1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Savaşta dahi insaniyetini yitirmeyen insan: Mehmet İsmail Sağman anlatıyor... 1
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Savaşta dahi insaniyetini yitirmeyen insan: Mehmet İsmail Sağman anlatıyor... 1

A+A-

1974’te Strullos’ta gözgöze geldiği Kıbrıslırum Gavrilis Mina’yı elindeki Thompson’un tetiğini çekmeyip vurmayarak bugün hayatta olmasını sağlayan Mehmet İsmail Sağman’la konuştuk: “Teslim oldu, ne vuracan adamı? Vurmadım...”

1974’te Strullos’ta (Trulli) gözgöze geldiği Kıbrıslırum Gavrilis Mina’yı elindeki Thompson’un tetiğini çekmeyip vurmayarak bugün hayatta olmasını sağlayan Mehmet İsmail Sağman ve eşi Sabiha Sağman’la Lefkoşa’daki evlerinde konuştuk...

Aslen Meluşalı (Kırıkkale) olan Mehmet Bey, prostat rahatsızlığı nedeniyle tedavi görürken, yine de bizi ayakta karşıladı ve röportajımız bittiği zaman da merdivenlerden inip bizi yolcu etmekte ısrarlı oldu...

 

TETİĞİ ÇEKMEYEN KIBRISLITÜRK...

Son derece içten bir sevinç ve heyecanla, bir Kıbrıslırum’un kendisini aramakta olduğunu, ona teşekkür etmek istediğini öğrenince Mehmet Bey’e bu hastalık günlerinde büyük bir moral olmuş bu durum... Çok değerli arkadaşımız Fotios Kuzubis’in aracılığıyla bize ulaşan Gavrilis Mina, bir Kıbrıslıtürk’ün 1974’te Strullos’ta kendisiyle gözgöze geldiğini, sivil giyimli Kıbrıslıtürk’ün bir Thompson silahı olduğunu, kendisinin onu görünce ellerini havaya kaldırdığını, birkaç saniye boyunca bu Kıbrıslıtürk’le gözgöze bakıştıklarını, Kıbrıslıtürk’ün tetiği çekmeyerek kendisini vurmadığını, böylece bugün hayatta olduğunu anlatmış ve bizden bu Kıbrıslıtürk’ü bulmamızı istemişti.

Biz de çok değerli okurlarımız Osman Merttuna ve Hüseyin Çakır’ın yardımlarıyla sözkonusu Kıbrıslıtürk’ün Mehmet İsmail Sağman olduğunu bulmuştuk... Bu öyküyü birkaç gündür bu sayfalarda yazıyoruz... Ancak ilk defa Mehmet Bey’le yüzyüze konuşarak bize ayrıntılı biçimde neler yaşadığını anlatmasını istedik... Savaş esnasında dahi insaniyetini korumayı başaran Mehmet İsmail Sağman’ı evinde ziyaret ederek kendisiyle ve değerli eşi Sabiha Sağman’la röportaj yaptık...

 

DR. GAVRİLİS MİNA’YI DA ARADIK...

Mehmet İsmail Sağman’ı ziyaretimiz esnasında Dr. Gavrilis Mina’yı da telefoniyen arayarak konuşmalarını, birbirlerini selamlamalarını sağladık. Önümüzdeki günlerde. Gavrilis Mina ile Mehmet İsmail Sağman’ı bir araya getirmeyi birlikte planladık... Bu insani ve tarihi buluşma için bir tarih de belirledik... Böylece yıllar önce savaş koşullarında karşı karşıya kalmış ve Mehmet İsmail Sağman’ın insaniyeti sayesinde hayatta kalabilmiş Gavrilis Mina’yla Mehmet Bey’in bu önemli buluşmasına da tanıklık etmiş olacağız önümüzdeki günlerde...

Mehmet İsmail Sağman ve değerli eşi Sabiha Sağman, sorularımızı şöyle yanıtladı:

 

MELUŞALI...

SORU: Kaç yaşındasınız?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
74 yaşındayım... 3 Mart 1947’de doğdum.

SORU: Meluşalısınız...
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Meluşa’da doğdum... Annemin adı Fatma İsmail, babamın adı İsmail Osman...

SORU: Babanız ne iş yapardı?;
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Kahveciydi... Hem bazı başka işler da yapardı dışarıda... Irgat olarak da çalışırdı, düz işçi...

SORU: Herhalde Meluşa’da gittiniz ilkokula?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Evet, Meluşa’da ilkokulu bitirdim, sonra Bayraktar Ortaokulu’nu bitirdim, Lefkoşa Erkek Lisesi’ni bitirdim...

SORU: O zaman yatılı kalırdınız Lefkoşa’da yoksa gider gelirdiniz?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Mücahitlik zamanıydı o, askerlik yaptım Lefkoşa’da iki sene...

SORU: Hangi seneydi?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
1964’ten 1966-67’ye kadardı... Bayraktar Ortaokulu, 66ncı Bölük’te yaptıydım askerliğimi...

SORU: Ondan sonra naptınız?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Ondan sonra köye gittim, köyde yaptım bir müddet... Ondan sonra terhis oldum...

“HAYVANLARIM VARDI, BAHÇE VARDI...”

SORU: Terhis olduktan sonra naptınız?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Hayvanlarım varıdı benim, bahçe varıdı...

SORU: Meluşa’da?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Evet... Ondan sonra işte Lefkoşa’ya memur olduk Tapu Dairesi’ne...

SORU: Hanımınız Sabiha Hanım’la ne zaman evlendiydiniz?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
1979’da evlendik...

SORU: Kaç çocuk ettiniz?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
İki çocuk, bir kız, bir oğlan... Adları Mustafa Sağman, Fatoş Özavcı...

SORU: 1974’te Meluşa’daydınız...
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Evet...

İYİ BİR FUTBOLCUYDU...

SORU: Ama ona geçmeden önce sizin çok iyi bir sporcu, koşucu, futbolcu olduğunuzu anlattılar bana...
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Şimdi köyde futbol oynadım ben, yakın köy olduğunda mesela Arçoz-Yiğitler, bir gün geçeceklerdi Dali’ye... O zaman Rum-Türk takımları karışıktı...

SORU: İbrahim Aziz da oynardı Dali’nin takımında zandersam...
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Beni da aldı bu Arçozlular, ben bir gol attıydım ve galip geldi Arçoz... Çok oynadım... Kukla, Mağusa Köprüsü... Severdi beni herkes...

SORU: Kukla’da ne zaman oynadıydınız?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
1972-73...

İYİ İLİŞKİLERİ VARDI...

SORU: Kuklalılar hiç Ahnalılar’la maç yapar mıydı?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Küçük köydü onlar da takviye alırlardı işte... Bir günde bir mandra yaptıydı onlar bana, bu Arçozlular da arpa bir şey çıkarırdık o zaman köyde, geldi aldıydı adam arpaları, her gün geçerdim, severdi onlar beni çok, kamyon da yoktu da... Rica ettiydim, Hasan Bey vardı orada, geldi köye, bütün köy “Bana getir, bana getir!”
Ambar emini vardı, beraber oynardık Lisi’de, orada ambarlar vardı – onunla konuştuk... Biçerdik tarlada, getirirdik doğru ambara – yükletme falan bir şey ödemezdik...

SORU: Lisi’den da vardı arkadaşınız...
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Onları da tanırdık, bazan işlerdik onlarınan da...
Portokalda işlerdik beraber Rumlar’la... Morfu’ya - Güzelyurt’a giderdik... Maraş’ın yanında Derinya’ya da gittiydik, orada da işlediydik, portokal keserdik...

“BİZE KÖY DÜŞTÜ DEDİLER...”

SORU: 18 Ağustos 1974’te köydeydiniz, telsizciydiniz... Sonra Hüseyin Çakır geldi Afanya’dan Meluşa’ya, nikahlısına gidecekti Celya’ya... Beraber gittiniz... Macera yaşadınız... Anlatabilirsanız bana...
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
O gün işte akşam oluyordu, bizim kulübe giderdim ben... Geldi bu da arabaynan... “Gidelim abi” dedi, Arçoz’a bilmem ne... “Benzin da yok” dedi... Dedik alırık evden midem... Ben alırdım benzin, hem komutan... Aldı mıydık, almadı mıydık hatırlamam... Arçoz’un karargahına gittik... Onlar Beyarmudu’na (Pergama’ya) gitmiş. Sigara yoktu o zaman, içki miçki... Hüseyin Çakır duyunca, Yıldırım’da (Celya’da) nikahlıydı, oraya gitmek istedi. E artık sınırlar belliydi... Türk tarafı, Rum tarafı... Askerler durur...
Askerlere sordu, “Düştü köy” der...

SORU: Trulli yani, Strullos...

MEHMET İSMAİL SAĞMAN: Strullos, evet. E girinca köye, kahvenin önünde 500-600 kişi vardı, belki da fazla, çoluk-çocuk, kadın... E biz dedik nasıl düştü bu? Devam ettik yola... Köyün çıkışında ses duydum ben... Dur dedik buna... Onun Thompson’u vardı, ben aldım. Seslendim Rum’a, çekilir geri geri... Napayım ben? Ateş açtım kendine... Ben ateş açınca, tepelerden binlerinan... “Sür” dedim Hüseyin Çakır’a, “sen olsun kurtul!”
O gitti köye...
Ben koşarım...

s2-273.jpg

“O GENCİ HATIRLARIM...”

SORU: Gözgöze geldiğiniz Kıbrıslırum genci hatırlar mısınız?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Hatırlarım...

SORU: O anı anlatabilir misiniz?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Tabii... Ben koşarken, adı neydi o Kıbrıslırum’un?

SORU: Gavrilis Mina...
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Ben koşarken, Gavrilis ellerini kaldırdı... E ben, teslim oldu, ne vuracam adamı? Vurmadım... Hade polis landroveri gelir arkadan... E onlar asfaltta, ben tarlada... Belki da iki kilometre koştum... Dedim döneyim tarlaya da araba daha yavaş gelir tarlada... Berekat bağlama varıdı, bilin bağlamayı? Oturdum oraya, açtılar kapıyı ensinler, attım ben Thompson’nan kendilerine beş-altı tane... Beş-altı daha... Kapadılar kapıyı, kaçtılar...

SORU: Düşmediler peşinize...
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Düşmedi... E Yıldırımlılar (Celyalılar) çağırır: “Gel Mehmet, gel!” Onlar tanır beni hep... Hep zaten bütün bölge tanır beni... Gaziköy, Vadili... Annem Turunçlu’dandı (Stroncilo), bütün Turunçlu... E dedik, Celya’ya gidersak gelecek alacak bizi Rum... Geçersam Pergama’ya geçerim... Bütün gece kaldım...

s1-313.jpg

PERGAMA’YA GİTTİ...

SORU: Oradan koşa koşa gittiniz yani Pergama’ya... Yani bilirdiniz yolları, oralardan nasıl gidileceğini...
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Zaten top oynardım orada, Pergama’da, az çok bilirdim bölgeyi da... E şimdi iki üç tane yol var, bir gider kampa, daha önde başka yol... Şaşırttım da yolu... Bir da Beyarmudu’nu (Pergama’yı) çıkınca, Kondea’ya dönen yol var... O mu, o değil mi? Ama sabah olmadan lüzum ben geçebilirsam geçeyim...
En nihayet bir arkadaşım varıdı, top oynardık beraber Beyarmudu’nda – Baflı’ydı bu da, sesinden tanıdım kendini. Mesut... Geçen senelerde yaktılar kendini, Taşkent’te, 5-6 sene var... Seslendim ona ve ondan sonra karargaha gittim Pergama’nın, kulübün başkanı geldi... Beha Dayı... Kızdı bir hayle bize... Ondan getirdiydiler beni köye, arabaynan... Düştüydü o köyler bu yanda, bilmeyik biz...

SORU: Ondan sonra, ertesi günü Hüseyin Çakır geçip Thompson’unu aldıydı sizden...
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
Evet... Ben zaten sivil giderdim köylere... Üniforma giymezdim, eğitim yapmazdım...

SORU: Ondan sonra ne zaman ayrıldınız köyden?
MEHMET İSMAİL SAĞMAN:
1976’da geldim galiba ben Lefkoşa’ya, işe... Maliye’de işlerdim da oradan Tapu’ya gittik...

 

Devam edecek...

 

Bu yazı toplam 3002 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar