‘Savruluyoruz’ yollarda...
Hayat bazen soğuk bir hastane koridorunda “sus” işareti yapan
hemşirenin bakışlarında donar.
Ama bazen “çığlık” atmak gerekir.
“Susmak da bir yere kadar” diyerek.
* * *
Ölüm “karşı şeritten” geliyor, son dönemlerde, hem de sıklıkla...
Yıllar önce böyle birkaç trafik kazasını en yakınımda yaşamıştım.
“Kaza var” demişlerdi, “araba ezim ezim...”
Tam da gazeteyi tamamlamıştık.
“Umarım kimse ölmemiştir. Sayfalar beklesin. Bu gece de eve gitmek yok” diye dertlenmiştik.
Doktor arkadaşım aramıştı:
“Bir araba karşı şeride uçtu, kendi yolunda giden aracın üzerine düştü. Araba ezim ezim... Kesin ölüm var.”
Bize çok yakındı kaza...
Fuar yolunda...
Birkaç kilometre ötede...
Tam da yürürken, bu kez, gazeteci arkadaşım aramıştı:
“Kız kardeşin...”
Bir başka kazada, dağ yolundan geliyordu subayın biri, ters şeritten...
Hastaneden aramışlardı: Gel, Özgül.
* * *
Ne dersiniz evladınıza...
- Dikkatli sür...
- Sürat yapma...
- Gözünü yoldan ayırma...
Ne fark eder?
Birisi gelir, bir diğer şeritten üzerine çıkar; yolundan çıkar, karşıdan gelir...
Sizin, canınızdan can verdiğinizin, en sevdiğinizin üzerine çıkar.
Bir “masum” insan ölür.
Bir “aile” toprağa girer.
Bin “hayat” söner.
Bir “sorumsuz” yüzünden...
* * *
Son dönemde en önemli sebebi “cep telefonları”dır.
Bu kadar çok yoldan kaçmalar, karşı şeride girmeler, bu kadar çok savrulmalar yaşanıyorsa....
Evet.. Cep telefonu...
Kendimizden biliyoruz en fazla...
* * *
Derhal atılması gereken adımlar var.
Önce, bariyerler yapılmalı...
Ve sürüş sırasında “cep telefonu” kullanımı varsa araçlara el konulmalı, ehliyetler dondurulmalı, en ağır cezalar verilmeli, yasa ya da tüzük neyse değişmelidir.
* * *
Yollarda savruluyoruz.
İnsan dediğin denize atılan taş değil.
Toz değil, is değil, CAN...
Canımız çıkıyor, nereye kadar?