Savaşa Alıştırma Aracı Olarak Medya
Medya bugün savaşı oyunlaştırma ve sevdirme işlevini de görüyor
‘Play Station kuşağı’ndansanız Rus uçağına kumandayla bir füze daha yollamak gelir içinizden
Vurulan Rus savaş uçağının görüntülerini televiyon ve internette izleyen kaç kişi “bu işin içinde insan ölümleri de var” diye düşündü? Kaç kişi, “bu uçağın düşmeden önce attığı bombalar ne kadar insanı öldürmüştür?” diye sordu?
İzleyicilerin yüzde kaçı “bu bir savaş görüntüsüdür ve savaş giderek yayılıyor, daha da çok insan ölecek” kaygısını taşıdı? Sayı ve oran tahminimizden azsa bu çoğunluğun savaşa alıştırıldığı, ikna edildiği anlamına gelir mi?
Evet…
Kitleler, farkettirilmeden savaşa ikna ediliyor ve ikna sürecinin en önemli aracı da medya oluyor.
Savaşa ikna süreci
Tarihte, birdenbire başlayan savaşlara pek rastlanmaz. Savaşa hazırlık sürecinin bir parçası da geniş kitle desteğinin sağlanmasıdır. Aklı başında hiç kimse “savaş iyi bir şeydir” demez ama savaşın gerekliliğine ikna olabilir.
Halkı savaşa ikna etme sürecinde medyanın bugün her zamankinden daha önemli bir rolü yerine getirdiğini görüyoruz. Bir zamanların savaşlarında sadece gerçeklerin gizlenmesine ve propagandaya yarayan(bu görevi halen yerine getiriyor) medya bugün savaşı oyunlaştırma ve sevdirme işlevini de görüyor.
Ölüm, acı nerede?
Vurulan Rus uçağının görüntülerini günlerdir izliyoruz. Olayla ilgili sayısız bilgi ve haber yayınlanıyor ancak akılda en çok uçağın yanarak düştüğü, pilotların da paraşütle süzülerek indiği görüntüler kalıyor. Görüntüleri televizyondan veya internetten izleyenlerin ezici çoğunluğu savaşın acısını hissetmiyor. Ölenler, göç edenler akla gelmiyor.
Çünkü…
Çünkü aksiyon fimlerini seviyorsunuz ve düşen uçağın görüntüleri de popüler aksiyon filmlerinin sahnelerine çok benziyor. Play Station kuşağındansanız sahne daha da heyecanlıdır; kumandayla bir füze daha yollamak gelir içinizden. Ya da karşı taraftansanız, kumandayla uçağa müthiş bir manevra yaptırarak füzeden kurtulmak istersiniz.
Ya Rus uçağından yanasınız ya Türk uçağından
Çünkü…
Gerçekleri öğrenmek isteyen bir izleyici olmaktan çoktan çıktınız, tarafsınız artık; ya vuran ya da vurulan uçaktan yana. Televizyonda dizi, yarışma, evcilik, film, spor ve benzeri popüler kültür ürünlerinde hep taraf olmaya ve saçma sapan da olsa çatışmaların bir parçası olmaya zorlanıyorsunuz. Çok izlenen kanallarda dizilerin arasına sıkıştırılan (ve kendileri de artık popüler ürüne dönüşen), bir gerilim filmini aratmayan haber bültenleri de sizi taraf olmaya zorluyor:
Ya hırsızdan yanasınız ya polisten; ya fuhuştan yanasınız ya ahlaktan; ya dinden yanasınız ya dinsizlikten; ya teröristten yanasınız ya devletten; ya düşmandan yanasınız ya milletten; ya Rus uçağından yanasınız ya Türk uçağından…
Peki gerçekler?
Gerçeği öğrenseniz bile artık önemli değildir çünkü tarafınız bellidir. Özellikle internet medyası sayesinde artık gerçekler uzun süre saklanamıyor. Ancak öyle bir bilgi ve dezenformasyon bombardımanına tutuluyoruz ki gerçek arada kaynayıp gidiyor. Gerçek üzerine yoğunlaşamıyoruz. Böyle olunca da okurun, izleyicinin veya yurtaşın, bireyin gelişmeler karşısında tutumunu gerçeğe dayandırma olanakları çok sınırlanıyor.
Bizim de yakından takip ettiğimiz ve büyük bölümü devletin doğrudan denetimine giren Türkiye medyası, bir kaç yıldır bir anlamda savaş medyasına dönüşmüş durumda. Yukarıda açıklamaya çalıştığımız içeriklerle geniş izleyicileri adeta savaşa alıştırıyor. Öyele görülüyor ki Türkiye yakın bir zamanda Suriye savaşına doğrudan dahil olursa, bunu rahatlıkla onaylayacak bir çoğunluk oluşmuş durumda.