1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. Savaşın oyuncakları
Sami Özuslu

Sami Özuslu

Savaşın oyuncakları

A+A-

 


Tam 40 yıl öncesi...
1974’te, sıcak Temmuz ortasında savaş çıktığında, Limasol ve Baf bölgesindeki Kıbrıslı Türklerin bir kısmı Paramal’da oluşturulan kampta yaşamaya başlamıştı. Onbinlerce insan, ‘göçmen kampları’ denilen çadırlarda 6 ay boyunca çile çekmişti.
‘Çadır hayatı’ denilebilecek bir ‘kültür’ oluşmuştu orada...
Küçük sayılabilecek ebatta çadırların altında yatıp kalkan, İngiliz askerlerinin yönetiminde hazırlanan yemeği alabilmek için kuyrukta sıra bekleyen, merkezi tuvaletlerden yararlanan biz göçmenlerin ‘boş zaman’ diye bir kavramı yoktu mesela!..
Bütün zamanlar ‘boş’tu çünkü...
İngiliz üslerinde çalışan az sayıda insan dışında herkes ‘avaracı’ydı kampta...
‘Ev hanımları’ kuşkusuz her zamanki gibi en ağır işi yapıyordu orada da...
‘Düzenli iş’ yoktu ama çadırlarda...
İşte bu ‘işsizlik’ ortamı, büyük-küçük herkesin ‘oyuncakçı’ olmasını getirmişti.

**

1974 Temmuzu’ndan 1975’in ilk günlerine kadar devam eden ‘çadır-kent hayatı’nın vazgeçilmez unsuru haline gelmişti çeşit çeşit süs eşyaları...
Zeytin dallarından yapılan ‘kalp’ şeklinde kolyeler, en revaçta olan üründü...
Ağaç parçacıkları kesildikten sonra rendeleniyor, törpüleniyor, kalp şekline getiriliyordu. Bir sonraki aşamada yürek kıvrımlarının birleştirildiği noktaya yuvarlaklaştırılmış ince bir tel çakılıyordu. Son işlem ise cilaydı... Cilaya batırılan ‘tahtadan kalp’ kurumaya bırakılıyor, sonra da telin içinden, boyuna uygun iplik ya da plastiği soyulmamış telefon teli geçirilip kullanıma sokuluyordu.
İstisnasız herkesin bu işleri yapacak aleti ve malzemesi vardı.
Göğsünde kalp şekilli kolyesi olmayanların sayısı azdı...
Bu tür bir kolyeyi beğenmeyenlerin bir diğer seçeneği ise zeytin çekirdeği ya da zangalak çekirdiğinden imal edilen kolyelerdi.
Aynı malzemelerden tespih de yapılıyordu.
Şeftali çekirdeği de kolye ve tespih malzemesiydi.

**

6 yaşındaki bir çocuğun hafızasından süzülen bu anıların elbette çok daha fazlası vardır, ‘çadır’ hayatının bu yönünü anlatacak...
‘Esir kampları’nda yaşayanlar da benzer ‘hobi’ler edinmişti.
1974 savaşında Limasol’da esir yatanlar da benzer ‘oyuncaklar’ yapmışlar esir kampında...
Mesela kola kapaklarından ‘satranç takımı’ yapıp oynamışlar kampta...
Kapakların içindeki kağıda satranç taşlarının isimlerini yazıp ‘kale’ler, ‘at’lar, ‘fil’ler, ‘vezir’ler, ‘piyon’lar, ‘şah’lar yapıyorlarmış, oynamak için...
‘Bomboş zaman’ı biraz da olsun anlamlı hale getirmek, can sıkıntısını azaltmak, işe yarar birşeyler yapmak, böyle bir ‘kültür’ de yaratmıştı savaşın görünmeyen yüzünde...
Sonra o kamp günleri bittti. Esirler değiş-tokuş edildi, göçmen kampındakiler Türkiye üzerinden Kıbrıs’a döndü.
Yeni bir coğrafyada devam edecekti hayat artık...
Yeni bir ‘oyun’ başlıyordu sanki...
Ve yeni ‘oyuncaklar’ vardı artık yaşamımızda...
Savaşın oyuncakları!..


(SÜRECEK)

Bu yazı toplam 1988 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar