Savaşın bayramı olmaz!
‘Bu güzel topraklar, bir daha asla ve asla kimsenin bir diğerine şiddet uyguladığına şahit olmasın!’
Nelson Mandela
Tanklar, tüfekler, uçaklar, çeşit çeşit ölüm makineleri ile gösteriler var bugün sokaklarda. Sahip olduğumuz kuvveti düşmana gösterme çabaları, aman ha ayağını denk al, gelirsem fena olur diklenmeleri.
Yolunu şaşırmış bir füzenin yeterli olması gerekirdi oysa savaşın ne kötü bir şey olduğunu anlamaya. Olmadı.
Parmağımızı sallıyoruz halâ karşılıklı birbirimize, patlamaya yüz tutmuş barut fıçıları üzerinde.
Benim babam senin babanı döver kapışması yaşayan çocuklar gibiyiz. Babaların kapışmaya başladığı an esas kimin ezileceğini hiç mi düşünmüyoruz, hiç mi umursamıyoruz?
Ezilenin adının Maria, Alexis ya da Hatice olması hiç fark etmiyor, niye anlamıyoruz ki?
Yanı başımızdaki savaşta olanlardan bu kadar bihaber olamayız. Bu kadar vicdansız değilizdir, inanmıyorum.
1963’te yaşanan acı bizimkisi hatırlıyoruz, 1974’dekine niye gözlerimizi yumuyoruz?
Aynı adayı paylaştığımız insanların acılarını hatırladıkları bir günü niye bayram diye kutluyoruz?
Neden sahneler kurup konserler düzenliyoruz?
Herkes barış istiyor-muş! Âlâ.
Silahlarımızı birbirimizin burnuna dayayarak nasıl barışmayı düşünüyoruz, ben anlamıyorum.
Tanklar tüfekler geçiyor sokaklarda, kulaklarımı tıkıyorum, Nelson Mandela okuyorum.
"Her bireyin barış içerisinde, eşit haklara sahip olarak yaşadığı demokratik ve özgür bir toplum fikrini benimsiyorum, bunun için yaşayacağım" diyor Madiba, savaş naraları atmak yerine, barışa giden yolu döşeyen beş prensibini dile getiriyor:
ADALET, ONUR, İNSANİYET, EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK
Ben kardeşliği ekliyorum, savaş sembollerine gözlerimi kapatıp Mandela’yı anıyorum bugün ve tekrarlıyorum kendi kendime, kim bilir kaç bininci kez;
Savaşın bayramı olmaz, savaşın bayramı olmaz, savaşın bayramı olmaz, savaşın bayramı olmaz!