasıdır. Bizlerin bu önemi, gelecek nesillere aktarmak, en büyük görevimiz olmalıdır. Kıbrıs Türkü için ömrünü vermiş liderlerimizi, şehit ve gazilerimizi saygı ile anıyorum.
Dayımız, amcamız Fuat Niyazi’den arda kalanların bulunmasında katkı koyan herkese ailem adına teşekkür ediyorum.
Sarı saçları, mavi gözleri varmış...
Tanıma fırsatım olmadı.
Ama tanır gibi yaşadım...
“Beyaz Atlı Prens” dermiş köylüler...
Tanıyanlardan duydum...
Ondan bana kalan tek hatıra, albümümdeki soluk fotoğrafı ve artık ziyaretine geleceğimiz mezarı... Rahat uyu şehidimiz...”
MEZARI ÇİÇEKLERLE KAPLANDI...
Cenaze töreninde Evrim Alper Kayıkçı’nın konuşması ardından Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da kısa bir konuşma yaptı ve sonra da askeri törene geçildi. Askerler Fuat Niyazi’nin tabutunu Lefkoşa Şehitliği’nde defnedileceği yere kadar taşıdılar, sonra da saygı duruşu ve saygı atışı yapıldı. Küçük tabutun üzerindeki bayraklar Tatar tarafından Fuat Niyazi’nin kardeşi Kemal Eserol’a teslim edildi. Ardından Fuat Niyazi’den geride kalanların bulunduğu küçük tabut, şehitlikteki mezara törene katılanların elbirliğiyle defnedildi. Artık “kayıp” Fuat Niyazi, Trulli’de bir kuyuda değil, burada kendine ayrılan bir kabirde yatıyor... Ailesi de cenaze töreni sona erer ve Hoca dua ederken, mezarı çiçeklerle kaplayıp toprağa su döktüler, buhurlar yaktılar ve dualarını ettiler...
TRULLİ’DEKİ KUYU...
12 Mayıs 1964 tarihinde, Larnaka’da Amerikan Akademisi önünde bazı Kıbrıslırumlar tarafından durdurulan Reşat Ahmet’in TAM189 plakalı Consul marka taksisinden taksi şöförü Reşat Ahmet ve takside yolcu olarak bulunan Fuat Niyazi ile Eşref Salih alınarak “kayıp” edilmişlerdi. Yıllar sonra, 2022 yılında bir Kıbrıslırum “kayıp” yakını olan çok değerli arkadaşımız Ksenis Halluma, yaşlı bir görgü tanığından elde ettiği bilgiler doğrultusunda, Kayıplar Komitesi yetkililerine Trulli (Strullos) dışındaki bir kuyuyu göstermiş ve bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in gömü yerinin bu kuyu olabileceğini belirtmişti. Halluma’nın da babası ve amcası Tremeşe’den (Tremetuşa/Erdemli) 1974’te bazı Kıbrıslıtürkler tarafından “kayıp” edilmiş bulunuyor ve bugüne kadar onların gömü yeri bulunmadı. Buna karşın Halluma, uzun yıllardan beridir, gönüllü ve insani bir jest olarak “kayıplar”ın bulunması için özel çaba gösteriyor...
Halluma’nın göstermiş olduğu kuyuyu, ondan önce de Kayıplar Komitesi’nin geçen yıl kaybettiğimiz Kıbrıslırum Üye Yardımcısı rahmetlik Ksenofon Kallis de Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş ve yıllar içerisinde bu kuyunun kazılması için çaba sarfetmişti... Halluma’nın aynı kuyuyu göstermesi üzerine kazılara başlanmış ve sözkonusu kuyudan dört “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar Kayıplar Komitesi kazı ekibi tarafından çıkarılarak kimliklendirilmeye gönderilmişti. İlk kimliklendirilen Mustafa Mulla Hüseyin olmuştu. O, bu gruptan ayrı olarak Aralık 1963’te yine Larnaka’da bazı Kıbrıslırumlar tarafından yoldan alınarak “kayıp” edilmişti. Mustafa Mulla Hüseyin’in cenaze töreni de geçtiğimiz yıl 1 Aralık 2023’te Mağusa Canbulat Şehitliği’nde yapılarak toprağa verilmişti. Aslen Siligulu olan Mustafa Mulla Hüseyin, “kayıp” edildiğinde henüz 27 yaşındaydı ve Muttayaga’dan (Mutluyaka) Habibe hanımla evliydi, iki küçük oğlu vardı. Oğlularından biri henüz üç yaşındaki Hüseyin ve henüz 11 aylık Salih’ti. Oğlu Hüseyin, 2009 yılında bir kalp krizi sonucu vefat ettiği için babasından geride kalanların bulunduğunu göremedi, cenaze törenine katılamamıştı. Cenaze törenine oğlu Salih Altunel ve diğer yakınları katılmış, Habibe Altunel ise sağlık nedenleriyle cenazeye katılamamış, cenazenin ardından bizi evinde kabul ederek duygularını ve anılarını paylaşmıştı...
BİR ÇİFT ÇORAP, BİR DÜĞME...
Cenaze töreni sona erdikten sonra, mezarlıktan ayrılırken Fuat Niyazi’nin kızkardeşi Sergül Damdelen hanımla sohbet ediyoruz... Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Gülseren Baranhan, aileye bir başka tahta kutu getiriyor... Bu kutuda da Trulli’deki kuyuda Fuat Niyazi’nin üstünden çıkanlar yer alıyor: Bir çift çorap, bir düğme, bir kilot lastiği çıkmış... Bir de gömlek parçası varmış ancak kimliklendirilen ve kimliklendirilecek diğer iki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün ailelerine de bu gömlek parçası gösterilecek ve gömlek parçasının kime ait olduğu belirlenmeye çalışılacak. Fuat Niyazi’nin potinleri ayağında yokmuş bulunduğu zaman, “Potinleri yeniydi” diyor Sergül Hanım... Onu öldürenler belki de bu potinleri almışlar... Fuat Niyazi ayrıca saat meraklısıymış ve “kayıp” edildiğinde kolunda saati de varmış fakat bu saat da bulunamamış... Büyük olasılık onu öldüren Kıbrıslırumlar, hem potinlerini, hem saatini almışlar...
BEYAZ BİR ATI VARDI...
Kemal Niyazi Eserol’la röportajımızda belirtmiş olduğu gibi, Fuat Niyazi’nin babası Niyazi Mehmet’in beyaz bir atı varmış, bu ata, renginden ötürü “Beyaz” diyorlarmış... Bütün köyün yani Tatlısu’nun (Mari) çocukları sünnetlerde bu ata binermiş... Bu beyaz ata Fuat Niyazi de binermiş... Altı kardeş imişler, üç kız, üç oğlan... Niyazi Mehmet, 1963’e kadar Vasiliko’da madende çalışırmış, sonrasında ise rençberlik yaparmış, eker biçermiş, biraz da hayvanı varmış... Fuat Niyazi’nin babası Niyazi Mehmet de, annesi Resmiye Hanım da, Tatlısulu (Mari) imişler... Fuat Niyazi “kayıp” edildiğinde henüz 20 yaşındaymış... Biz de 60 sene önce bazı Kıbrıslırumlar tarafından kaçırılarak öldürülen ve Trulli’de bir kuyuya atılan bu genç insanımızın cenaze törenine katıldık ve ailesinin acısını paylaştık...
Fuat Niyazi
Fuat Niyazi'nin ailesi, kabri başında dua ederken...