Savaşın oyuncakları...(2)
1974 savaşının en önemli sonuçlarından biri de onbinlerce insanın göç etmesiydi.
Kıbrıslı Türkler adanın Kuzey kısmında, Kıbrıslı Rumlar da Güney tarafında toplandılar.
Bu ‘toplanma’ sürecini herkes aynı yaşamadı.
Bir kısım insan yerini hiç değiştirmedi.
Bir kısım insan savaş devam ederken ‘kaçak’ yollardan geçip yeni yerleşim yerine ulaştı.
Bir kısım insan ise topluca...
Bizim ‘çadırlar’ ekibi de işte o toplu şekilde götürülmüştü yeni yerlerine...
Önce THY’ye ait uçaklarla Adana ve İskenderun’a, yaklaşık 15 gün sonra da Yeşilada feribotuyla Mağusa üzerinden Kıbrıs’a ulaşmıştık.
1975 şubat ayıydı sanırım...
“Siz artık burada yaşayacaksınız” dediler.
Limasol’a bağlı Evdim nahiyesinden savaş yüzünden Paramal Kampı’na sığınanların büyük bir kısmı için yeni adres Çatalköy’dü...
**
İlkokula yılın yarısında başlayabilmiştik ancak...
Köyde okul vardı, ancak önce kooperatif binası kullanıldı okul olarak... Ertesi yıldan itibaren ise esas binaya, yani ilkokula taşındık.
Çocukluğumuzun önemli bir kısmı o binada geçti işte...
İçinde, avlusunda, bahçesinde...
6 yıldı o dönemde ilkokul eğitimi... Pazartesi ve Perşembe günleri ‘tam gün’ eğitim uygulanıyordu.
Savaş sonrasında epey bir süre Birleşmiş Milletler Barış Gücü tarafından çeşitli gıda maddeleri gönderiliyordu Kıbrıs Türk toplumuna...
Okullara da süt ve süt ürünleri geliyordu.
Bazen paket paket pastörize süt dağıtılıyordu bize, bazen de sütten yapılmış kremi andıran, bisküvimsi yiyecekler...
Sabah ilk derse girmeden ya da ilk teneffüste dağıtılıyordu yiyecek, içecekler...
Teneffüsler de oldukça uzundu. Bol bol oyun demekti bu!..
**
Şimdiki çocuklarla kıyasladığımızda, gerçekten de bol bol oyun oynuyorduk biz...
Çeşit çeşit oyunlar...
Top mesela...
Aynı topla bazen futbol, bazen basketbol, bazen yakan top, yani milo oynardık.
Öyle çeşit çeşit toplarımız yoktu. Lastik toplar vardı, hatırladığım kadarıyla...
Tutmaca, ip atlama, ayak taşı, andrez, dama...
Pirilli, lingiri, uzun eşek, saklambaç...
Aklıma gelen en popüler oyunlar bunlardı, okul avlusunda oynadığımız...
Bazen erkekler ayrı, bazen kızlı-erkekli...
**
Bunlar bilinen oyunlar ve oyuncaklardı.
Bir de ‘savaşın oyuncakları’ vardı, yeni köyümüzde oyun literatürümüze giren...
Göçmen kampında zeytin ağacından ve çekirdeklerden yapılan yüzükleri, kolyeleri, bilezikleri, tespihleri, kola kapaklarından üretilen satranç taşlarını falan yazmıştım dün...
Bir de süt paketlerinden ‘oyun kağıdı’ yapılıyormuş ayrıca... Kartonları kesip, üzerine şekiller ve numaraları yazıp ‘spastra’ oynuyormuş kamp sakinleri...
Çatalköy’de de savaşın ürünü bazı oyuncaklarımız olmuştu.
Üstelik bunlar öyle cilaya batırılmış kalp şekilli aşkı çağrıştıran ağaç ürünleri değildi.
Gerçekten de ‘savaştan arta kalan’, tehlikeli oyuncaklardı bunlar!..
**
Çatalköy’ün şimdiki ‘kent’e benzeyen hali yoktu o dönemlerde... Dağ-taş-deniz sahili evlerle, otellerle dolu değildi.
Savaş, köyün dört bir yanında ‘kalıntılar’ bırakmıştı.
Mesela köyün hemen altından geçen anayolun kenarında iki askeri kamyon devrilmiş yatıyordu.
Her yerde irili-ufaklı mermi kovanları, kasa kasa barutlar vardı.
Zaman zaman canlı mermiler de bulunuyor, hatta kimi zaman bu mermiler patlıyordu. Özellikle tarla süren traktörler açısından canlı havan mermileri büyük riskti o dönemlerde...
Ovalarda bulduğumuz bu cisimleri topluyor, bir yerlerde biriktiriyor, onları çeşitli oyunlarda kullanıyorduk. Yetenekli ve bizden büyük abilerimiz bu savaş kalıntılarından bir tür ‘silah’ bile yapıyordu hatta!..
Barut, garbayıt gibi patlayıcıları teneke süt kutularının içine tıkıp patlatıyorduk mesela...
Mermi çekirdeklerinden kolyeler yapmak pek yaygındı...
Sadece biz çocukların değil, büyüklerin de yaşamının bir parçasıydı bütün bunlar...
Havan mermisi kovanları her evin ‘süs’üydü mesela...
Kimi evde saksı niyetine, kimisinde tek başına süs eşyası olarak kullanılırdı.
Savaşın bıraktığı tuhaf izlerinden biriydi bu aslında...
Öldürmek, yok etmek için kullanılan mühimmat kalıntılarına ‘oyuncak’ muamelesi yapıyorduk!..
Acıyı bal eyler gibi, savaşı da oyun mu bellemiştik acaba, toplum olarak?